Maalesef bir insan kaynakları politikamız yok
Prof.Dr. Servet Özdemir ile Eğitim - Öğretim ve Öğretmenler konusu üzerine yaptığı açıklamalarda "Maalesef bir insan kaynakları politikamız yok." dedi.
Türkiye'nin eğitim konusunda önde gelen duayenlerinden Prof.Dr. Servet Özdemir ile Eğitim - Öğretim ve Öğretmenler üzerine çarpıcı açıklamalar yaptı. Kamudanhaber.com'a konuşan Özdemir,"Maalesef bir insan kaynakları politikamız yok." dedi.
1- Prof. Dr. Servet ÖZDEMİR Kimdir? İzleyicilerimize kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?
Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesinde öğretim üyesi olarak çalışıyorum. Eğitim Yönetimi ve Planlaması uzmanıyım. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi mezunuyum. Aynı üniversitede yüksek lisans yaptım, doktoramı da aynı alanda tamamladım. 1994 yılında, A.B.D The Ohio State University’de 9 az sure ile araştırma ve incelemelerde bulundum. Memuriyet hayatıma İç İşleri Bakanlığında başladım, burada 2 yıl memurluk yaptım. Milli Eğitim Bakanlığı Milli Eğitimi Geliştirme Projesinde Hizmet İçi Eğitim uzmanı olarak çalıştım (1995). Akademik hayatıma Selçuk Üniversitesinde başladım, Akşehir Meslek Yüksek Okulu Müdürlüğü yaptım, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi’nde Genel Sekreterlik görevlerinde bulundum (2000-2002). Milli Eğitim Bakanlığında Yüksek Öğretim ve İlköğretim genel Müdürlüğü yaptım (2002-2006), Eğitime %100 Destek ve Haydi Kızlar Okula projelerini koordine ettim, kamu ve özel sektörde danışmanlık yapmaktayım.
2- Servet Hocam bir eğitim bilimci akademisyen olarak ve yine MEB'de görev yapmış bir bürokrat olarak son günlerin en çok tartışılan konularından birisiyle mülakata başlayalım... Milli Eğitim Bakanlığının norm kadro fazlası öğretmenleri eritme ve eş durumu sorunu çözme adına gerçekleştirmiş olduğu alan değişikliği uygulaması hakkında neler düşünüyorsunuz ? Alan değiştirdiği halde mutsuz olan öğretmenlerin tekrar dönüş isteğine duyarsız kalan Bakanlık sizce doğru mu yapıyor ?
Bu konuya başından beri karşı olduğumu biliyorsunuz, Twitter hesabımda da yazmıştım daha önce. Tüm sorunlarda olduğu gibi eğitim sorunlarına da sistem bütünlüğü içinde bakmak gerekiyor. Bir yeri yaparken diğer yanı bozmaya gerek yok. Eş durumu sorununu diğerleri ile karıştırmamak gerekiyordu. Bu sorunu çözmek için sınıf öğretmenlerinin branşa geçirilmesi savunulacak bir durum değildir. Öğretmenleri alan sınavı ile almaya çalışan bir Bakanlık nasıl olur da sınıf öğretmenlerini branş öğretmeni yapar. Şimdi de bunları hizmet içi eğitim yoluyla yetiştirmeye çalışıyorlar. Alan değiştirenler eş durumları göz önünde bulundurularak tekrar sınıf öğretmenliğine döndürülmelidir. Öğretmenin mutluluğu bir yana öğrenciye bunu yapmaya hakkımız olmadığını düşünüyorum.
3- Ülkemizde en çok konuşulan konuların başında şüphesiz her dönem atanamayan öğretmenler sorunu yer almaktadır? Ülkemizde yaklaşık 300 bin öğretmenin atama beklediği ve her yıl yine eğitim fakültelerinin onbinlerce öğrenci mezun ettiği bir dönemde nüfus artış hızının ve öğrenci sayısının mezun öğretmen sayısı ile ters orantılı olarak sürekli arttığını düşündüğümüzde , Atanamayan öğretmen sorunun kaynağı, Öğretmen yetiştirme modeli ve herşeyden önemlisi İnsan Kaynakları Politikamız hakkında bir değerlendirme yapar mısınız?
