Çavuşoğlu'dan, Doğu Akdeniz için ortak paylaşım çağrısı

DIŞİŞLERİ Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Doğu Akdeniz'le ilgili süreçte, güçlüyken bile 'Gelin bu işi beraber çözelim' dediklerini belirterek, "Bir zenginlik varsa paylaşalım ve sorunları diplomasi ve siyasi yöntemlerle çözelim, herkes faydalansın diyoruz. Peki Rum kesimi, Yunanistan veya bölgedeki ülkeler böyle mi davrandı, hayır" dedi.

Uluslararası Üniversiteler Konseyi tarafından düzenlenen 'Doğu Akdeniz Çalıştayı', Akdeniz Üniversitesi (AÜ) ev sahipliğinde yapıldı. AÜ Atatürk Konferans Salonu'nda düzenlenen çalıştaya, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Dışişleri Bakanı Muhammet Tâhir es-Siyâle, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan Yardımcısı Alparslan Bayraktar, AÜ Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan, Uluslararası Üniversiteler Konseyi Kurucu Başkanı Orhan Hikmet Azizoğlu katıldı. Ayrıca KKTC eski Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu ve Ürdün eski Başbakanı Avn Şevket el-Hasavni de konferansa bağlantı yaptı. Doğu Akdeniz'de yaşanan gelişmelerin hukuksal, ekonomik ve stratejik olarak ele alınacağı çalıştayda 'Tehditler ve Fırsatlar Karşısında Doğu Akdeniz' ve 'Uluslararası Deniz Hukuku Bağlamında Doğu Akdeniz' başlıklı iki oturum gerçekleştirildi.

'SORUNLARIN TEMELİNDE PAYLAŞMAYI BİLMEMEK VAR'

Pandemi döneminde işbirliği ve hakça paylaşımın öneminin bir kez daha görüldüğüne dikkat çekerek konuşmasına başlayan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, bölgemiz ve ötesindeki sorunlara bakıldığında, temel nedenin, paylaşmayı bilmemek olduğunu söyledi. Çavuşoğlu, “Tamamen tüm kazanımları tek taraflı kullanmaya çalışmaktır. Yine uluslararası sistemde büyük ülkelerin tek taraflı politikalarının ne türlü sorunlara yol açtığını gözlemliyoruz" dedi.

Libya ile yapılan anlaşmayla siyasi sürece girecek bir çalışma başlatıldığını ve herkesi kapsayacak bir toplantı, konferans planlanırken, gücü hiç paylaşmak istemeyen Hafter'in Trablus'a saldırdığını belirten Bakan Çavuşoğlu, Suriye, Yemen, Kafkasya'daki sorunlardan da örnekler vererek, gücün ve zenginliklerin paylaşmak yerine tamamının ele geçirilmeye çalışıldığını, bu örneklerin Karadeniz ve Ege gibi her yerde çoğaltılabileceğini anlattı.

KIBRIS'TA GÜCÜ PAYLAŞMAK İSTEMEYEN BİR ANLAYIŞ

Kıbrıs'taki sorunun temeli hakkında açıklamada bulunan Çavuşoğlu, “Bir, 60-70'lerde neden başladı, Kıbrıs Türkünü yok etmeye çalışan etnokrasici bir anlayış var. Diğer taraftan bugüne kadar federasyon için mücadele ettik, neden çözüm olmadı. Hiçbir şeyi Kıbrıs Türk halkıyla paylaşmak istemeyen bir anlayış var. Aynı şekilde gücü, siyasi eşitliği paylaşmak istemeyen bir anlayışı görüyoruz. Bunun yansımasını Doğu Akdeniz'de nasıl gördük. Kıbrıs etrafındaki hidrokarbon zenginliklerin Kıbrıs Türk halkıyla paylaşılmasına karşı olan bir Rum kesimi ve onu destekleyen Yunanistan ve tabi ki dayanışma anlayışıyla yine Avrupa Birliği'ni görüyoruz" diye konuştu.

