Astsubayların eşleri de isyan etti!
Astsubay eşleri, subay eşlerinin kendilerine yapmış olduğu ayrımcılığı anlattı.
Astsubayların sıkıntılarının en büyük paydaşları eşleri
ve çocukları. Sık sık yaşanan tayinler, zor şartlardaki yaşam
koşulları, çocukların sürekli değişen okulları astsubay eşlerini
zorluyor.
Posta gazetesinin haberine göre TSK'daki haksızlıklardan dert yanan
astsubaylardan sonra, astsubay eşlerini de isyanlarını dile
getirdiler. Astsubay eşleri, subay eşlerinin kendilerine yönelik
ayrımcılık yaptığını belirterek, lojman seçimlerinde bile ikinci
plana atıldıklarından dert yandı.
EŞLERİN İSYANI
Kimi astsubaylar tayin oldukları bazı yerlere ailesini götüremiyor
ya da götürmek istemiyor. Uzun süreli ayrılıklar kimi yuvaların
dağılmasına neden oluyor. Bir astsubay eşi olmanın ne anlama
geldiğini birinci ağızlar yanıtladı.
ELLERİMİZ HER DEFASINDA BOŞ KALDI
Bir Emekli Deniz Astsubayı'nın eşi Zeynep Batımor anlatıyor:
"Bahriyeli eşi olmak, seyirlere her gidişlerinde gözyaşlarıyla
uğurlamak, arkasından el sallamak demekti. Gece karanlık çöktüğünde
saatlerce fotoğraflarına bakmak, hayallere dalmak, yatağına
yattığında yavrusuna sarılıp onunla uyumak, rüya ile gerçeği
birbirine karıştırmak demekti. Sabırla, umutla ufuktan gelen
geminin kendisine doğru geldiğini, sevdiğine sarılacağı anın
heyecanını yaşamak, aslında eli boş kalmak... Yine de umutla,
sabırla beklemek demekti. Kapı her çaldığında eli ayağı heyecanla
titreyerek sevinçle koşmak, onu görememek ama yine de umudunu
yitirmeden umutla, gururla, şerefle yolunu gözlemek demekti. Her
dakika sevdiğini sevgiyle, sabırla beklemek, her zaman kalbi sanki
duracakmış sanmak, nereye baksa onu görmek, her nefes alışında
sevdiğini yaşamak demekti.
SENİN BABAN ÇOK ŞEREFLİ BİR ASKER
Sanki daha önce sevdiğiyle doğmuş, dünya onsuz boşmuş gibi yaşamak.
Her sabah kalktığında sol tarafının sızladığını hissetmek...
Sevdiğini deliler gibi sevmek, özlemek, daha duvağını yeni açmış
eli kınalı gelinin ne olduğunu bile bilemeden asker yolu,
bahriyelisini beklemek demekti. İnsanlar tarafından başka gözle
bakılan genç bir kadın yalnız kalır mı? Zihniyeti yanlış olanlara
inatla 'ayaktayım' diyerek gururla eşinin geleceğini beklemek.
Onunla gurur duymak, mutlu olmak, evinin hem kadını hem erkeği
olmak, yavrularına anne-baba olmak demekti. Yavruları, 'Babam
nerede' diye sorduklarında, 'Senin baban çok şerefli bir asker'
demekti. Bahriyeli eşi olmak; fedakarlık demek, sıkıntılara göğüs
germek, sabretmek demek. Sevdiği gemide kendisi yuvasında nöbet
tutmak demekti. Yıllar geçse de asla pişmanlık duymadan gururla
onunla yaşamak demekti. Kolay değildir bahriyeli eşi olmak. Bunu
kimse anlayamaz ancak yaşamak gerek. Bahriyeli eşinin yaşadıkları
saymakla bitmez, sayfalara sığmaz. Ne mutlu asker eşi, bahriyeli
eşi olmak! Dünyaya tekrar gelsem yine bahriyeli eşi olmak isterim
çünkü çok mutlu, gururluyum. Askerim; çünkü ben bahriyeliyim"
PARA İSTEMİYORUM, İSYANIM HAKSIZLIKLARA
Emekli bir başka astsubayın eşi Şenay Gürpınar ise şunları
söylüyor: "Ben astsubay eşi emekli bir öğretmenim. 2 evladımızı en
iyi şekilde okutup kariyer sahibi yaptık. Çok prestijli görevlerde
çalışıyorlar. Eşimle 2 kişi 2 emekli maaşı alıyoruz. Evimiz
arabamız var.,hiçbir sıkıntımız yok. Ancak eşimle evlendiğim 43
yılda 1 kez şikayetçi olmadığı günü hatırlamam. "Ben para
istemiyorum isyanım haksızlıklara" diyordu. Bu ruh hali elbette
evimize de yansıyordu. Sürekli söylediği, 'Biz subaylara altın
tepside sunulan imtiyazı istemiyoruz. Adalet, eşitlik ve insan
onuruna saygı istiyoruz. Üniformamız kefen, 1 ayın 8-10 gününü tek
kuruş fazla mesai almadan 24 saat esasına göre kışlada geçiriyoruz.
