Erdoğan: Terör yandaşlarını vatandaşlıktan çıkaralım!
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Terör örgütü yandaşlarını vatandaşlıktan çıkarmak gerektiğini belirtti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, teröre karşı yürütülecek operasyonlar hakkında, "Şu anda da işte bizim bu vatan topraklarımızı ne yazık ki, kendilerine göre operasyon yapıp da oraları tarla haline dönüştürmek isteyenlere karşı onlara gerekli ders veriliyor. Biz bir ölüyoruz ama 10 da, 20 de, 30 da onlardan öldürüyoruz. Terör örgütü yandaşlarını vatandaşlıktan çıkarmak dahil her önlemi almalıyız. Bizim gidecek başka bir vatanımız yok" dedi.
İşte Erdoğan'ın o açıklamalarından çarpıcı
satırlar:
Meslek kuruluşlarının hem itibarlarının artacağı, hem de temsil
güçlerinin yükseleceği açıktır. Hem Hükümetin, hem de Meclis'in
üzerine düşen görevleri yerine getirerek, çözüme kavuşturulması
mümkündür.
Avukat arkadaşlarımızın hem hukukçu kimlikleri, hem de mücadeleci kimlikleriyle bu mücadeleyi sonuçlandıracaklarından şüphe duymuyorum.
"AVUKATLIK MÜESSESESİ"
Hukuk sisteminin en önemli unsurlarından biri olan avukatlık
müessesi ne kadar ilkeli olursa, adaletin tecellisine katkıda
bulunacaktır. Kimse size itibar, güç vermez; bunu eğitiminizle,
dayanışmanızla, duruşunuzla sağlayacak olan sizsiniz.
Her meslek grubunda olduğu gibi avukatlar arasında bu mesleği istismar edenler olduğu gibi, olacaktır. Adliye'de bir savcımızı şehit edenler için eylem yapan güya avukatlara şahit olduk. Sözde avukatlar olduğunu biliyoruz.
"BİZİM ÜLKEMİZDE AVUKATLAR KANAAT ÖNDERİ VAZİFESİ GÖREN
İNSANLAR KONUMUNDADIR"
Aynı durum gazeteci, akademisyen, doktor, öğretmen kimliği
taşıyanlar için de geçerlidir. Son zamanlarda akamisyen olduğuna
göre tutuksuz yargılansın. Ne demek! Suçluysa tutuklu yargılanacak.
Bunların kararlılığı yargıda adaletin tecellisini de gerektirir.
Bizim ülkemizde avukatlar kanaat önderi, milletin sözcüsü
vazifesini gören insanlar konumundadır.
Şu anda ciddi sayıda oran itibariyle en yüksek oranda avukatlardır, hukukçulardır. Devletin yönetimi hukuk, adalet üzerine bina edilir de onun için. Bu yönüyle tüm avukatlarımızı toplumsal alanın her yerinde görmek istediğimi özellikle belirtmek istiyorum.
Merhamet ve adalet o kadar önemli ki, bizler merhamet ve adalet peygamberinin izinden giden bir milletiz.
Avukatlarımızın çözüm bekleyen sorunları elbette vardır. Bunların çözümü konusunda sizlerin yanında olacağımı tekrar ifade etmek istiyorum. Benim de danışmanların ağırlıklı kısmını hukukçular teşkil ediyor. Çünkü buradaki çalışmaların temelini de onun oluşturduğuna inanıyorum.
Bugün Türkiye'nin başına musallat olan sorunların başında, özüyle, geçmişiyle uyuşmazlığını görürsünüz. Milletimizin inancını hedef aldılar, milletimizi geçmişine düşman etmek istediler, toplum mühendisliğiyle toplumu belirli kalıplara hapsetmek istediler, mezhep farklılıkları üzerine kurgulara giriştiler hepsi de sonuçsuz kalınca 2013 yılında itibaren yeni olayları ortaya koydular.
"BEN MİLYARLARCA FİDAN DİKMİŞ BİR
BAŞBAKANDIM..."
Önce Gezi olaylarıyla sosyal bir kaos çıkarmayı hedeflediler. Bu
işe sempatiyle bakanlar bile "Mesele Gezi değil, sen hala anlamadın
mı" şifresini duyunca geri çekildiler. Ben milyarlarca fidan ve
ağaç dikmiş bir başbakan, belediye başkanıydım. Bu tutmadı.
İçinde milletin olmadığı her hareket gibi Gezi Parkı eylemleri de söndü gitti. Kaleyi içten fethemeye yönelik paralel ihanet şebekesi harekete geçirilerek, tüm büyük projeleri, tüm büyük yatırımları hedef alan saldırılar başladı. Millet bu işin içinde yoktu. Böylelikle bu saldırıyı da boşa çıkardık.