Maalesef bir insan kaynakları politikamız yok. Bu sorun sadece Milli Eğitim Bakanlığının sorunu da değil, Kalkınma Bakanlığı, Devlet Personel başkanlığı ve Yükseköğretim Kurulu’nu da yakından ilgilendiriyor. Türkiye’nin bir karar vermesi gerekiyor. Hem Eğitim Fakültesi hem Fen Edebiyat fakülteleri bu yaklaşımları ile devam edemezler. Devam ederlerse mezun sayısı katlanarak artar. Öğretmenlik Devlete bağlı bir meslek, öğretmen olarak çalışanların %95’e yakını kamu dışında çalışamıyor. Özel öğretimin oranı belli, bu durumda yegane işveren Devlet oluyor. Dolayısıyla temel aktörlerin ciddi bir planlama yapması gerekiyor. Gerçi bunu şimdiye kadar hiç başaramadık; ancak böyle, hem insan kaynağımızı hem maddi kaynağımızı boşa harcıyoruz. Alan uzmanı yetiştiremeyen Fen-Edebiyat fakültelerine yeni bir işlev ve vizyon kazandırılmalıdır. Bu okulların ikinci öğretimleri hemen, bazı fakülteler de kademeli olarak kapatılmalıdır. Öğretmen projeksiyonu ve yetiştirme politikası oluşturabilmek için kriterlere ihtiyaç var. Örneğin, sınıf mevcudu kaç kişi olacak, okullaşma hedefleri nedir, emeklilik, başka kurumlara geçme rakamları vb olmadan, eğitimi ve insan gücü ihtiyacını planlamamız zor görünüyor. Önemli bir unsur da yöneticilerin bu işin neresinde olduklarını tespit etmekten geçiyor. Hesap verebilirliğin de gereği budur, öğrencileri işsiz olan fakülteler de kendilerini sorgulamalı, bu kadar fakülte mezunu işsiz hangi öğretim üyesi işini kaybetmiş, YÖK kime hesap veriyor, bunları da ortaya koymak gerekiyor.
4- Talim Terbiye Kurulunun 4+4+4 sistemi üzerinde hazırlamış olduğu ders çizelgesi hakkında ki düşünceleriniz nelerdir ? Özellikle seçmeli dersler konusunda ki düşünceleriniz ve uygulanabilirliği hakkında ki düşüncelerinizi bizlerle paylaşabilir misiniz ?
Bu konuda ben Bakanlığın pek bir hazırlığı olduğunu düşünmüyorum.Kanun TBMM gündemine gelmeden herhangi bir Bakanlık biriminde ben 4+4+4 sistemi ile ilgili bir çalışma olduğunu duymadım. Aslında böyle bir siteme, gerek olduğunu da düşünmüyorum. Sistem 1+5+3+3 şeklinde düzenlense ülkemiz için daha uygun olur diye düşünüyorum. Liselerin 4 yıl olmasına da gerek yok. Seçmeli dersler hazırlık ve öğretmen işidir, gerçek anlamda uygulanırsa uygun olacaktır. Seçmeli ders, ancak, program, derslik, öğretmen var ise anlamlı olur, yoksa zorunlu seçmeli derslere devam. Bakanlığın kendi işlerini üniversiteler ve Sivil Toplum Örgütleri ile birlikte yapması gerekir. Birçok görevin de TÜBİTAK’a havale edilmesi bana çok anlamlı gelmiyor.
5-4+4+4 eğitim sistemi hakkında düşünceleriniz nelerdir ?
Yukarıda değindim gibi, bu sistem bana kaynak israfı gibi geliyor. Felsefi bir temeli olduğunu da sanmıyorum.
6- 60 - 66 aylık çocuklarımızın eğitimi ve yeni müfredat hakkında ki düşünceleriniz nelerdir ? Zorunlu eğitim yaşının 66 aya indirilmesi ve çocuklarını okula göndermek istemeyen velilerden rapor talep edilmesi hakkında ki düşünceleriniz nelerdir ?
66 ay genelge ile çıkarıldı, yani yasa 60 ay diyor. Bizim yeni bir okul teorisine ihtiyacımız var. Okul niçin var diye soralım, bu sorunun cevabını verince 60 aylık çocukların orada işi ne diye soralım, tatmin edici cevaplarımız varsa devam edelim. Bugünkü okul anlayışı ile ben çok erken diyorum; okul binaları, araç gereç ve eğitim felsefemiz buna uygun değil. Yeni müfredat nerede pek görebilmiş değiliz. Eski sistem aynen devam ediyor. Ben ortada yeni müfredat göremedim ya da uygulamada pek bir değişim görülmedi. 5. Sınıfda dersin adı Fen Bilimleri olarak değişti ama kitap ve konular Fen ve Teknoloji olarak devam ediyor. Sadece E-okulda ders adları değişmiş görünüyor.