Ama klimalı ofislerinde günde 8 saat görev yapan büro memurlarıyla
aynı, birçok memurdan daha alt kademeden göreve başlıyoruz.
Haksızlıklara uğruyoruz, bu kanıma dokunuyor. Kanımızın rengi yeşil
mi? Başka bir orduya mı hizmet ediyoruz? Subayın en yakın
yardımcısı mıyız yoksa rakibi mi? Nedir bu düşmanca tavır?..' gibi
sarfettiği sözlerden dolayı haksız mı? Siz söyleyin.
SUBAY EŞLERİ DE KOCALARININ ZİHNİYETİNDE
Eşim görevliyken orduevlerinde asker eşleri kermesler çaylar
düzenlerdik. Subay eşleri aynı kocalarının zihniyetini bizlere
uygulamak isterlerdi. Bu nasıl bir insanlık duygusudur nasıl bir
zihniyettir? Ben öğretmenim. Eşim benimle aynı maaşı alıyor. Fakat
onların hizmet koşulları, sorumlulukları bizlerle aynı mıydı?
Elbette değildi tamam emeklinin unvanı, rütbesi olmaz diyelim. Peki
o zaman neden bu imtiyaz ve ayrıcalık? Devletimizin ekonomik
sıkıntısı bizlere gelince mi akla geliyor? Nimet ve külfet birlikte
paylaşılsa ya! Bu maaşa, 'Ne yapalım imkanlar bu kadar' diyerek
katlanırız. Bakınız hemşirelerden subay yaptılar. Sonra, 'Subay
hemşire olur mu? Karizması çizilir' diye vazgeçtiler. Onlardan bir
dönem önce ve bir dönem sonra aynı okuldan aynı eğitimle mezun olan
hemşireler, daha ağır koşullarda çalıyor ama subayın maaşının üçte
birini alıyorlar. Bu bile adaletsizliğin hukuksuzluğun imtiyazın
kanıtıdır."
BİR ASTSUBAYA AŞIK OLMAK..
İsmini açıklamak istemeyen bir astsubay eşi yaşadığı zorlukları
şöyle özetliyor: "Bir astsubaya aşık olmakla insan ne çok şey
kaybeder bilseniz. Zordur, çok zordur. Mesleğinizden olursunuz,
sağlığınızdan olursunuz. Ailenizden ve toprağınızdan olursunuz. En
kötüsü karnınızdaki bebekten. Kaybetmişsinizdir çünkü, yanınızda
yoktur o astsubay. Görevdedir izin gereklidir onca komutandan... O
astsubay eve dönene kadar siz yabancı bir memleketin hastane
köşesinde acınızı üstlenmişsinizdir tek başınıza... Avuçlarınız
soğumuştur, ruhunuz katılmıştır... İlk sınavınızdır belki de asker
eşi olarak bu. Aklınızda magazin haberi gibi kalmıştır asker eşleri
hiyerarşisi. Egeli bir kadındır bu belki, serzenişte bulunur dere
otu bulamamış olmaktan Diyarbakır'ın Silvan'ında. Ertesi gün 8
şehit verilince Silvan'da, anlar kıyı Egeli astsubay eşi yeni
gelin. Ölüm enselerinde solumaktadır kalmamıştır dere otundan yana
şikayeti artık. Emirler demirleri kesmektedir çünkü.