Yine durmadılar, önce tüm güçleriyle bölücü terör örgütü güdümündeki siyasi partiye destek verdiler. 7 Haziran seçimlerini bu partinin zaferi olarak gördüler. Aslında bu hezimetti. Keskin bir sonuç hedefleniyordu. Olmayınca aşağılık yönetimi devreye soktular, kan ve can pazarı kurdular.
Gezi olayları da içeride planlanmış bir olay değildir. Orada yurtdışı ziyaretinden gelirken, 'Bu olay bir üst aklın planlamasıdır' dediğimde, gazeteci arkadaşlar üst aklı sordular. 'Sizin mesleğiniz bunu bulmaktır' dedim. Şimdi bu üst akıl ortaya çıktı, bunu dillendirmeye başladılar.
Son ABD ziyaretinde bu daha ortaya çıktı. Bu geçmişteki olaylar birbirinden bağımsız görünüyor ama hepsi birbirinin hareketidir. Şehit olan güvenlik güçlerimiz, sivil vatandaşlarımız olmasa, terör örgütünün eylemleri Gezi'den daha büyük tehdit değil.
"BAĞIRDIKLARI KİM..."
Son seyahat. Brookings Enstitüsü'nde konuşmam var, malum yapılar
gelmiş. 100-150 kişiler. Hayatta biraraya gelemeyecekler orada;
PKK, PYD, ASALA, paralel devlet yapılanması ve Atatürkçü Düşünce
Kuruluşu da orada. Kimisi YPG'nin paçavrasını sallıyor, paralel
yapı temsilcisi orada; onlar birbirine girdi, öbür tarafta bizi
destekleyen bir grup. Bağırdıkları kim Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı.
Tablo açık ve net ortada. Kimler, kime, karşı nerede bir araya geliyor? Güvenlik güçlerinin müdahalesi söz konusu değil. Orası özgürlükler ülkesi.
Obama'ya Twitter'dan ölüm tehdidi gönderen birisi 3 yıla mahkum oluyor. Özgürlükler ülkesi ya. Bana onca ölüm tehditleri oluyor, alsak alsak tazminat alıyoruz. Onu da avukat arkadaşlara 'Bildiğiniz gibi yapın' diyorum.
Devlet olarak terör örgütüyle mücadeleyi hukuk, ahlak, adalet içinde yürütmezsek bizim için 3 günlük iştir. Şeytan'ın bile aklına gelmeyecek şekilde döşedikleri patlayıcılarla insanlıktan nasibini almadıklarını göstermişlerdir. Biz aslan gibi, mertçe davranmaya devam edeceğiz. Biz düşmanını arkasından vuran değil, göğüs göğüse vuran bir millet olduk. Bu milletin tarihinde alçaklık, soykırım yoktur.
Terörle mücadele ederken, diğer sorunların henüz tamamen çözülmediğinin farkındayız. Paralel denen şer örgütü, tüm imkan ve gücüyle devlet ve milletimizin aleyhinde çalıştığını bilmenizi istiyorum.
ABD'de bu yapının nasıl bölücü örgütü mensuplarıyla, Ermenilerle koyun koyuna olduğunu son ziyarette bizzat yaşadık. Pusuda bekleyen paralel yapı mensuplarının nasıl içlerindeki kini, husumeti ortaya döktüklerini gayet iyi biliyoruz. Yalanın, riyanın, sahtekarlığın en üst seviyeye çıktığı bu yapıya karşı daima teyakkuz içinde olmalıyız.
"GAZETECİ KİMLİKLİ TERÖR ÖRGÜTÜ EMRİNE
GİRENLERİN..."
Aynı şekilde bölücü terör örgütüyle aynı hedefleri paylaşanlar
kinlerini, nefretlerini sergiliyorlar. Akademisyen, gazeteci
kimlikli olarak terör örgütü emrine girenlerin elinde bombası,
silahı olanlardan farkı yoktur.
Devletinde ve milletine ihanet içinde olanları sırtımızda taşımak zorunda değiliz. Güvenlik güçlerimi hassasiyetle görevlerini yürütüyor. Şehitlerimiz oluyor; ciğerimiz dağlanıyor. Şunu da biliyoruz, o araziler tabu kadastrosundaki tarla değildir. İmar girdiği zaman arsa olursa, vatan toprakları da şuheda kanıyla vatan olur. Bunun tarihi de böyle. Şu anda da işte bizim bu vatan topraklarımızı ne yazık ki, kendilerine göre operasyon yapıp da oraları tarla haline dönüştürmek isteyenlere karşı onlara gerekli ders veriliyor. Biz bir ölüyoruz ama 10 da, 20 de, 30 da onlardan öldürüyoruz. Terör örgütü yandaşlarını vatandaşlıktan çıkarmak dahil her önlemi almalıyız. Bizim gidecek başka bir vatanımız yok.
Bu topraklarda ezan susmadığı gibi susmayacak, bayrağımız inmeyecek, vatanımız parçalanmayacak, devletimiz yıkılmayacak. Her beraber dimdik duracağız.