'Kamu-Sen eylem kırıcı bir sendika değildir!'

Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, “Biz hiçbir zaman eylem kırıcı bir sendika olmadık” dedi.

Son günlerde başörtüsü konusunun yeniden gündeme getirilerek istismar edilmeye çalışıldığını belirten Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, “Biz hiçbir zaman eylem kırıcı bir sendika olmadık” dedi.

Koncuk, “ Şimdi Başörtüsü eylemleri başlatacaklarmış, başlatsınlar. Şunu ifade edeyim biz hiçbir zaman eylem kırıcı bir sendika olmadık. Buradan şunu ifade ediyorum tüm üyelerimize, başörtünüzle işyerlerinize, okullarınıza gidebilirsiniz. Hukuken başınıza ne gelirse gelsin biz sendika olarak tüm imkanlarımızı sizler için kullanırız bundan şüpheniz olmasın. Biz eylem kırıcı değiliz. Bunlar öyle bir havaya girdiler ki, Allah bizi uzak tutsun sanki dinin sahibi bunlar, yüce dinimiz bunlara babasından miras kaldı, bizde bir yerlerden geldik babamız, atamız, dedemiz Müslüman değildi tek Müslüman sanki bunlarmış. Bunların sendikacılığı tatlı su sendikacılığı, bunu biliyoruz ama biz tabii kimsenin Müslümanlığına dil uzatamayız. Artık bunlar raydan çıkmaya başladılar, kendilerinden olmayanları Müslüman görmeyen bir anlayış insanı dinden çıkaran bir anlayıştır. Bu din Allahın bütün insanlığa indirdiği bir dindir. Biz 28 Şubat sürecinde imam hatiplerin orta kısmının kapatılmasının yanlış olduğunu ifade ettik. İmam hatiplerin orta kısmının kapatılmasıyla Türkiye’de bütün mesleki ve teknik eğitim mahvedildi. O zaman çıktık ve dedik ki, yapmayın bu bir ihanettir. Temel eğitim 8 yıl olsun ama kesintili olsun dedik. O dönem vatandaşlarımızın göğsüne Türkiye’nin her yerinde kesintisiz demokrasi istiyoruz kokartları taktık. Bunlar o zaman gıklarını çıkaramıyorlardı, burunlarını çıkaramıyorlardı evlerinden. Şimdi bunlar bunlar Müslüman olacak biz dinsiz olacağız, bunlar darbe karşıtı olacak bir darbeci olacağız, böyle bir şey var mı?” dedi.

“Başörtüsünün Anayasa İle Uzaktan Yakından İlgisi Yoktur”

Başörtüsü meselesinin Anayasa’nın içine sokulmak istenmesine de tepki gösteren Genel Başkan Koncuk, “yönetmeliği değiştirin desteklemezsek  namerdiz.” dedi. Koncuk, “ Bu konu Anayasa ile çözülecek diyorlar. Fatma Şahin, Egemen Bağış, Mustafa Şentop gibi isimler başörtüsü sorununun Anayasa ile çözüleceğini ifade etti. Başörtüsü meselesinin anayasa ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Anayasa’nın hiçbir maddesinde başörtüsünü yasaklayan, bıyığın şeklini belirleyen, sakalımızın şeklini belirten bir madde olmadığı gibi, çağrıştıran, ima eden bir madde de yoktur. Problem Anayasa’da değil, o zaman neden Anayasa’yı değiştireceksin sen. Türkiye Kamu-Sen olarak biz yönetmeliği değiştirin başörtüsü problemini bu ülkede bitirin desteklemezsek namerdiz diyoruz ama ısrarla yönetmeliği değiştirmiyorlar. Sendikamsı bir yapıya da talimat vermişler, siz yavaş yavaş eylemlerinize başlayın, toplumu hazırlayın neye? Anayasa referandumuna. Yarın Anayasa referandumuna gideceğiz, Maddeler önümüze gelecek, bizim camiamızın başörtüsüne olan bakışı zaten bellidir. Şimdi evet desek başörtüsü yasağı ortadan kalkacak ama evet deyince az önce söylediğim gibi devlet memurluğu kavramının ortadan kalkmasına evet diyeceğiz, başkanlık sistemine ve Türklük tanımının kaldırılmasına da evet diyeceğiz. Şimdi ne yapalım, serden mi geçelim yardan mı geçelim?” dedi.