LOJMANIN İYİSİNİ DE ONLAR ALIYOR
Bir astsubayın yaşadığı sıkıntıları kızına aktarışına kulak
verelim: "Özür dilerim kızım; sana hak ettiğin maddiyatta bir hayat
sunamadım. Her talebini karşılayamadım. İyi bir eğitim
sağlayamadım. 2 yılda 1 gördüğüm keyfi atamalarla düzenli bir okul
hayatın olamadı. Bazen kültürünü, bazen dilini bilmediğin
çocuklarla farklı farklı okullarda eğitim gördün. Hiçbir
arkadaşlığın 2 yıldan fazla sürmedi, hep yarım kaldın. Sana hak
ettiğin bir oda veremedim. Adaletsiz lojman sistemi hayatımızı hep
etkiledi. Birileri, "Lojmanın iyisi bana çıkar mı?" diye
dertlenirken biz, "Acaba bize lojman çıkar mı?" diye kaygılandık.
Çıkan lojmanlar ise kimsenin beğenmediği, güneşsiz, küçük basık
yerler oldu. Bazen o kötü lojmana bile muhtaç olduk. Terörün ne
olduğunu öğrenemeyecek kadar küçüktün. Öğrendin silah sesleriyle...
Özür dilerim kızım; her istediğinde yanında olamadım. Hep bir
özlemle büyüdün. Keyfi mesailer, keyfi nöbetler, cezalar, denetleme
hazırlıkları buna sebep oldu. Bazen seni ve ailemi götüremedim
çalıştığım yerlere. Statümü ve rütbemi sen de taşıdın benim gibi.
Serviste sana gösterilen yere oturdun. Yaşıtlarının babaları farklı
rütbelerde olduğu için onlarla aynı sosyal mekanlarda oturamadın.
Çok sıra bekledin. Seni hak ettiğin tatile götüremedim. Kamp sırası
ise 10 yılda bir gelemedi. Diğerleri gibi her yıl gidemedik.
Puanımız kontenjanımız yetemedi. Hastalandığında A polikliniğine
gidemedik. Diğerleri gibi güzel parklarda oynayamadın. Astsubay
olduğum için özür dilerim kızım."
"ALT RÜTBELİNİN EŞİYİM, SELAM YOK"
İsmini vermek istemeyen bir astsubay eşinin aktardıkları çok
çarpıcı: "Kimya ve İngilizce öğretmeniyim. Anne, baba, abla ve
dedesi öğretmen olan, milliyetçi, İzmir'de modern bir ortamda
yetişen, kolej ve Fen Lisesi okuyan bir kadınım. Fakat astsubay eşi
olduğum için 14 yıllık evliliğimde hiç kimsenin maruz kalmak
istemeyeceği tavırlardan dolayı ordudan soğuyan bir vatandaşım. Bu
kültürle yetiştiğim için orduevlerinde ve lojmanlarda zaman zaman
aşağılanmalara maruz kalmaya alışmakla beraber 14 yıldır bir
astsubay eşi olarak hem gururluyum hem de ordu tavrını içime
sindiremiyorum. Bu seneler boyunca başıma bir çok olay geldi.
Askeri ortamlardan mümkün olduğunca uzak durmaya çalıştım. Eşimin
hapse girmesi, sicil notunun fazlasıyla düşürülmesi pahasına askeri
çaylara gitmemeye çalıştım. Buna rağmen çok sinir oldum, orduya
küstüm. Derste olduğum saatte bile çaya katılmam için eşime uyarı
geldi. 40 öğrenciyi bırakıp müdürden izin alıp komutan eşlerini
memnun edecekmişim. Gitmedim tabi ki... Sadece şehit olduğu zaman
insan yerine konulan astsubay ve uzmanerlerin fazlasıyla sorunu
var. Fakat eşlerin kabahati ne? Subay eşi bir meslektaşım beni
subay eşi zannederken verdiği selamları astsubay eşi olduğumu
anlayınca kesti. Okullarda bile subay eşleri öğretmenlerin yerleri
bizden uzaktır. Kim subay, kim astsubay eşi anlarsınız. Gümüldür'de
havacıların kampına yandaki pansiyonda kalırken yemek yemeğe
giderdik. Orada bile lokantalar, plajlar ayrı. Astsubay plajı taşlı
ve küçücükken, subay tarafı kumluk ve ferah. Subay komşularımız
bizlere selam bile vermeye üşeniyorlar. Subayları yetiştiren bir
öğretmen olarak hakkımızı çiğneyenlere hakkımı helal
etmiyorum."