'HERKES FAYDALANSIN İSTİYORUZ'

Doğu Akdeniz'deki sorunla ilgili konuyu bilmeyen Avrupalıların, 'Birden siz gemiyi gönderdiniz ve sondaja, sismik araştırmalara başladınız, bakan yardımcınız da sık sık helikoptere biniyor, gemilerin üstüne çıkıyor, orada gövde gösterisi yapıyor, dolayısıyla kriz bundan başladı' dediğini söyleyen Çavuşoğlu, “Oysa öyle değil, sayın cumhurbaşkanımız da vurguladı, bu sorun birden başlamadı. Doğu Akdeniz'de zenginlikler var mı, var. Hidrokarbon zenginlikleri, balıkçılık vs her türlü zenginlik olabilir. Yarın sudan enerji üretme gibi vs. Peki nasıl başladı bu sorun. Biz ne diyoruz her zaman, paylaşalım, herkes faydalansın diyoruz. Peki Rum kesimi, Yunanistan veya bölgedeki ülkeler böyle mi davrandı, hayır" dedi.

TEK TARAFLI ÇALIŞMALAR YAPTILAR

2003'ten 2011'e kadar Rum kesiminin Mısır, Lübnan ve İsrail'le imzaladığı anlaşmaların hem Türkiye hem de KKTC ve Kıbrıs Türk halkının haklarını dışlayıcı anlaşmalar olduğunu belirten Çavuşoğlu, “Diğer taraftan ruhsat vermeler. Aynı şekilde 2011'de tek taraflı olarak sondaj çalışmalarına Kıbrıs Rum kesiminin farklı ülkelerin şirketleriyle beraber başlaması. Yine Yunanistan bir taraftan müzakere ediyordu Mısır ve Libya ile ama diğer taraftan Libya'nın haklarını yok sayacak şekilde ruhsat alanlarının belirlenmesi, lisans vermeler gibi tek taraflı çalışmalar devam etti" diye konuştu.

TÜRKİYE HAKÇA PAYLAŞIM İSTEDİ

Bu süreçte Türkiye'nin 'Kıbrıs'ta hakça paylaşım olsun' dediğini kaydeden Çavuşoğlu, “Bu hakça paylaşım için her türlü esnekliği gösteriyoruz. 2011, 2012 ve 2019'da KKTC değişik tekliflerde bulundu hakça paylaşım için. 'Bu iki taraf arasında olmayacaksa ortak şirket olabilir, AB altında veya dernek çatısı altında bir mekanizma olabilir. Yeter ki hakça paylaşım tesis edilsin.' Bunda bir haksızlık var mı yok, 'tamamını ben istiyorum', hayır, beraber paylaşalım" dedi.

SONDAJ ÇALIŞMALARI BAŞLAYINCA KIYAMET KOPTU

Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin tüm çağrılarının, 'Doğu Akdeniz'deki zenginlikler herkes tarafından hakça paylaşılsın ve bölge barış, istikrar ve refah bölgesi olsun' diye olduğunu kaydeden Çavuşoğlu, “Ama bu tek taraflı çalışmalar devam etti ve biz de yine 2011'de KKTC ile önce anlaşma imzaladık. KKTC'nin bize ruhsat verdiği alanlarda faaliyetlerimizi devam ettirdik ve yine 2018 yılında kendi gemilerimizle sondaj çalışmalarına başlayınca kıyamet koptu. Şöyle bir hava estirdiler, 'Türkiye bir gün geldi, gemilerini getirdi, sorun başladı.' Oysa öyle değil" dedi.

