TÜYAP ve Türkiye Yayıncılar Birliği işbirliği ile hazırlanan
Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı kapılarını 32. kez okur-yazarlara
açtı. Adım gibi eminim ki; kitaplarla, okumak ve yazmakla arasında
görünmez bir bağ kuran kişiler bu yıl da bu fuarı kutsal bir görev
gibi ziyaret edecekler. 1995 yılından beri bu fuarın müdavimleri
arasında ben de varım.
Her yıl hazan mevsiminde düzenlenen kitap fuarı, o yıllarda
İstanbul Taksim’deki Tepebaşı’nda düzenleniyordu. Kitaba ulaşmanın
özellikle de taşradaki okurlar için çok daha zor olduğu yıllardı.
Çok iyi hatırlıyorum sadece yeni çıkan kitaplara ulaşmak, onlarla
hemhâl olmak için Anadolu’dan, ülkemizin çeşitli yerlerinden bir
çok okur yazar bu mevsimde İstanbul’u ziyaret ederdi. Bana mı öyle
geliyor bilemem fakat o yıllardaki kitap fuarı ziyaretçileri sanki
daha bir kitap kurdu kimselerdi.
2000 yılında kitap fuarı bu günkü yeri olan Beylikdüzü’ndeki
fuar alanına taşındı. Sanki o günden sonra kitap fuarının efsunlu
havası da birdenbire değişiverdi. “Hoş, değişmeyen ne var ki?”
diyebilirsiniz. Ben de siz de haklısınız derim. Beylikdüzü’ndeki
fuar alanı çok daha geniş ve ferah mekânlara sahip. Fakat az öncede
söylediğim gibi fuar alanının değişmesi ile birlikte ziyaretçi
profili de değişmeye başladı. Yayıncıların bu profilden çok da
rahatsız oldukları söylenemez. Değişik ortamlarda artık kitap
fuarının sadece ve sadece metalaştığı, ticarete döküldüğü söylense
de; ben hâlâ okur-yazar kesime cefakârca hizmet ettiğini
düşünenlerdenim. İsteyen farklı düşünmeye devam edebilir.
Kitap fuarına eskiden de şimdi de adımımı attığımda sanki
büyülü bir ortama girmiş gibi olmaktayım. Beni benden alıp başka
dünyalara götüren o kitapların yazarları, yayınlayanları,
hazırlayanları kısacası o kitapların dünyasının kişileri bir
şekilde bu mekânda bulunuyor. Gözünüzün gördüğü yer kitap ve her
bakışınızda siz tanımasanız bile bu dünyaların hazırlayıcıları
kişilerle göz temasında bulunuyorsunuz.
Katıldığım kitap fuarları gözümün önünden bir film şeridi gibi
gelip geçiyor. İlk kez kitap fuarlarında gördüğüm ve şu an aramızda
olmayan o kadar çok okur-yazar var ki. Uğur Mumcu, Aziz Nesin,
Fazıl Hüsnü Dağlarca, İlhan Selçuk, Selçuk Turhan, Mehmet Ali
Birant, Toktamış Ateş, Turgut Özakman… Yaprak dökümü hazan
mevsimini beklemiyor, her mevsim apansız geliveriyor. Gelmeye de
devam edecek.
Bu yıl 32.si düzenlenen ve açılışı yapılan Uluslararası Kitap
Fuarı’na yazıyı yazdığım an itibarı ile henüz gidemedim. Fakat her
yıl olduğu gibi mutad ziyaretimi hafta içi yoğunluğun daha az
olduğu saatlerde gerçekleştirmeyi plânlıyorum. Çünkü bu ziyareti
gerçekleştiremezsem bu yıl bende bir şeylerin eksik kalacağı malum.
Bu yazıda kitap dostlarına kitap fuarını ziyaret edin gibi bir
tavsiyede bulunmayı düşünmüyorum. Zaten onlar da benim gibi
hayatlarında bir şeylerin eksik kalmaması için mutad ziyaretlerini
gerçekleştirecekler, kitaplardan hayatlarının bir anında olsa bile
uzak durmayacaklardır.
Herşeye rağmen, eksikleri ile kusurları ile birlikte böyle bir
organizasyonun 32 yıldır devam ettirilebilmesi takdire şayan bir
durumdur. Ne diyelim kusurlardan arındırılmış şekilde,
okur-yazarları daha bir kucaklayan şekliyle nice 32. Yıllarda
buluşmak umuduyla, hayırlara vesile olsun.
***
Her zaman kitapla ve yazı ile dost kalmanız dileklerimle.
(04.11.2013)