Astsubayların sıkıntılarının en büyük paydaşları eşleri ve
çocukları. Sık sık yaşanan tayinler, zor şartlardaki yaşam
koşulları, çocukların sürekli değişen okulları astsubay eşlerini
zorluyor.
TSK'daki haksızlıklardan dert yanan astsubaylardan sonra, astsubay
eşlerini de isyanlarını dile getirdiler. Astsubay eşleri, subay
eşlerinin kendilerine yönelik ayrımcılık yaptığını belirterek,
lojman seçimlerinde bile ikinci plana atıldıklarından dert
yandı.
EŞLERİN İSYANI
Kimi astsubaylar tayin oldukları bazı yerlere ailesini götüremiyor
ya da götürmek istemiyor. Uzun süreli ayrılıklar kimi yuvaların
dağılmasına neden oluyor. Bir astsubay eşi olmanın ne anlama
geldiğini birinci ağızlar yanıtladı.
Mimarlar mantolama gerektirmeyen duvarı tercih ediyor.
ELLRİMİZ HER DEFASINDA BOŞ KALDI
Bir Emekli Deniz Astsubayı'nın eşi Zeynep Batımor anlatıyor:
"Bahriyeli eşi olmak, seyirlere her gidişlerinde gözyaşlarıyla
uğurlamak, arkasından el sallamak demekti. Gece karanlık çöktüğünde
saatlerce fotoğraflarına bakmak, hayallere dalmak, yatağına
yattığında yavrusuna sarılıp onunla uyumak, rüya ile gerçeği
birbirine karıştırmak demekti. Sabırla, umutla ufuktan gelen
geminin kendisine doğru geldiğini, sevdiğine sarılacağı anın
heyecanını yaşamak, aslında eli boş kalmak... Yine de umutla,
sabırla beklemek demekti. Kapı her çaldığında eli ayağı heyecanla
titreyerek sevinçle koşmak, onu görememek ama yine de umudunu
yitirmeden umutla, gururla, şerefle yolunu gözlemek demekti. Her
dakika sevdiğini sevgiyle, sabırla beklemek, her zaman kalbi sanki
duracakmış sanmak, nereye baksa onu görmek, her nefes alışında
sevdiğini yaşamak demekti.
SENİN BABAN ÇOK ŞEREFLİ BİR ASKER
Sanki daha önce sevdiğiyle doğmuş, dünya onsuz boşmuş gibi yaşamak.
Her sabah kalktığında sol tarafının sızladığını hissetmek...
Sevdiğini deliler gibi sevmek, özlemek, daha duvağını yeni açmış
eli kınalı gelinin ne olduğunu bile bilemeden asker yolu,
bahriyelisini beklemek demekti. İnsanlar tarafından başka gözle
bakılan genç bir kadın yalnız kalır mı? Zihniyeti yanlış olanlara
inatla 'ayaktayım' diyerek gururla eşinin geleceğini beklemek.
Onunla gurur duymak, mutlu olmak, evinin hem kadını hem erkeği
olmak, yavrularına anne-baba olmak demekti. Yavruları, 'Babam
nerede' diye sorduklarında, 'Senin baban çok şerefli bir asker'
demekti. Bahriyeli eşi olmak; fedakarlık demek, sıkıntılara göğüs
germek, sabretmek demek. Sevdiği gemide kendisi yuvasında nöbet
tutmak demekti. Yıllar geçse de asla pişmanlık duymadan gururla
onunla yaşamak demekti. Kolay değildir bahriyeli eşi olmak. Bunu
kimse anlayamaz ancak yaşamak gerek. Bahriyeli eşinin yaşadıkları
saymakla bitmez, sayfalara sığmaz. Ne mutlu asker eşi, bahriyeli
eşi olmak! Dünyaya tekrar gelsem yine bahriyeli eşi olmak isterim
çünkü çok mutlu, gururluyum. Askerim; çünkü ben bahriyeliyim"
PARA İSTEMİYORUM, İSYANIM HAKSIZLIKLARA
Emekli bir başka astsubayın eşi Şenay Gürpınar ise şunları
söylüyor: "Ben astsubay eşi emekli bir öğretmenim. 2 evladımızı en
iyi şekilde okutup kariyer sahibi yaptık. Çok prestijli görevlerde
çalışıyorlar. Eşimle 2 kişi 2 emekli maaşı alıyoruz. Evimiz
arabamız var.,hiçbir sıkıntımız yok. Ancak eşimle evlendiğim 43
yılda 1 kez şikayetçi olmadığı günü hatırlamam. "Ben para
istemiyorum isyanım haksızlıklara" diyordu. Bu ruh hali elbette
evimize de yansıyordu. Sürekli söylediği, 'Biz subaylara altın
tepside sunulan imtiyazı istemiyoruz. Adalet, eşitlik ve insan
onuruna saygı istiyoruz. Üniformamız kefen, 1 ayın 8-10 gününü tek
kuruş fazla mesai almadan 24 saat esasına göre kışlada geçiriyoruz.
