“Niyet ettim, niyetimi düzeltmeye!” diye
başlayalım söze.
İnsan, niyetine göre görür ve duyar. Niyet, gözün de kulağın da
pusulasıdır.
Niyeti bozuk olanın, bakışı da duyuşu da bozuktur.
Önce niyetlerimizi fark edip düzeltmekten başlamalı her şeye…
Çünkü sonsuzluğun terazisinde, önce niyetlerden sorumluyuz.
“Niyet, ok gibidir” der Hz. Ali,
“Niyeti kötü olanın, attığı ok kendine döner.”
Bütün yapıp ettiklerimizin kökü, niyettir.
***
Hatalar, yanlışlar olsa da önce niyete bakılır.
Çünkü insan, davranışından önce niyetidir. Niyet, davranıştan
üstündür.
Davranışlar, hatalı olabilir, yeter ki niyetler doğru olsun.
Erdemli insanlar, birbirilerini iyi niyetlerinden tanır.
Birbirinin niyetlerine tutunurlar.
Niyeti doğru olanın davranışı, er ya da geç doğrulanır ama
niyeti yanlış olanın davranışı doğru olsa da sonu yanlışa
varır.
Niyet sınavından geçemeyen kişi, kırk yıl, kırk yetim baksa bile
ziyandadır.
***
Niyet farkındalığı, farkındalıkların en yücesidir.
Bütün farkındalıkların anası, kendi niyetini fark etmektir.
Niyetini bilmek kendini bilmektir, kendini tanımaktır.
Büyük değişimler, önce niyeti tashih etmekle, düzeltmekle
başlar.
***
Aslında, hepimiz, başkalarının niyetlerini okumada
ustayızdır.
Peki, kendi niyetimizi okumada da aynı ustalığı gösterir
miyiz?
Niyet okuyacaksa, önce kendi niyetini okumalı insan.
Kendi niyetine hükmedemeyenler, başkalarının niyetlerini
yargılamaya kalkmamalı.
Aslolan, başkalarının niyetlerine “güzel zan”
ile bakmaktır. Lakin niyeti güzel olmayanın zannı da güzel olamaz
ki...
***
İyi niyetten kaybetmek, kötü niyetten kazanmaktan daha
üstündür.
Hakikatte o, kazanç değil, kalıcı kayıptır.
Çünkü kazanç da kayıp da niyete göredir.
***
“Herkes, niyetine göre görür. Niyetine göre
duyar” dedik ya bir de bunun “hak” boyutu
var.
Biri sana haksızlık yaptı diye senin de ona haksızlık yapman,
Hakk’ın değil, egonun tarafında olmandır.
Biri sana yanlış yaptı diye, senin de ona yanlış yapman,
erdemsizlik alametidir.
Diyeceksin ki; “O bunu hak etti.”
O zaman, hırsızın evini soymak da hak mıdır?
Herkes, kendine yakışanı yapar.
Erdemli olmak, kendine haksızlık yapıldığında da haktan
ayrılmamaktır… (Hakkını aramamak değil.)
Haklı olmak kadar, haklı kalmanın ahlakına sahip olmaktır.
***
Sokrates ölüme mahkum edildiğinde, eşi: “Haksız
yere öldürülüyorsunuz, diye ağlamaya başlayınca Sokrates’in cevabı
gecikmemiş.
Sokrates: Ne yani” demiş. “Bir de haklı yere mi
öldürülseydim?”
***
Başkasından kendi hakkını almada gösterdiğin kararlılığı,
hassasiyeti, çabayı ve aciliyeti; başkasına hakkını vermede
göstermiyorsan Hakikat yolcusu olamazsın. Eğer bir kişi,
senden hakkını almak için zorla uğraşmak zorunda kalıyorsa, bu
senin karakterinin ne kadar ham ve çiğ olduğunu gösterir.
Çünkü Hakikat yolunda, "hak, alınmaz
verilir."
Ve bu hak, sonsuzluğun terazisinde en "ağır"
yüktür.
Hakkaniyet, asalettir ve sadece asil ruhlarda bulunur.
Not: Değerli dostlar, şimdilik bir süreliğine
yazılarıma ara veriyorum.
Tekrar görüşmek üzere esen kalın.