'Kamuda takunya sesi duymak istemiyoruz!..

Birleşik Kamu İş Konfederasyonu, Eğitim-Bir-Sen'in başlattığı "kamuda serbest kıyafet eylemi"ni çok sert şekilde eleştirdi...

Eğitim-Bir-Sen'in öncülük ettiği serbest kıyafet eylemi sendikalar arasında sert tartışmalara sahne oluyor. Kamuda başörtüsü serbestisini sağlama amacıyla örgütlenen eylem 18 Mart'ta başladı. Ancak, Eğitim-Sen ve Eğitim-İş'ten sonra Birleşik Kamu İş Konfederasyonu da eylemi hedef alan sert bir bildiri yayınladı.

Birleşik Kamu İş Konfederasyonu Genel Başkanı İsmail Tutoğlu imzasıyla yapılan açıklamada sert ifadeler dikkat çekerken "Kamu kurumlarında takunya sesi duymak istemiyoruz!" denildi.

İşte Birleşik Kamu İş Konfederasyonu tarafından yapılan açıklama:

Kamu kurumlarında takunya sesi duymak istemiyoruz! Eğitim Bir Sen'in ve Memur-Sen'in, 16/7/1982 tarihli Bakanlar Kurulu Kararıyla çıkarılan ve Resmî Gazete'nin 25.10.1982 tarihli 17849 sayılı nüshasında yayınlanan, kamuda “kılık-kıyafet” yönetmeliğinin kaldırılması amacıyla başlattığı imza kampanyası ve 18 Mart'dan itibaren bu kurala uymayacağını açıklaması özgürlüğü değil ortaçağ karanlığını çağıran bir oldu bittidir.

Özellikle “yeni anayasa” yapılması dayatmasının sona yaklaştığı, 657 sayılı devlet memurları yasasında yapılması gündemde (İş güvencesinin ortadan kaldırılması da dahil) olan değişikliklerin ayyuka çıktığı bu günlerde bu eylem/ler hükümetin memurlar üzerindeki gizli niyetlerini ve Türkiye'nin ilerici kazanımlarından olan “kamu çalışanı” kavramına vurulacak olası “darbe”leri gizleme amaçlıdır.

Öne sürülen gerekçeler 2011 referandumunda sunulan “darbe hukukunu kaldırıyoruz” yalanının bir başka biçimidir.

Çünkü özgürlük kavramı tarih boyunca insanlığın ilerici mücadelesiyle anılan bir kavramdır. 12 Eylül askeri yönetimince “Türk İslam Sentezi” adı altında palazlandırılmış ve keskinliği konusunda Dünyaya nam salmış Türkiye gericiliğinin, bu güzel “özgürlük” kavramını, ortaçağ zihniyetlerinin egemenliğine alet etmelerine izin vermeyeceğiz. 

Kaldı ki kamuda “kılık-kıyafet”i düzenleyen yönetmelik değişik kereler, -tıpkı 1982 Anayasasında olduğu gibi!- 7/8/1991 ve 10/12/2001'de yine Bakanlar Kurulu Kararıyla tadil edilmiştir.

İlgili yönetmeliğin, 3.1.2002 tarihli değişikliğinde, “a) Kadınlar, elbise, pantolon etek temiz, düzgün, ütülü ve sade, ayakkabılar ve/veya çizmeler sade ve normal topuklu, boyalı, görev mahallinde baş daima açık, saçlar düzgün taranmış veya toplanmış, tırnaklar normal kesilmiş olur. Ancak bazı hizmetler için özel iş kıyafeti varsa görev sırasında kurum amirinin izni ile bu kıyafet kullanılır. Kolsuz ve çok açık yakalı gömlek, bluz veya elbise ile strech, kot ve benzeri pantolonlar giyilmez. Etek boyu dizden yukarı ve yırtmaçlı olamaz. Terlik tipi (sandalet) ayakkabı giyilmez.” denmektedir.

