Memurlara 1 Ocak darbesi!
Siyasal iktidarın, kamu çalışanlarına yönelik liberal uygulamalarını, sessiz sedasız hayata geçirilmeye devam ettiğini söyleyen Eğitim Bir Sen İstanbul 1 Nolu Şube Başkanı Emrullah Aydın çarpıcı açıklamlarda bulundu...
Yaklaşık 2,5 milyon memur 1 Ocak 2013 tarihi itibariyle kapitalizmin kural tanımaz rekabet anlayışı ile kafeslenmek isteniyor.
BU ANLAŞMA NE ANLAMA GELİYOR?
Dünya ticaretininliberalizasyonu anlamına gelen Uluslararası Hizmet Ticareti Genel Anlaşması(GATS) 1947 yılında imza altına alınmıştır. Dünya ülkelerinin yarıdan fazlasının imza koyduğu söz konusu anlaşmayı, Türkiye 1994 yılında imzalamış, 25 Şubat 1995 yılında iseTBMM'nin onaylanması ile bu doğrultuda çalışmalar alttan alta yürütülmüştür. Çalışanları, kapitalizmin olmayan insafına terk etme anlamına gelen bu anlaşmanın,sol bir partinin hükümet ortağı olduğudönemde TBMM'de onaylanmış olması ise ayrıca düşündürücüdür(Bilindiği üzere 1994-1995 yıllarında DYP-SHP koalisyonundaki 50. Hükümet görev başında idi). Bu anlaşmadansonra her geçen gün, kamu çalışanlarının aleyhine işlemiştir (Haksızlık yapmama adına 54. Hükümet ve Rahmetli Başbakanı müstesna edilebilir).
SENDİKALI SAYISI HIZLA AZALDI
Antlaşmanın hızlı şekilde hayata geçirildiği alan, yerel yönetimler olmuştur. Belediyede çalışan taşeron işçi sayısı üç-beş bin iken, bugün bu sayı yüzbinlerle ifade edilmektedir. Belediye yetkilileri ile görüştüğünüzde daha az bütçe ile daha fazla hizmet verdiklerini gerine gerine anlatarak, taşeronlaşmanın hikmetlerinden dem vururlar. Niye vurmasınlar ki? Sendikalı sayısı sözleşmelilikle birlikte hızla azaldı ve hikmetinden sual olunamaz belediye başkanları oluştu. Öyle ki; bırakın eleştiri yapabilmeyi, bebek yapmak bile artık işverenin iznine tabi oldu. Öyle her istediğinde eşler çocuk yapamazlar, her an kendilerini kapıda bulabilirler. Belediyeci gözüyle bakıldığında geçmişe göre her şey daha güzel. Lakin insanlık gözüyle baktığınızda utanılacak bir durumla karşılaşıyorsunuz. İnsan sormadan geçemiyor. Her şey daha ucuza ve daha iyi oldu da ne oldu? Su faturalarında indirim oldu da biz mi duymadık? Emlak vergileri mi düştü? Yoksa ruhsat harçları mı? Aksine zam üstüne zam geldi.
'UCUZA ÇOK İŞ YAPILDI'
Çalışanların kadrolu olduğu dönemde, personel giderlerinin fazla olduğu ve kaliteli iş üretilmediği, aynı hizmetin taşerondan alınmasıyla birlikte, daha ucuza daha çok iş yapıldığı söylenir. Bu teze katılmak mümkün değil. Öncelikle insanlık ahlak ve onuru nedeniyle bu teze karşı durulmalıdır. Türkiye gibi işsizlik oranının yüzde onlarda olduğu bir ülkede her zaman daha ucuz işgücü bulmak mümkündür. Hal böyle diye köle sistemine rıza göstermek, her şeyden önce ahlaki olmayıp, hiçbir dinde de yeri yoktur. Ayrıca, taşeronlaşma ile işin daha ucuza yapıldığı da kocaman bir yalandır. Aslında bütçeden daha fazla para çıkmasına karşın, bu para, alın terinin sahibinin cebi yerine yandaş patronların cebine girmiştir. Yani çalışanın ekmeği küçültülüp, işverenin ekmeği büyütülmüştür.
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde bütçenin her açığı, kamu çalışanlarına ve alın terine fatura edilmiştir. Kriz dönemlerinde, sermayenin ürkütülmeme ilkesi bahane edilerek, holdingler daha da büyütülmüştür. Yani ülkenin yükünü hep çalışanlar çekmiş, ancak kaymağını sermayedarlar yemiştir.
Çalışanları daha az bir ücrete mahkûm ederek, daha fazla verimi amaçlayan bu sistemin, ilanihaye dayanacağı kıyıların bir kölelik sistemi olduğunu görmemek aptallık olur.
HANİ HER ŞEY İNSAN İÇİNDİ?
Hani hizmetin merkezinde insan vardı? Hani insanlar tüm haklarını insan olarak dünyaya gelmiş olmakla elde ediyordu? Sözleşmeli kölelik sisteminde bu hakların hangisinden söz edilebilir?
Peki;bugünkü çalışma hayatının kokuşmuşluğu böylemi devam etmeli, bu sorun nasıl çözülecek?
Öteden beri söylediğimiz çözüm önerisi “etkin denetim sistemidir”. Elbette işinin hakkını verenle vermeyen bir olmamalı. Elbette vicdanının sesine kulak kabartanla cüzdanının sesine kulak kabartan ayrıştırılmalıdır. Devleti deniz kendini keriz görenle, alın terini ve kul hakkını kutsal görenler mutlaka bir tutulmamalı. Bu ayrım ancak objektif, tarafsız ve adil bir denetimle sağlanabilir.
Gelinen noktadasürecin sonuna yaklaşılmış olup, çok önemli bir kırılma dönemine girmiş bulunmaktayız. Bu dönemin adı; “memurun iş güvencesini kaldırma”. Yılbaşıyla birlikte yürürlüğe konulması öngörülen bu değişikliğe bakıldığında; esnek çalışma(part-time), verimliliği artırma, esnek mesai saati(homeoffice), performansa göre ücretlendirme, az çalışana az, çok çalışana çok maaş ve en önemlisi iş garantisinin kaldırılarak sözleşmeli köleliğin hayata geçirilmesidir.
1 OCAK'TA DEPREM GELİYORUM DİYOR
Evet, 1 Ocak 2013 Tarihinde deprem geliyorum diyor. Bu depreme karşı tüm sendikalar ve çalışanlar, birlikte, omuz omuza tedbirler almak ve mücadele etmek zorundadır. Klasik muhalefet anlayışı terkedilip, kör döğüşünden vazgeçilmelidir. Sendikalar birbirlerini itham etmekten, birbirlerine çelme takmaktan vazgeçerek ortak mücadele zemini oluşturmalıdır. Günübirlik,politize olmuş söylem ve açıklamalar yerine, geçmişte olduğu gibi “emek platformu”oluşturulup, ortak ve güçlü ses çıkartılmalıdır.
Emrullah AYDIN
Eğitim Bir Sen İstanbul 1 Nolu Şube Başkanı