Ama klimalı ofislerinde günde 8 saat görev yapan büro memurlarıyla
aynı, birçok memurdan daha alt kademeden göreve başlıyoruz.
Haksızlıklara uğruyoruz, bu kanıma dokunuyor. Kanımızın rengi yeşil
mi? Başka bir orduya mı hizmet ediyoruz? Subayın en yakın
yardımcısı mıyız yoksa rakibi mi? Nedir bu düşmanca tavır?..' gibi
sarfettiği sözlerden dolayı haksız mı? Siz söyleyin.
SUBAY EŞLERİ DE KOCALARININ ZİHNİYETİNDE
Eşim görevliyken orduevlerinde asker eşleri kermesler çaylar
düzenlerdik. Subay eşleri aynı kocalarının zihniyetini bizlere
uygulamak isterlerdi. Bu nasıl bir insanlık duygusudur nasıl bir
zihniyettir? Ben öğretmenim. Eşim benimle aynı maaşı alıyor. Fakat
onların hizmet koşulları, sorumlulukları bizlerle aynı mıydı?
Elbette değildi tamam emeklinin unvanı, rütbesi olmaz diyelim. Peki
o zaman neden bu imtiyaz ve ayrıcalık? Devletimizin ekonomik
sıkıntısı bizlere gelince mi akla geliyor? Nimet ve külfet birlikte
paylaşılsa ya! Bu maaşa, 'Ne yapalım imkanlar bu kadar' diyerek
katlanırız. Bakınız hemşirelerden subay yaptılar. Sonra, 'Subay
hemşire olur mu? Karizması çizilir' diye vazgeçtiler. Onlardan bir
dönem önce ve bir dönem sonra aynı okuldan aynı eğitimle mezun olan
hemşireler, daha ağır koşullarda çalıyor ama subayın maaşının üçte
birini alıyorlar. Bu bile adaletsizliğin hukuksuzluğun imtiyazın
kanıtıdır."
BİR ASTSUBAYA AŞIK OLMAK..
İsmini açıklamak istemeyen bir astsubay eşi yaşadığı zorlukları
şöyle özetliyor: "Bir astsubaya aşık olmakla insan ne çok şey
kaybeder bilseniz. Zordur, çok zordur. Mesleğinizden olursunuz,
sağlığınızdan olursunuz. Ailenizden ve toprağınızdan olursunuz. En
kötüsü karnınızdaki bebekten. Kaybetmişsinizdir çünkü, yanınızda
yoktur o astsubay. Görevdedir izin gereklidir onca komutandan... O
astsubay eve dönene kadar siz yabancı bir memleketin hastane
köşesinde acınızı üstlenmişsinizdir tek başınıza... Avuçlarınız
soğumuştur, ruhunuz katılmıştır... İlk sınavınızdır belki de asker
eşi olarak bu. Aklınızda magazin haberi gibi kalmıştır asker eşleri
hiyerarşisi. Egeli bir kadındır bu belki, serzenişte bulunur dere
otu bulamamış olmaktan Diyarbakır'ın Silvan'ında. Ertesi gün 8
şehit verilince Silvan'da, anlar kıyı Egeli astsubay eşi yeni
gelin. Ölüm enselerinde solumaktadır kalmamıştır dere otundan yana
şikayeti artık. Emirler demirleri kesmektedir çünkü.
