Memur-Sen'den KESK'e ağır suçlamalar...
Memur-Sen, kamuda serbest kıyafet eylemi ve türban talebine yönelik sert eleştiriler yapan KESK'e sert bir yanıt verdi. Memur-Sen'den yapılan açıklamada "KESK eylemimiz üzerinden ideolojik körlüğünü yeniden ilan etmiştir" denildi.
Memur-Sen'in başlattığı kamuda serbest kıyafet eylemi ve memurlara türban hakkı talebi sendikalar arası ateşli bir polemiğe konu olmuştu. Eylemin sahibi olan Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen'i sert şekilde eleştiren KESK'e yanıt geldi. Memur-Sen'den yapılan açıklamada KESK'e yönelik ağır suçlamalar yer aldı.
Diğer sendika haberleri için buraya tıklayın...
İşte Memur-Sen'in KESK'i topa tuttuğu o açıklama:
Kaybettikçe daha da marjinalleşen, marjinalleştikçe akıl ve
izanla mesafesi daha da açılan fikir firarisi KESK, yasakları
fiilen kaldıran sivil itaatsizlik eylemimiz üzerinden ideolojik
körlüğünü yeniden ilan etmiştir.
Kaldırım taşı sökmeyi, cam-çerçeve indirmeyi, illegal örgütlerin
hazır kıta üyeliğini sendikal mücadele olarak gösterme çabalarını
hükümsüz kılan özgürleşme kararlılığımıza sessiz kalmayacaklarını
ve çamur atmaya yelteneceklerini biliyorduk. Ancak, gerçek
yüzlerini, gizli ajandalarını pervasızca sergilediklerinin bile
farkına varamayacak kadar aymaz bir üslup tercih etmelerini
beklemiyorduk.
Türkiye'nin sendikal tarihinin kendileriyle başladığı masalı
üzerine bina ettikleri anlayışlarını düzeltme ihtimalinin
imkansızlığını da deklare ettikleri açıklama; sendikacılığa, kamu
görevlilerine, kadına, nihayetinde dindar insanlara ve dine nasıl
baktıklarına dair itiraf belgesi hükmünü taşıyor. 2003 yılında
genel başkanları olan müptezel zat “14 asır önce köhnemiş ve
karanlık fikirleri tekrar ortaya atıp da çocuklara bu fikirleri
aşılamanın ne gereği var” sözleriyle dinimize ve Kuran-ı Kerime
fütursuz hakaretini dillendirmişti. Bugün gelinen noktada, on yıl
önceki noktada durduklarını, dillerindeki ve zihinlerindeki zehri
kusmak için her an fırsat kolladıklarını bir kez daha görüyoruz.
İdeolojik hezeyanları üzerinden “günün şartlarına uygun
sendikacılıkla” itham ederken, aslında Memur-Sen'in günün
şartlarını kabul etmeyen/değiştiren sendikal vizyonundan
rahatsızlıklarını ortaya koyuyorlar. Kendilerini de ağır bir
makyajla “emekten, barıştan ve demokrasiden yana toplumsal güç
olarak” tanımlamışlar. Emekçilerin ekmek teknelerini tarumar etmek
ne zamandan beri emekten yana tavır koymak sayılıyor.
Barıştan yana olmak iddiaları, bu ülkenin toplumsal barışına
dinamit koyan, üniversite gençliğini canlı bombalara dönüştüren
örgütlerle dirsek temasları, Genel Başkanları başta olmak üzere
birçok yöneticisinin bu ülkede kan pazarı kurmayı hedefleyen
illegal örgüte/örgütlere üyelikten yargılanması gerçeği karşısında
bırakın zihinleri kulakları dahi rahatsız eden yalan değirmeninin
taş gıcırtısından başka bir anlam ifade etmiyor.
Kendilerinin bile inanmakta oldukça zorlanacakları demokrasi
yanlısı olması iddiası, en az kaplumbağanın tavşandan hızlı koşma
iddiası kadar mizah malzemesi olmaya uygundur.