“Bu Ülkede Din İstismarı Artık Bitmeli”

28 Şubat sürecinin ardından Türkiye’de din istismarının doruk noktaya ulaştığını belirten Genel Başkanımız, “Bu milletle yürüyecek, bu milletin değerlerine saygı göstereceksiniz. istismarcılara bırakmayacaksınız, bizler bırakmayacağız.” dedi. Koncuk, “12 Eylül darbesi bizim üzerimizden silindir gibi geçti ama bizi ezemedi, bitiremedi. Bizi kimse bitiremez bunların ağababalarının da bizi bitirmeye gücü yetmez. 12 Eylül bu tosuncukları büyüttü palazlandırdı. Bugünkü bu tosuncuklar tosun olmalarını 12 Eylül darbecilerine 28 Şubat darbecilerine borçludurlar. 28 Şubat’ta imam hatiplerin orta kısımlarının kapatılması bu ülkede din istismarını bitirdi mi? Hayır din istismarı tarihimizde en yüksek seviyeye çıktı. İmam hatiplerin orta kısmını kapattılar, ne oldu, din eğitimi merdiven altına indi. Öyle bir din eğitimi verildi ki, İslam anlayışıyla alakası olmayan bir din eğitimi verildi. Öyle bir nesil türetildi ki, Atatürk’e düşman olmayı İslam’ın 6. şartı sayan bir nesil türedi. Ben vatanseverim, ben milliyetçiyim dediğinizde yahu bu İslam dışıdır diye inanan bir nesil türedi. İşte adam akıllı bir din eğitimi verilmezse, Hz. Peygamberimizin kişi vatanını milletini sevmekle suçlanamaz ifadesini yeni nesile anlatmazsanız, Hz. Peygamberimizin Mekke’den Medine’ye hicret ederken Mekke’ye bakan tepeye çıkarak “sana döneceğim Mekke” sözlerindeki vatan aşkını genç nesillere anlatmazsanız vatanseverliği milliyetçiliği İslam dışı sayan bir nesil ortaya çıkar. Siyasi görüşünüz ne olursa olsun, Türkiye’de din istismarının bitmesini istiyorsanız, sağlam bir din eğitimini genç nesillere vermek zorundayız. Siz yapmazsanız başkaları başka türlü yapar. İslam güzel ahlaktır diyor Peygamberimiz ama bazılarının güzel ahlakın yanından geçtiklerinden şüpheliyim ben. Güzel ahlak nedir, insanlara hak ettiği şekilde davranmaktır, hak ettiğini vermektir, adil davranmaktır. Bunlar güzel ahlakın neresinde? Artık Türkiye’de din istismarının siyaseten önüne geçilmesi lazım. Aksi takdirde beceriksiz ve din istismarcısı siyasi partilerden bu ülkeyi kurtarmanız mümkün olmayacaktır. Bu milletle yürüyecek, bu milletin değerlerine saygı göstereceksiniz. Milletin değerlerini baş tacı yapacaksınız, istismarcılara bırakmayacaksınız, biz bırakmayacağız. İşte bu milliyetçiliktir, bu vatanseverliktir, bu Atatürkçülüktür.” dedi.

“Adı Sendikacı Olanların O Masada Oturması Abesle İştigaldir”