07/08/1991 tarihli birinci tadilat değişikliğinde “(Değişik : 91/2048 B.K.K.) Bina içinde gömleksiz, kravatsız ve çorapsız dolaşılmaz.” diye yazmaktaydı!

Ne zaman “türban” dayatmasıyla karşılaşsak büyük bir felaketin gizlenmeye çalışıldığını anlamada artık deney sahibiyiz!

Türkiye çözülürken, eyaletlere ayrılıp paramparça edilmesi gündemdeyken, devlet aygıtının en önemli unsurları ve güvencesi olan kamu çalışanlarının “türbanlı/türbansız ayırımına yol açacak iç savaşına izin vermeyeceğiz.

Devlet dairelerinde, kamu kurumlarında takunya sesi istemiyoruz!

İsmail TUTOĞLU
Birleşik Kamu İş Konfederasyonu
Genel Başkanı

EĞİTİM-SEN DE SERT BİR ELEŞTİRİYLE EYLEME KARŞI ÇIKTI

Eğitim-Sen Merkez Yürütme Kurulu'nun Eğitim-Bir-Sen'in serbest kıyafet eylemi hakkında yaptığı basın açıklaması metnidir.
 
Hedef, 12 Eylülden Kalma Anti-demokratik Kıyafet Yönetmeliğine Karşı Çıkmak Değil, Bu Kisve Altında Eğitime Dinsel Simgelerin Sokulmasıdır!
 