7- Yeni eğitim sisteminden sorulara devam ederken, Serbest Kıyafet uygulamasının eğitim - öğretim ve öğrencinin sosyalleşmesine olan katkıları ve dezavantajları nelerdir? Kısaca serbest kıyafet uygulaması artısıyla eksisiyle Türk toplumuna ne getirir, ne götürür?
Eğitim, terbiye ve biraz da disiplin işidir, serbest kıyafet uygulamasının birçok olumsuz sonuçlar doğuracağını düşünüyorum. Bir defa öğrenci kim belli olmayacak , okul-veli-öğretmen arasında çatışma kaynağı olacak. Evde giyim büyük bir zaman alacak, ve mensubiyet, ait olma duygusu olumsuz yönde etkilenecektir.
8- Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat yasası ile tüm bürokratları havuza alması ve yeni atamalar hakkında ne düşünüyorsunuz? MEB'in yeni teşkilat yasası ihtiyaca cevap verebilecek bir düzenleme midir?
652 sayılı KHK ile getirilen yapıyı eksiklikleri olması yanında olumlu buluyorum. Atama konusunda tercihler tartışılabilir ama bu yapı gerekliydi. Havuza alınma kararının da bir siyasi tercih olduğunu düşünüyorum. Eğitim işlerinin uzmanlık isteyen işler olduğunu gözden uzak tutmamalıyız. Son zamanlarda Bakanlığı öğretmenler yönetsin kampanyalarının etkin olarak sürdürüldüğünü görüyorum, yöneticilik bir uzmanlaşma, yetiştirme işidir. Emek ve zaman ister. Bu açıdan iyi yetiştirilirse uzman yardımcılığı iyi bir başlangıç olarak görülebilir. Ancak bu elemanların yetiştirilme süreci işe alınmaları kadar önemlidir. Havuza alınanlar ile atananlar arasındaki uygulama farkının olmamasının bu konuda eleştiri yapanlara haklılık kazandırdığını söyleyebiliriz. İnsanlar doğal olarak soruyor benim ondan ne farkım vardı? Fark gösterilebilirse yeni yapı daha fazla olumlu etkisini gösterecektir.
9 - Son dönemde Milli Eğitim Bakanlarının akademisyen kökenli olması nedeniyle akademisyen bürokrat ağırlığı hissediliyor. Hatırlanacağı üzere siz de Hüseyin ÇELİK döneminde İlköğretim Genel Müdürü olarak görev yapmıştınız. Akademisyenden bürokrat olur mu? Akademisyen kökenli bürokratların MEB'e katkıları nelerdir? Dezavantajları nelerdir?
Yönetici ve liderliğin evrensel kuralları vardır. Ben meseleye akademisyen, akademisyen olmayan diye bakanlardan değilim. Her iki durumda da başarılı ya da başarısız uygulayıcılara örnek verilebilir. Şu soruyu sormalıyız, Milli Eğitim Bakanlığı nasıl yöneticiler istiyor? Bunu iyi tanımlayabilirse aradığını bulacaktır. Ben açık kriter sorunları olduğunu düşünüyorum. Hem akademik kökenli hem uygulamadan gelen çok zayıf yöneticiler gören bir kişi olarak böyle bir ayrımın Türk Milli Eğitimine fayda getirmeyeceğini düşünüyorum. Bazıları rakipler azlsın diye bu konuyu gereksiz yere gündemde tutuyor, mesele iyi yetişmiş nitelikli yöneticiyi bulmaktır. Lider adam tanıyan ve uygun çevre oluşturandır. Ben akademisyen, içerden tartışmasına girmek istemiyorum, bu konuda çok şey söyleyebilirim. Her ikisininde olumlu-olumsuz örnekleri var.
10- Akademisyenlerden devam edelim. Hocam Yeni Yök taslağı hakkında ki düşünceleriniz nelerdir ? Ülkemizde Akademisyenlerimizin sorunları nelerdir ? Akademisyenlerimizin mali ve özlük hakları bakımında Dünya geneliyle bir kıyaslama yapacak olursanız ne gibi sonuçlar ortaya çıkar ?
Ülkemizde akademisyenlik artık tercih edilen bir meslek olmaktan hızla uzaklaşıyor. Bunda ücret ve sosyo kültürel şartların olumsuzluğunun büyük etkii var. Araştırma Görevlileri ortalama 2000 TL alıyor, dolayısıyla insanlar farklı alanlarda iş arıyor, meşekkatli bir sürece girmek istemiyor. YÖK taslağı eklektik, bir felsefesi yok, Türkiye’yi yeni bir yere götürecek bir görünüm arz etmiyor. Ülkemiz yükseköğretimini dünyada nasıl söz sahibi yaparız anlayışı taslağa yansımış görünmüyor.