LOJMANIN İYİSİNİ DE ONLAR ALIYOR
Bir astsubayın yaşadığı sıkıntıları kızına aktarışına kulak
verelim: "Özür dilerim kızım; sana hak ettiğin maddiyatta bir hayat
sunamadım. Her talebini karşılayamadım. İyi bir eğitim
sağlayamadım. 2 yılda 1 gördüğüm keyfi atamalarla düzenli bir okul
hayatın olamadı. Bazen kültürünü, bazen dilini bilmediğin
çocuklarla farklı farklı okullarda eğitim gördün. Hiçbir
arkadaşlığın 2 yıldan fazla sürmedi, hep yarım kaldın. Sana hak
ettiğin bir oda veremedim. Adaletsiz lojman sistemi hayatımızı hep
etkiledi. Birileri, "Lojmanın iyisi bana çıkar mı?" diye
dertlenirken biz, "Acaba bize lojman çıkar mı?" diye kaygılandık.
Çıkan lojmanlar ise kimsenin beğenmediği, güneşsiz, küçük basık
yerler oldu. Bazen o kötü lojmana bile muhtaç olduk. Terörün ne
olduğunu öğrenemeyecek kadar küçüktün. Öğrendin silah sesleriyle...
Özür dilerim kızım; her istediğinde yanında olamadım. Hep bir
özlemle büyüdün. Keyfi mesailer, keyfi nöbetler, cezalar, denetleme
hazırlıkları buna sebep oldu. Bazen seni ve ailemi götüremedim
çalıştığım yerlere. Statümü ve rütbemi sen de taşıdın benim gibi.
Serviste sana gösterilen yere oturdun. Yaşıtlarının babaları farklı
rütbelerde olduğu için onlarla aynı sosyal mekanlarda oturamadın.
Çok sıra bekledin. Seni hak ettiğin tatile götüremedim. Kamp sırası
ise 10 yılda bir gelemedi. Diğerleri gibi her yıl gidemedik.
Puanımız kontenjanımız yetemedi. Hastalandığında A polikliniğine
gidemedik. Diğerleri gibi güzel parklarda oynayamadın. Astsubay
olduğum için özür dilerim kızım."
"ALT RÜTBELİNİN EŞİYİM, SELAM YOK"
İsmini vermek istemeyen bir astsubay eşinin aktardıkları çok
çarpıcı: "Kimya ve İngilizce öğretmeniyim. Anne, baba, abla ve
dedesi öğretmen olan, milliyetçi, İzmir'de modern bir ortamda
yetişen, kolej ve Fen Lisesi okuyan bir kadınım. Fakat astsubay eşi
olduğum için 14 yıllık evliliğimde hiç kimsenin maruz kalmak
istemeyeceği tavırlardan dolayı ordudan soğuyan bir vatandaşım. Bu
kültürle yetiştiğim için orduevlerinde ve lojmanlarda zaman zaman
aşağılanmalara maruz kalmaya alışmakla beraber 14 yıldır bir
astsubay eşi olarak hem gururluyum hem de ordu tavrını içime
sindiremiyorum. Bu seneler boyunca başıma bir çok olay geldi.
Askeri ortamlardan mümkün olduğunca uzak durmaya çalıştım. Eşimin
hapse girmesi, sicil notunun fazlasıyla düşürülmesi pahasına askeri
çaylara gitmemeye çalıştım. Buna rağmen çok sinir oldum, orduya
küstüm. Derste olduğum saatte bile çaya katılmam için eşime uyarı
geldi. 40 öğrenciyi bırakıp müdürden izin alıp komutan eşlerini
memnun edecekmişim. Gitmedim tabi ki... Sadece şehit olduğu zaman
insan yerine konulan astsubay ve uzmanerlerin fazlasıyla sorunu
var. Fakat eşlerin kabahati ne? Subay eşi bir meslektaşım beni
subay eşi zannederken verdiği selamları astsubay eşi olduğumu
anlayınca kesti. Okullarda bile subay eşleri öğretmenlerin yerleri
bizden uzaktır. Kim subay, kim astsubay eşi anlarsınız. Gümüldür'de
havacıların kampına yandaki pansiyonda kalırken yemek yemeğe
giderdik. Orada bile lokantalar, plajlar ayrı. Astsubay plajı taşlı
ve küçücükken, subay tarafı kumluk ve ferah. Subay komşularımız
bizlere selam bile vermeye üşeniyorlar. Subayları yetiştiren bir
öğretmen olarak hakkımızı çiğneyenlere hakkımı helal
etmiyorum."