Memur Sen ile birlikte Eğitim Bir Sen de 18 Mart tarihinde kamu kurumlarına serbest kıyafet ile gideceğini açıklamış bulunuyor. Eğitim Bir Sen yaptığı açıklamada, bu eylemi, 12 Eylül döneminden kalan kıyafet yönetmeliğine karşı özgürlük talebini dile getirdi. 12 Eylülden kalma kıyafet yönetmeliğinin savunulacak bir yanının bulunmadığı açıktır. Biz de bu yönetmeliğe karşı defalarca eleştirilerimizi dile getirdik, kampanyalar düzenledik. Ancak Eğitim Bir Sen`in özgürlük adı altında ve mağduriyet söylemi ile yürüttüğü bu kampanyanın sorgulanması gerektiğini düşünüyoruz. Eğitimde dinsel muhafazarlaşmaya yönelik her gün yeni bir adımın atıldığı bu dönemde, böylesi bir sorgulamayı zorunlu görüyoruz. Zira eğitimde aşağıda sadece satır başlarına değineceğimiz onlarca ağır sorun varken, bu yönetmeliğin ön plana çıkarılmasını niyetli bir girişim olarak görüyoruz. Eğitim alanında yaşanan sorunların, özellikle Eğitim Bir Sen`in yakın durduğu AKP döneminde ağırlaştığının da altını çizerek, bir sendikanın siyasal iktidardan güç almasını da sendikacılık adına doğru bulmuyoruz.
AKP`nin on yılına ilişkin yaptığımız kapsamlı değerlendirmede de dile getirdiğimiz bu sorunları özetlemek gerekirse;
· Her şeyden önce belirtmek gerekir ki, geçtiğimiz yıllarda genel olarak kamu hizmetlerinde ve çalışma yaşamında, sermayenin ihtiyaçlarına uygun ve bu ihtiyaçlara paralel değişiklikler yaşanırken, söz konusu değişikliklerden en büyük payı, Türkiye`de en yaygın kamu hizmeti alanlarından birisi olan eğitim hizmetleri almıştır. 
· Eğitimde gizli özelleştirme uygulamaları adım adım hayata geçirilmektedir. Okullar birer ticari işletmeye dönüştürülürken, öğrenci ve velilere "müşteri" gözüyle bakılmaya başlanmış, öğretmenlik mesleği değersizleştirilmiştir. 
· Anayasada yer alan "eğitim hakkı", yok edilmiştir.
· Eğitim sistemi tümüyle sınavlara endeksli hale getirilmiş, öğrencilere yarış atı muamelesi reva görülmüştür. 
· Eğitimde esnek, kuralsız ve güvencesiz çalışma, sosyal hakları ve iş güvenliğini aşındırmış, eğitim emekçileri farklı statülere ayrılarak, mesleki dayanışmanın yerini rekabete bırakması hedeflenmiştir. 
· Siyasi iktidar tarafından "parasız eğitim uygulaması" olarak sunulan uygulamalar, aslında yandaş çevrelere rant dağıtma aracı olarak kullanılmakta, kamu zarara uğratılmaktadır. 
· İşsizler ordusunda ataması yapılmayan yüz binlerce öğretmen bulunmaktadır.
· Devasa sorunlarla boğuşmakta olan yükseköğretim, hazırlanan yeni yasa ile daha büyük bir sorunlar yumağı haline gelecektir.
· Artan sosyal eşitsizliklere paralel olarak eğitimde cinsiyet eşitsizliği derinleşmektedir.
· Eğitimde dinselleştirme uygulamaları, müfredata ve yardımcı kaynaklara doğrudan yansımış, bu konudaki sınır tanımazlık, hız kesmeden devam etmektedir.
· Müfredatla ilgili sansürcü ve yasakçı zihniyet sınır tanımaz hale gelmiştir.
· 4+4+4 dayatmasının yol açtığı sıkıntıları saymaya gerek bile yok. Çünkü yol açacağı sorunlar gün gibi ortadayken öylesine pervasız bir dayatma yapıldı ve velisiyle, öğrencisiyle, öğretmeniyle toplumun öyle geniş kesimleri etkilendi ki, sonunda milli eğitim bakanının başını yedi. Bakan gitmiş olsa da, uygulamanın yol açtığı sorunlar orta yerde durmaktadır.
Şimdi bir anlığına duralım ve düşünelim, bu denli sorun alanı varken, bir eğitim sendikası, neden sadece bir kıyafet yönetmeliğine odaklanır? 
Eğitim hakkının hiçe sayılmasına,
İşsiz öğretmenler sorununa,
Kariyer basamakları meselesine,
Eğitimin alt yapı sorunlarına,
Eğitimde cinsiyet eşitsizliğine,
4+4+4 dayatmasının yol açtığı sorunlara,
Eğitimin ticarileştirilmesine, 
657 iş güvencesinin kaldırılmasına,
Çocukların sınavlarla yarış atına dönüştürülmesine,
Siyasal iktidarın antidemokratik-baskıcı uygulamalarına karşı
Neler düşündüğünüzü, ne tür kampanyalar örgütlemeyi, hangi faaliyetleri yürütmeyi planladığınızı kamuoyu öğrenmek istiyor. 
Bu konularda bir sözünüz olmamasına karşın, kılık kıyafet noktasındaki duyarlılığınızı (!) anlamamızın ölçütü yukarıda sıraladığımız sorulara vereceğiniz mücadele yanıtında aranacaktır.
Biz de bir eğitim sendikası olarak, anlamsız, antidemokratik kıyafet yönetmeliklerine, eğitimde tek tipleşmeye karşıyız. Bunu sadece bugün değil, kurulduğumuz günden itibaren dile getirmekteyiz. Ancak eğitimdeki tek sorunun bu olmadığının da çok iyi farkındayız. Kaldı ki, laikliğin, eğitim hakkının önemli bir güvencesi olduğuna inanıyoruz. Dolayısıyla özgürlük kisvesi altında eğitimdeki her türlü dinsel muhafazakârlaşma girişimine, 12 Eylül ürünü din derslerine karşı tavrımızı net olarak ortaya koyuyoruz. 
İnsanların inanç özgürlüklerinin, iktidarların piyasacı ve totaliter rejim politikalarını meşrulaştırmak üzere politik argüman yapılması doğru değildir. Devletin kimin neye nasıl inanacağına karışma hakkı yoktur; dinsel, mezhepsel, etnik, cinsel ayrım yapamaz. İktidarların kendi siyasi ideolojileri doğrultusunda muhafazakâr, dindar vb. insan yetiştirmeye yönelerek eğitim kurumlarını da kendi siyasal ikballerinin arka bahçesi olarak görmeye hakları yoktur. İktidar ya da yandaşları ne dinin ne de dinsizliğin propagandasını yapamaz. İnanç, bireysel ve vicdanidir. Eğitimin tek dayanağı ise evrensel olan bilim ve insani değerlerdir. Demokratik, özgürlükçü, çok sesli bir toplum için laik ve bilimsel eğitim olmazsa olmazdır. Toplumda farklı inanç, mezhep ve kültürlere özgürlükler getirmeyen bu düzenleme belli bir kesime özgürlük getirmeye yöneliktir. Uluslararası sözleşmeler zorunlu din dersi uygulamaları ortada dururken bu düzenleme istismardır ve bizler açısından kabulü mümkün değildir.
Eğitim Sen olarak, eğitimde dayatmalara, antidemokratik uygulamalara hayır, 12 Eylül`den kalma kıyafet yönetmeliklerine hayır diyoruz. İnsanların dini inançlarının suiistimal edilerek piyasacı, totaliter rejimin sacayağı edilmesine karşı çıkıyor; demokratik, özgürlükçü, çok sesli bir toplum için laik, bilimsel, anadilinde bir eğitim için mücadeleye devam ediyoruz.

