Ömür boyu iş güvencesi olur mu!

Çalışma hayatı ile ilgili sorunları da ele alan Genel Başkan İsmail Koncuk, kamu çalışanlarının iş güvencesinin tehdit altında olduğunu belirtirken çarpıcı açıklamalarda bulundu.

İsmail Koncuk şunları söyledi: “Eğer siz milli bir sivil toplum olmaktan, demokratik bir kitle örgütü olmaktan vazgeçerseniz, o zaman sizin sendikacılığınızı hangi zeminde yapacağınız tartışılır. Biz bir sendikayız. Bu nedenle sendikacılığımızdan da bahsedelim. Türkiye'de çalışma hayatına yönelik çok ciddi tehditlerle karşı karşıyayız. Bunlar nelerdir? İş güvencemiz tehdit altında.

Cumhuriyet tarihinin en önemli kazanımı, iş güvencesidir. İş güvencesinin kamu çalışanlarına verilmesinin tek bir sebebi var: Bir devlet memuru olarak, devlet, millet adına görev yaparken, siyasi iktidarların baskılarından uzak olsun, milletin ve devletin menfaatlerini korkmadan korusun diye, soyut olan devlet kavramını somutlaştıran devlet memurluğu anlayışından hareketle devlet memurlarına iş güvencesi verilmiştir. Ama bugün devletin yapısı değiştirilmeye çalışırken, devlet memurluğu tanımı bu yönüyle ortadan kaldırılmak isteniyor. Yerel Yönetimler Yasası görüşülüyor. Yarın anayasada yapılacak değişiklikler çerçevesinde yerel yönetimlere haklar verildikten sonra şu söz konusu olabilecek: Okulların, hastanelerin tüm ihtiyaçları belediyeler tarafından karşılanacak, atamaları, tayinleri terfileri yerel yönetimler yapacak. Eğer böyle bir yapılanma birilerinin planında varsa- ki var olduğunu biliyoruz- o halde bu anlamda devlet memurluğu sıfatının olmaması lazım. İş güvencesine sahip devlet memurluğu modeli, bu yapılanmanın önündeki en büyük engeldir. Bu yapının değişmesi lazım. Peki nasıl değişecek? Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bunu açıkça yapıyor. Başka bir istihdam modeli getirilmeye çalışılıyor. ‘Ömür boyu iş garantisi olur mu? Çalışan da, çalışmayan da aynı maaşı alıyor. Zaten Türkiye'de devlet memuru sayısı çok fazla' diyorlar.

Türkiye'de devlet memuru sayısı fazla değil. Devlet memurlarının sayısını gelişmiş ülkeler ile karşılaştıralım. OECD ülkeleri ortalamasına göre, 15 vatandaşa bir devlet memuru düşüyor, Türkiye'de 29 kişiye 1 devlet memuru düşüyor. Türkiye'nin OECD ortalamasını yakalaması için 2 milyon 600 çalışan üzerine, 2 milyon 281 bin kişi daha istihdam etmesi lazım. Fazlalık yok. Aksine Türkiye'de devlet memuru sayısı, OECD ülkelerine göre neredeyse yarı yarıya daha az. Bunlar oluşturulmak istenen kirli senaryonun birer gerekçesi olarak ortaya atılıyor.

Maliye Bakanı bütçedeki sapmanın nedeni olarak memur zamları ve öğretmen alımını gösteriyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, ‘bütçenin üçte ikisi personel harcamalarına gidiyor' diyor. Bu yalan. 363 milyar TL'nin 87 milyar TL'si personele ayrılıyor. Bunun içinde sadece devlet memuru maaşı yok, işçilerin maaşı da var. Peki bu yalanlar neden söyleniyor? Oluşturmak istedikleri yeni çalışan modelini yaratmak için, devlet memurluğu sisteminin köhnemiş olduğunu söylüyorlar, bunun devletin sırtında bir kambur olduğunu anlatıyorlar. Allaha şükür ki doğruları söyleyecek, mücadele edecek bir Türkiye Kamu-Sen var. Bu yürek, bilgi birikimi bizim teşkilatlarımız da var.

Türkiye'de bunlara engel olmak, kamu çalışanlarına kurulan tuzağı engellemek için iyi bir mücadele lazım. Ama kamu çalışanlarının bu mücadelenin neresinde? Bu soruyu cevaplamakta zorlanıyorum. Bakın 2002 yılında taşeron firmalarda çalışan eleman sayısı 15-20 bin idi. Bugün 498 bin 887. Belediyeleri de dahil ettiğimizde 1 milyon 67 bin. Çocuklarımıza üniversite okutuyoruz, onları yetiştiriyoruz, onlara gözümüz gibi bakıyoruz; sonra taşeron firma patronlarına ‘iliğini sömür' diyoruz. Onları elimizle teslim ediyoruz. Sömürülmek üzere kendisine iş bulan iktidar partisinin il başkanına ya da milletvekiline de diyoruz ki; ‘Allah senden razı olsun.' Çocuklarımız 730 TL'ye güvencesi olmayan, hastalanma hakkı olmayan işlerde çalışıyor. Soruyorum: Sen çocuğunu taşeron patronlar sömürsün diye mi büyüttün? ‘İyi işler yapıyoruz' diyorlar. Sömürü düzeni mi iyi işler? Böyle bir şey olmaz.