GERİLİMİN NEDENİ MAKSİMALİST YAKLAŞIM

Bu gerilimin nedeninin Yunanistan'ın maksimalist yaklaşımları olduğunu söyleyen Çavuşoğlu, “Yunanistan hemen burnumuzun dibinde Kaş'ın karşısında 2 kilometre uzaklıkta, 10 kilometrekarelik bir adacık Meis, 40 bin kilometrekarelik kıta sahanlığı istiyor. Şimdi bu hangi uluslararası hukukta var. Bunu Yunanlılara söylediğimizde, 'Ya bir yerden başlayalım da sonra orta noktada anlaşırız, bizim öyle maksimalist başlamamızın sebebi bu' diyor. İyi de bu maksimalist şekilde buraya adım attıktan sonra nerede buluşacaksınız. Sayın cumhurbaşkanımızın söylediği gibi Antalya Körfezi'ne Türkiye'yi hapsetmeye çalışan haritalar ve çalışmaların bir faydası olmadığını görmek lazım" diye konuştu.

AB İLE ORTAK KONFERANS ÇALIŞILIYOR

Bu süreçte yine de Türkiye'nin, KKTC'nin haklarını bir taraftan korurken, güçlüyken bile, diğer konular da dahil 'Gelin bu işi beraber çözelim' dediklerini belirten Mevlüt Çavuşoğlu, şu çağrıda bulundu: “Bir zenginlik varsa paylaşalım ve sorunları diplomasi ve siyasi yöntemlerle çözelim. İşte bu sebepten dolayı sayın cumhurbaşkanımız AB'ye bu dönemde bile ortak bir konferans düzenleme teklifinde bulundu. Sadece Doğu Akdeniz ve tüm Akdeniz ülkeleri de değil, bu bölgede şirketi olan ülkelerin de katılımını teklif ettik. Şimdi AB ile bu süreci çalışıyoruz.

Sonuçta biz hamdolsun her yoldan gitmesini biliyoruz. Sahada ve masada gücümüz var. Ama biz sahada ve masada 'Libya'da güçlüyüz, Doğu Akdeniz'de çok güçlüyüz' deyip de 'tamamını biz istiyoruz' yaklaşımı içinde değiliz. Ermenistan'ın topraklarında gözümüz yok. Şimdi de diyoruz ki, bu normalleşme Ermenistan ve halkının da yararına olacak. Dolayısıyla biz hakça paylaşımdan yanayız. Moral olarak da hukuki bakımdan da güçlüyüz ve bu gücümüzü önümüzdeki süreçte herkesin yararına ve olumlu bir şekilde kullanmaya devam edeceğiz"

'AB BU KONUDA OTORİTE DEĞİL'

Bir soru üzerine Avrupa Birliği'nin Doğu Akdeniz'deki konuyla ilgili bir otorite olmadığını belirten Mevlüt Çavuşoğlu, bunu kendilerinin söylemediğini ve siyasi bir ifade olmadığını belirterek, Hırvatistan gibi bazı ülkelerin AB'nin bu konuda bir otorite olmadığı yönünde bir karar verdiğini kaydetti. Çavuşoğlu, şöyle devam etti: “Burada yetki Uluslararası Adalet Divanı'dır. AB, 'Bunu Uluslararası Adalet Divanı'na niye götürmüyorsunuz' diye bize soruyor. Yani Yunanistan öyle bir kampanya yapıyor ki orada gidip ağlıyor.

Oysa biz kendilerine şunu söyleyince şaşırıyorlar, 'Bizim Uluslararası Adalet Divanı'na götürebilmemiz için Yunanistan'la kendi aramızda bir ön anlaşma imzalamamız lazım. Peki Yunanistan bu konularda Uluslararası Adalet Divanı'nın yetkilerini tanıyor mu, hayır tanımıyor. Deniz yetki alanları, hava sahası ve silahsızlandırılmış adaların statüsüyle ilgili konularda Uluslararası Adalet Divanı'nın yetkilerini tanımıyor.' Bunu söyleyince AB de şaşırıyor. Neden, çünkü biliyor ki oraya gidince onların o maksimalist taleplerinin hilafına kararlar çıkacak"