EĞİTİM İŞ "CEZA DAVASI AÇARIZ" DİYEREK ATEŞ PÜSKÜRDÜ

Eğitim-Sen'den sonra Eğitim-İş sendikası da Eğitim-Bir-Sen'in okullara serbest kıyafetle gitme eylemine sert bir eleştiri getirdi. 81 ilin valisine uyarı yazısı gönderen Eğitim-İş, girişimi hukuk dışı olarak niteledi ve adeta gözdağı veren bir uyarı yaparak eyleme göz yumulması halinde sorumlu il valisinden okul müdürlerine kadar tüm kamu görevlileri aleyhinde ceza davası süreci başlatacağını bildirdi.

İşte Eğitim-İş'ten yapılan açıklama:

Eğitim ve Bilim İşkolu'nda faaliyet gösteren ve siyasal iktidardan güç alan bir sendika, 18 Mart 2013 tarihinden itibaren valiliklerin uygulanması konusunda gereken idari tedbirleri almakla yükümlü olduğu kılık kıyafet mevzuatının bağlayıcı hükümlerini tanımayacağını ilan etmiştir.

Onlarca yıldır siyasal bir talep haline getirilmesi nedeniyle ülkede müthiş bir kutuplaşmaya neden olan hassas bir konuyla ilgili olarak ortaya konulacak sorumsuz dayatma girişimine göz yumulması, tüm kamu kurumlarını içine alacak sonu belirsiz bir kaosa neden olacaktır.

Valiliklerin konuyla ilgili gereken idari tedbirleri almaması durumunda kamu hizmeti sadece türbanla değil, şortla, çarşafla, çember sakalla, sarkık bıyıkla, yırtık pantolonla, sarıkla, poşuyla, eşofmanla, karın kısmı açık tişörtle de sunulabilecek, böylece başıbozuk bir görüntü ortaya çıkacaktır.
Eğitim-İş olarak 81 il valiliğine gönderdiğimiz yazıda, söz konusu sendikanın hukuk dışı girişimine göz yumulması halinde sorumlu il valisinden okul müdürlerine kadar tüm kamu görevlileri aleyhinde ceza davası süreci başlatacağımızı bildirdik.

EĞİTİM İŞ MERKEZ YÖNETİM KURULU