Öyle bir süreçten geçiyoruz ki neye ne kadar şaşırıp
sinirleneceğimizi bilemiyoruz.
Öyle bir cendere ki kime güvenip, kime güvenmeyeceğimizi
kestiremiyoruz. Selam verdiklerimizden dahi "Acaba
Fetö'cü mü?" diye kuşku duyuyoruz.
Vallahi doğrusunu isterseniz korkmuyor değilim.
Evimde kullandığım internetin şifresi twitter'in 140 karakteri
kadar. Birisi şifreyi kıracak da kriptolu bir iletişim programına
girip başıma iş açacak diye ödüm kopuyor.
Sosyal medya hesaplarımın şifresi yıldız, nokta, virgül, parantez
ve rakamlarla dolu. Hepsi çok gizli tuttuğum bir defterde kayıtlı.
Bazen "Kim yazacak şimdi bu uzun şifreyi" diye
üşendiğim için Facebook'a girmediğim oluyor.
Tam bir izole hayat yaşıyorum.
Bir STK'yı veya cemaati, iyi işlere imza atmış olsa dahi
"Fetö'de böyle başlamıştı" diyerek övmeye
çekiniyorum.
Herhangi bir siyasetçiyle aynı fotoğraf karesinde görüntülenmekten
korkuyorum. Meslektaşım olan gazetecilerle aynı ortamda oturmaktan
tırsıyorum.
Telefon deseniz, o ayrı bir kabus...
Akıllı cihazım önce parmak izi, sonra şifre ve son
olarak "Haydi Bismillah. Allah'ım sen kötü aramalardan
koru" dualarıyla açılıyor. Daha önceleri, bir
ekran kilitleme programı kullanıyordum ama onu da sildim.
Çünkü sonu "Lock" ile bitiyordu.
Neme lazım! Biri ByLock ile karıştırır falan. İşin yoksa kendini
aklama derdine düş!
"Abi bu telefonun modeli ne?" diye sormasın biri!..
Sıcak ateşe dokunmuş gibi irkiliyor, telefonu jet hızıyla
kaçırıyorum. Hani birinin eline geçer, hani biri haberim olmadan
bir program yükler diye sokmadığım yer kalmadı!
Telefonda konuşmayı da neredeyse bıraktım gibi...
At izinin it izine karıştığı bir ortamda, bir kuru iftiraya maruz
kalmamak için telefon konuşmalarını çok dikkatli yapıyorum. Hatta
ahlakım bile bozuldu bu nedenle...
Her konuşmayı, Fetö'ye ve Fetö'cülere küfür ederek başlatıp
kapatıyorum:
Gelen çağrıları, "Allah Fötö'nün bin türlü belasını versin.
Buyrun ben Süleyman Özışık" diye açmak, "Ben
bu Fetö'nün de Fetö'cülerin de taaa ..................."
diye kapatmak adetten oldu.
Söylediklerim şaka değil yahu vallahi de billahi de ödüm
kopuyor.
Fetö ile mücadelenin kimi yerlerde kendi evlatlarını yemeye
başladığını gördükçe, Fetö'cü isimlerin birer ikişer cezaevinden
çıktıklarını izledikçe nutkum tutuluyor ve kendimce önlemler
alıyorum işte!
Korkuyorum...
Bugüne kadar kendilerini "Reisçi", "Daha
Reisçi", "En Reisçi" diye gösterip,
Erdoğan'a en büyük darbeyi indiren çevresindeki hainleri gördükçe
Erdoğan'ı savunmaktan korkuyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın programlarını saniye saniye takip edip,
Allah için değil, Erdoğan için camiye giden, bir kare fotoğraf için
Allah'ın evini sahne olarak kullanan sözde dindar gazetecileri
gördükçe korkuyor, ve utanıyorum.
Erdoğan öncesi yokluk ve yoksulluk çekerken, "Ben
Erdoğan'cıyım" diye diye bolluk içinde yüzen şan ve makam
hırsıyla dolu insanların yaptığı hataları gördükçe
korkuyorum.
Erdoğan sayesinde makam sahibi olan, Erdoğan'ndan habersiz
yaptıkları icraatlarla sanayicilerden, tüccarlardan daha çok
kazanan gazetecileri, belediye ve teşkilat başkanlarını gördükçe
korkuyorum.
Onlardan dolayı bu tekerin tümsekte kalmasından
korkuyorum.
Camia içinde yaşanan "Pelikancı- İslamcı"
kavgasını izleyenler "Sen hangi taraftansın"
diye soruyorlar.
Ne pelikancıyım, ne penguenciyim, ne kangurucuyum ne de
gergedancıyım kardeşim. İstiklal mücadelesinin verildiği yerde,
şahsi ikbal mücadelesi veren
herkesten berîyim!
Hazreti İbrahim gibi ateşe atılan ülkemdeki yangını söndürmeye
çalışan karıncalardan sadece biriyim. Ve o ateşe su taşıyan diğer
karıncalar gibi, ikbal mücadalesi verenlerin ayakları altında
ezilmekten korkan biriyim.