Tüm kamu çalışanlarının artık bir tercih yapma noktasında olduğunu belirten Genel Başkan İsmail Koncuk, Hiçbir mücadele ortaya koymayan, yüreği olmayan, mücadele cesareti olmayanların kamu çalışanlarının haklarını savunamayacağını kaydetti. Koncuk, “Biz Türkiye’nin en dinamik sendikasıyız, en müdrik sendikasıyız. Ülke mi savunulacak, milli bir yaramı deşiliyor orada Türkiye Kamu-Sen’in sesi vardır. Kamu çalışanlarının haklarımı gasp ediliyor, orada mutlaka Türkiye Kamu-Sen’in eli, sesi ve yüreği vardır. O nedenle Türkiye Kamu-Sen’e tüm kamu çalışanları kendi gelecekleri adına kendi evlatlarının gelecekleri adına sahip çıkmalıdır. Ben buradan bütün teşkilat yöneticilerimizden istirham ediyorum, elbette tüm şube başkanlarımız, il temsilcilerimiz, Genel Başkanlarımız ve Genel merkez yöneticilerimiz elinden gelen gayreti göstermektedirler ama geldiğimiz noktada hiçte hak etmeyen bir konfederasyon yetkili durumda. Hiçbir mücadele ortaya koymayan, yüreği olmayan, mücadele cesareti olmayan, adına sendika bile demeye imtina ettiğim bu sendika 650 bin üyeye ulaşmış. Bu konfederasyon Türkiye’de yetkili ise burada İsmail Koncuk olarak benim payıma da düşen bir şeyler olmalı diğer arkadaşlarımın da payına düşen bir şeyler olmalı. Necip Fazıl’ın “Reis bey” adlı romanında suçlu benim yaftasını toplumda herkes boynuna asmadıkça toplum düzelmez diyor. Bu ülkede adı sendika bile olmayan bir yapı 650 bin üye buluyorsa biz kamu çalışanlarına söylenmesi gereken şeyleri söyleyemiyoruz demektir, anlatamıyoruz demektir. İzah edeceğiz, anlatacağız, ikna edeceğiz. Ben gayretli çalışmayla ikna edilemeyecek bir tek insan olduğunu düşünmüyorum. Baskı var diyorlar. Kimmiş baskı yapan örneğin Hastane Başhekimi. Diyorlar ki, beni aldı ameliyathaneden başka yere verdi. Döner sermayeden aldığım 150 Tl. düştü. Bırak düşsün sen dimdik dur, yarın oraya koyduğu adamda dimdik durursa Başhekim oraya kimi koyacak. İlçe Milli Eğitim Müdür şunu yapıyormuş, bırakın yapsın. bir tek insanın iradesi binlerce insanın iradesi karşısında hiçbir şeydir. O hastanenin çalışanları ebesi, hemşiresi, doktoru, o ilçenin öğretmenleri, o postanenin çalışanları postacısı dik durursa o amir onların istedikleri bir yönetim tarzını ortaya koymak zorundadır. Bu İnsanları, maalesef, bizim korkularımız büyütüyor. İşte bu noktada Türkiye Kamu-Sen’in yöneticilerine büyük görevler düştüğüne inanıyorum. İnsanlara anlatacağız, oturarak çanta sendikacılığı yapmayacağız. İl temsilcim, şube başkanım oda oda gezecek, oturup sendikacılığın teslim olmak olmadığını, doğruları söylemek olduğunu Mehmet Akif’in ifadesiyle sendikacılığın Hakkı tutup kaldırmak olduğunu benim yöneticim çalışanlara bir bir anlatacak. O zaman bu sendika olmayan yapı üye bulamaz bu ülkede. Eğer biz kamu çalışanları olarak birtakım makamların gelip geçici olduğunun farkına varmadan o makamları elde etmek için taviz verirsek, bunların değirmenine su taşırsak elbette bu yapılar Türkiye’de güçlenir. Bu yapıların güçlenmesi neleri beraberinde getirir? Bu yapıların güçlenmesi kamu çalışanlarının zayıflaması demektir. Haklarımızın geriye gitmesi demektir. Kamu çalışanlarının Cumhuriyet tarihi boyunca elde ettikleri kazanımları bir bir kaybetmesi demektir. O nedenle bunların güçlenmesi ve kamu çalışanlarını temsilen masaya oturması abesle iştigaldir.” dedi.

“AKP Devlet Memurluğunu Ortadan Kaldırmak İstiyor”