Emek, barış ve demokrasi söylemleriyle gizlemeye çalıştıkları
gerçek yüzlerini kendi açıklamalarıyla faş eden başka örgütlerin
eklentisi olmaya meraklı Konfederasyonun açıklamalarına satır satır
cevap vermek, bizi yormaz ama anlamalarındaki kıtlık nedeniyle
onların zihnini yorar. Buna rağmen birkaç hususa özellikle dikkat
çekmekte yarar var.
Kamu görevlilerinin, 1980 askeri darbesi ürünü militarist anlayışın
dayattığı kılık-kıyafet yasaklarıyla daha doğrusu sivil
üniformalarla kamu hizmeti sunmak zorunda bırakılmasından rahatsız
olmamız, sivil itaatsizlik anlayışıyla “biz darbe ürünü yasakları
yok sayıyoruz” diyerek kılık-kıyafet özgürlüğünü hayata geçirmemiz,
mağduru olduklarını iddia ettikleri darbenin mimarlarıyla aynı
bakış açısına sahip olmaktan rahatsız olmayanları şüphesiz rahatsız
eder. Gerçekten de, millet iradesine, milletin değerlerine,
milletin huzuruna ve toplumsal barışa açtıkları savaşı gizlemek
için kullandıkları sendikal örgüt örtüsünü kaldırdıklarının farkına
varamayacak kadar rahatsız oldular. Özgürlük adına boyun eğmememize
çamur atmak isteyenlerin, gizliden gizliye destekledikleri
darbecilerin bile aklına gelmeyecek alanlara çekme
gayretindekilerin milletimizin medeniyet mefkuresine, milletimizin
dinine tahammülsüz ve sendikal açıdan hükmünü tamamen yitirmişler
topluluğu olduğunu biliyoruz.
Kadın kamu görevlilerinin anneliğini, kadın emeğinin ev içine
çekilmesi olarak gören algıları, kadının kılık-kıyafet yasakları
üzerinden ev hapsine tabi tutulduğu fiili durumu görememeleri,
ideolojik körlüğün yan etkisi olsa gerek. Kadının insan neslinin
devamının garantisi olan doğurganlığını eşitsizlik kaynağı olarak
görmek, daha da ötesinde dünyaya gelen çocuğun bütün sorumluluğunu
kadına yüklemek, kadını cinsel meta sıfatıyla sınırlı bir zemine
hapsetmeyi kadına saygı olarak yutturmaya çalışan bu zavallı
zevatın zirve yaptığı maharetlerden biridir.
İnancını giyimine yansıttığı için bu ülkenin üniversitelerinin
kapılarından içeri alınmayan genç kızlarımıza, başörtülü olduğu
için görevlerine son verilen emek-ekmek mücadelesinin dışına itilen
kadın kamu görevlilerine yapılanlar karşısında üç maymunu oynamayı
tercih edenlerin dün olduğu gibi bugün de kadın emeğine, kadın
kimliğine saygı göstermemeleri; inançları, özgürlükleri, kimlikleri
için bedel ödemeyi onur sayan bizler ve bizim gibi düşünenler için
tahminlerin doğru çıkması anlamı taşıyor.
Kadın denildiğinde aklına “beden”den başka bir kavramın gelmediği
bu zihniyetin bildik temsilcileri; kamu görevlilerini kandırılmaya
müsait bireyler, sendikaları da siyasi partilerin gölgesine muhtaç
eklenti örgütler olarak gördüğünü de itiraf etmektedir.
Gerçektende, ülkenin bir bölgesini siyaset alanı olarak belirleyen
bir siyasi partinin gölgesi altında mitingler/gösteriler ve
eylemler yapan bu sendikamsı örgüt, emek hareketi olmak yerine
emeği ve emekçileri istismar merkezi olmayı tercih etmiştir. Bu
bakımdan, kişi herkesi kendi gibi bilirmiş sözünü doğrularcasına,
örgütlü mücadelelerinin temelini kamu görevlilerini kandırmaya ve
yanaşması olacakları bir siyasi parti zemini aramaya teşmil
ettiklerini itiraf etmelerine vesile olmaktan mutluyuz. Kamu
görevlilerinin itibar ettikleri sendikal duruş ve tercihlerin
ortaya koyduğu bugünkü tablo, kendisini özgürlük hamisi gibi
göstermeye çabalayan sendikamsı yapının gerçek yüzünü kamu
görevlilerinin yıllar önce keşfettiğini gösteriyor. Bu ülkeyi kan
gölüne çevirmeye mevzilenmiş örgütlere üyelikleri açığa çıkmış
olanlar; heveslerinin ve hedeflerinin aksine sürekli kan
kaybettiklerini anlayınca haklarını arayacakları memurlar yerine
hak arayan-hak alan Memur-Sen'e saldırmak için çamurlarla hem hal
olmayı tercih etmişler. Bocalandıkları çamur madeni, sadece
ellerini değil zihinlerini de kirlettiği için artık dillerinde de
çamurdan başka bir nesne görmek mümkün olmuyor.