Çalışma hayatına yönelik tehditleri de değerlendiren Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, AKP iktidarı tarafından devlet memurlarının iş güvencesinin ellerinden alınmaya çalışıldığını söyledi. Koncuk, “ Çalışma hayatına şöyle bir bakalım, nasıl bir çalışma hayatı bekliyor bizi. Bizi, çocuklarımızı, evlatlarımızı nasıl bir çalışma hayatı bekliyor. Akp’li vekiller alenen 10 gün önce Anayasa uzlaşma komisyonu’na teklif verdiler. Anayasa’nın 128. maddesinin değiştirilmesi teklifi, neydi teklif, teklif şu; “Devletin işleri çalışanlar eliyle görülür” şeklinde değiştirilmesini Anayasa’nın 128. maddesinin değiştirilmesini teklif ettiler. 128. maddenin şu anda ki şekli; “Devletin asli ve sürekli işleri devlet memurları ve kamu görevlileri eliyle yürütülür” bu madde devlet memurluğu kavramını Anayasal olarak tanımlayan bir madde. Bu madde bu şekliyle Anayasa’da olduğu müddetçe devlet memurunun iş güvencesini kimse elinden alamaz ama bu madde Akp’li vekillerin teklif ettiği gibi “Devletin işleri çalışanlar eliyle görülür” devlet memur değil de çalışanlar eliyle görülür şekline dönüştürülürse o zaman Devlet memurluğu tamamen ortadan kalkmış olur. Devlet memurluğunun Anayasal dayanağı ortadan kalkıyor. Tabii buna bağlı olarak 657 sayılı devlet memurları kanunu da değişecektir. Zaman zaman Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in 657 sayılı kanun köhne bir kanundur dediğini de görüyorsunuz. Bir kanunun 1850 yılında 1965 yılında yapılması o kanunun köhne olduğu anlamına gelmez. Köhne olmak kafayla, zihniyetle ilgili bir şeydir. O nedenle kanunların da köhne olması zamanla ilgili değil, muhteviyatı ile ilgilidir. Kaldı ki 1965 yılından beridir 657 sayılı devlet memurları kanununda defalarca değişiklik olmuştur. Peki, burada dertleri ne, dertleri iş güvencesiz bir çalışan modeli ortaya koymak. Kanuna köhne diyerek o kanunu ortadan kaldıracaklar ve yerine iş güvencesiz bir çalışan modeli koyacaklar. Bakın burası çok önemli, başka şeylerle bunları besliyorlar. Diyorlar ki Türkiye’de Devlet memuru sayısı fazla, geçtiğimiz günlerde Abant’ta yapılan çalıştayda da ifade ettim bu yalanı kim söylüyor dedim. Neye göre, kime göre fazla? Biz Türkiye Kamu-Sen olarak bir çalışma yaptık Finlandiya’da 9 vatandaşa bir memur düşüyor, ABD’de 13 vatandaşa bir devlet memuru düşüyor, Fransa’da 12 vatandaşa bir memur düşüyor, Türkiye’de 29 vatandaşa bir devlet memuru düşüyor. Mesela Şanlıurfa’da 48 vatandaşa bir memur düşüyor, Mardin’de Adana’da 35 vatandaşa, İstanbul’da 46 vatandaşa bir memur düşüyor. Demek ki Türkiye’de Finlandiya ölçeğini esas alırsak devlet memurlarının vatandaşa hizmet edebilmesi için 7 - 8 milyon memura ihtiyaç vardır bugün. Şu anda 2.5 milyon memur var demek ki 2 - 3 katı daha memura ihtiyaç var. Ancak biri çıkıyor devlet memuru sayısı fazla diyor vatandaş buna inanıyor mu, inanıyor. Arkadan Maliye Bakanı çıkıp devlet memurlarına 4+4 verdik bütçe dengeleri alt üst oldu diyor. Bunu duyan vatandaş devletin bütün imkanları devlet memurlarına veriliyor diyor. Tabii vatandaş bir de iş güvencesi var oh diyor ama devlet memurunun iş güvencesi sınırsız bir güvence değildir. Hangi hallerde işten çıkarılacağı çok açıktır 657’de ama öyle anlatılıyor ki, devlet memuru ne yaparsa yapsın asla işten çıkarılamaz gibi bir hava yaratılıyor. Bunlar Türkiye’de devlet memurları ile ilgili olumsuz bir gündem oluşturma gayretleridir. Memur fazla, maaşları fazla, iş güvencesi var gibi açıklamalar. Halbuki, 1996’da devlet memuruna verilen milli gelirden pay yüzde 8.83 bugün 5.6’ya düşmüş ama memur sayısı 1 milyon 900 binden 2 milyon 500 bine çıkmış, buna rağmen milli gelirden payımız düşmüş, yılda birkaç bin memur işten çıkarılıyor, bunlar hiç söylenmiyor. İşte bu gerekçelerle topluma da bunlar anlatılarak Anayasa’nın 128.maddesi değiştirilecek ve önümüze konulacak referandumda.” dedi.