Zihinlerindeki çamuru mürekkep yaparak yazdıkları açıklamada yer
verdikleri “Tarihin hiçbir dönemi, muktedirlerin özgürlüğü için
mücadele eden ezilenleri yazmamıştır!” ifadesini tashih etmeyi
unutmuşlar herhalde. Onları düzeltmek zor olsa da ifadelerini
düzeltelim; “Ne milletimiz ne de tarih; özgürlük için mücadele
edenleri kıt aklıyla karalamaya yeltenen darbeci tetikçilerine ne
zafer ne de onur bahşetmiştir.”
Kaynağı millet olan 12 Milyon 300 bin imzayı, darbe ürünü bir
Yönetmeliğin butlanla malul hükümlerine mahkum etmeye yeltenen bu
zevatın selefleri; kılık-kıyafet yönetmeliğine kadın kamu
görevlileri için “pantolon” ifadesi eklemeyi özgürlük zaferi olarak
ilan etmişlerdi. Ancak, aynı dönemde kadın kamu görevlilerinin
başörtüsü nedeniyle devlet memurluğundan çıkarılmasını, resmi
ideolojinin kadın giyimine ilişkin modeli ile başörtüsünün
örtüşmediği gerekçesiyle günün şartlarına uygun bir tavır olarak
görüp sessiz kalmışlardı. Şimdi, herkesi kendileri gibi balık
hafızalı sanıp bunun unutulduğunu sanıyorlar.
KESK, Anadolu coğrafyasını ve tarihini kuşatan medeniyetimizin
hamurunu oluşturan inancın gereklerini yaşama hassasiyeti
gösterenlere, tahammülsüzlüğünü bir kez daha sahneye koymuştur.
700 bini aşan kamu görevlisinin Memur-Sen'e üye olduğunu hiçe
sayarak, kendilerinin yönlendirmesiyle uluslararası kuruluşa üyelik
talebinin reddedilmesi üzerinden bizi itham etmeye çalışanlar, bu
ülkenin iç dinamiklerine, milletin iradesine, kamu görevlilerinin
tercihlerine itibar etmeyip dışa bağımlı olduklarını da kendi
dillerince itiraf etmişlerdir.
Biz, milletimizin ve ülkemizin tarihine darbeler, muhtıralar ve
vesayet iklimleri üzerinden bulaştırılan bütün kirleri temizlemeye,
bütün yasaklara son vermeye talibiz. 28 Şubat'la hesaplaşmamız,
YÖK'e ve kararlarına karşı duruşumuz, Milli Güvenlik dersine karşı
çıkışımız, katsayı adaletsizliğine direnişimiz, toplu görüşmeye
sırt dönüp toplu sözleşmeyi adres gösterişimiz, kesintisiz sekiz
yıllık eğitim dayatmasına son verişimiz bu talipliğin somut
görünümleriydi. Milleti vesayet mahkumu yapan anayasanın ruhunu
inciten anayasa değişikliklerine “Toplu Sözleşmeye de Toplumsal
Sözleşmeye de Evet” kampanyasıyla desteklerken de, derin devletin
yazdığı anayasayı hükümsüz kılıp kadim milletin yazacağı yeni
anayasayla millet iradesinin hüküm süreceği özgür, demokratik ve
sivil Türkiye mücadelemiz de bu talipliğin gereğidir. Biz, Anayasa
değişikliğine Evet derken, tek mağdurunun kendileri olduklarını
iddia ettikleri darbeyi kutsayan Anayasanın değişmemesi için
örgütlerini harekete geçirenlerin; özgürlük, emek, demokrasi ve
sendikal mücadele konusunda sözleri de sözlükleri de artık
hükümsüzdür. Bize saldırıları da, bu hükümsüzlüğü artık
kendilerinin de idrak etmesinden kaynaklanıyor. “Biz bir şey
yapmıyoruz, bir şey yapamıyoruz” o zaman durumu değiştirenlere,
yasaklara son verenlere, darbe ikliminin hükmünü bitirenlere
sataşalım ve savaş açalım, kararına vardılar. Bu kararları onlar
için, ışığa kanat çırpan kelebeğin idrakinden bile yoksun oldukları
gerçeğiyle yüzleşmeye vesile olacak. Bu ülkenin insanlarına, kamu
görevlilerine hayatın bütün alanlarında özgür olmayı çok gören bu
ikiyüzlü yapı, bakın gerçek yüzünü ve mevzisini nasıl ortaya
koyuyor; “KESK, kamu hizmeti veren emekçilerin herhangi bir dinsel
simge (türban, sarık, takke, haç vb) kullanarak kamu kurumlarında
çalışmasına karşı durmaya devam edecektir.” Varlığım yasak üreten
darbeci zihniyete armağan olsun demenin son versiyonu olan bu
ifadeler, sendikamsı görünüme sahip bu örgütün, işverenlere değil
kamu hizmetini sunanlara karşı direnişi tercih ettiğini,
demokrasiyi değil darbeyi, millet iradesini değil darbe mevzuatını
esas aldığını yoruma ihtiyaç bırakmadan ortaya koyuyor.
İdeolojik körlükleri yetmezmiş gibi başörtüsünü dinsel simge olarak
görme şaşılığına da sahip oldukları ortaya çıkan bu zevat, dini ve
dindarları hedef alan sendikal misyonunu gerçekleştiremeyeceğini
anlamanın verdiği hüzünle saldırmaya ve kinini haykırmaya devam
ediyor. Milletini ve değerlerine yabancılaşmaya dayanan bu saldırı
ve haykırma; sivil itaatsizlik eylemimizin kadın ve erkek kamu
görevlilerine yönelik herhangi bir kıyafeti ya da kılığı kamu
hizmetinin gereği olarak önermediğimizi aksine kadınlara ve
erkeklere farklı yasaklar üreten ve tek tip kıyafet dayatan hükmen
mülga bir Yönetmeliğin sınırlarını ve yasaklarını yok saydığını
dahi idrak etmelerini engelliyor.
Bu noktada, sendikal misyonu sona ermiş bu sendikamsı örgütün bize
saldırmayı hedefleyen açıklamasının kirli zihinlerine rağmen
doğruyu ifade eden bir yönünü de ifade etmemek haksızlık olur.
Açıklamanın başlığında yer verilen “Memur-Sen'in Yaptığı
“Kılık-Kıyafet Serbestliği” Tartışması Özgürlük Talebi Değildir”
ifadesi el hak doğrudur. Biz kimseden ama hiç kimseden özgürlük
talep etmiyoruz var olduğuna tereddütsüz inandığımız kılık-kıyafet
özgürlüğümüzü, Resmi Gazete'de yayımlanacak bir Yönetmeliğin
hükmünün yazılmasını beklemeden hayata geçiriyoruz. Çünkü,
özgürlüğün talep edileceğine değil ona doğuştan sahip olanlarca ve
var olması için mücadele edenlerce bizzat yaşanacağına
inanıyoruz.
KESK, açıklamasıyla Kemalist ideolojinin milletimizi ve değerlerini
hiçe sayan fetvalarının yeni çığırtkanı, vesayetin yeni(k)
borazancısı olduğunu ilan etmiştir. Vesayet adına üstlendikleri bu
görev kendilerinin bileceği bir iş, aslında borazandan ses
çıkartmaya yetecek nefesleri kalmadığını anlamaları için onlar için
iyi bir fırsat. Bize de onları bu gerçekle yüzleştirmek düştü.
Diğer sendika haberleri için buraya tıklayın...