Dershaneler kalkarsa kim ne kaybedecek?

Eğer Başbakan Erdoğan'ın verdiği müjde gerçekleşirse, 2014'te öğrenciler ve aileleri dershane gailesinden uzak bir öğretim yılı geçirecekler.

Bu, artık eğitim sisteminin iliklerine kadar işlemiş bulunan ve bir gün son bulabileceğine kimsenin ihtimal vermediği bir zulmün ortadan kalkması anlamına geliyor. Eğer gerçekleşirse öğrenciler de, aileleri de en değerli yıllarını kabusa çeviren büyük bir yükten kurtulurlar, hiçbir şey de kaybetmezler. Şu kadar var ki, dershaneler ve dershaneciler cephesinden manzara aynı şekilde görülmediği için, ortalığın fazlaca hareketleneceğinde şüphe yoktur.

***

Ne öğrenciler, ne de eğitim sistemi, dershanelerin kalkmasıyla hiçbir kayba uğrayacak değildir; çünkü dershaneler eğitim vermek için değil, sınav kazandırmak için faaliyet gösteren ticari kuruluşlardır. (İnanmazsanız reklamlarına bakın!) Sınav kazanmak ise, kişinin kendi başarısına değil, başkalarının başarısızlığına bağlı bulunduğu için, eğer dershanelerin kalkmasıyla, farzımuhal, topyekün bir başarı düşmesi yaşanacak olsa bile, bu, sıralamayı etkilemeyecektir. Bu durum, şehirlerarası telefon görüşmelerinin santral aracılığıyla yapıldığı günleri bize hatırlatıyor.

Zamanla telefon sayısı artıp da görüşmeler yoğunlaşınca, santrala "normal" görüşme isteği yazdıranlara bir türlü sıra gelmiyor, bu durumda insanlar "acele" görüşme yazdırmak zorunda kalıyorlardı. Bir süre sonra acele görüşmeler de kilitlenince, herkes "yıldırım" görüşme sırasına girmek zorunda kaldı. Sonuç:

Herkes yine normal görüşme sırasını bekliyor, fakat yıldırım görüşme ücreti ödüyordu!

Dershaneler arasındaki puan yarışı bizi aynen böyle bir duruma düşürdü. Dershanelerin yokluğunda yine aynı dereceleri kazanacak olanlar, artık ipi göğüslemek için daha çok puan kazanmak zorunda kalıyorlar; bunun için de öğrenciler yıllarca güneş yüzü görmüyor, aileleri ise kurs parası yetiştirmek için gece gündüz çalışıyor.

***

Yüksek puan tutturmak eğer eğitim seviyesinde yükselmek anlamına gelseydi, belki bu durum anlayışla karşılanabilirdi. Fakat manzara hiç de böyle değildir:

(1) Gençler yüksek puan tutturmak için ineklerken kafalarını hayata geçecek bilgi ve becerilerle değil, sadece birkaç yüz tanesi sadece sınav günü işe yarayacak ve ertesi gün hatırlanmayacak milyonlarca veri parçasıyla doldurmak için en verimli yıllarını heba ediyorlar.

(2) Giriş sınavı hazırlığıyla geçen sene, ekseriyetle ilköğretim ve lise son sınıflarda geçen iki seneyi hiç yaşanmamış bir zaman dilimi hükmüne getirdiğinden, bu müddet içinde bir eğitimden söz etmek mümkün olmuyor.

(3) Öğrenci bütün bu çabalarının neticesinde bir okula kapağı attıktan sonra da enerjisini tüketmiş ve öğrenme arzusunu yitirmiş olarak oraya geldiği için, en azından yeni okulundaki ilk sene de verimsiz bir şekilde geçiyor.

İngilizler sömürge gençlerini, logaritma cetveli ezberletmek suretiyle eğitimden ve her türlü entellektüel faaliyetten alıkoyuyordu. Bugün Hint yarımadasında bu zihniyet, öğrencilerine binlerce hadisin senetlerini ezberleten hadis okullarında hala eserini gösteriyor. Biz ise, aynı işi, gençlere yıllarca tatil ve dinlenme yüzü göstermeksizin test soruları ezberletmek suretiyle yapıyoruz. Eğer sizden, memleket gençliğini hayatın test sorularından ibaret olduğunu zanneden, en cevval yıllarını aile ve arkadaş çevresiyle doğru dürüst birşeyler paylaşamadan dershane salonlarında pinekleyerek geçirmiş, öğrenme ve kendini geliştirme arzusunu yitirmiş asosyal insanlar haline getirmek için bir formül bulmanız istenseydi, bugünkü dershane ve sınav sisteminden daha uygun bir yol düşünebilir miydiniz?

***

Sistemin öğretmenler cephesinde yol açtığı tahribat da küçümsenecek gibi değildir.

Bir taraftan cazip maddi imkanlar öğretmenleri özel okul ve dershanelere çekerek devlet okullarını boşaltırken, bir taraftan da, bu yetenekli insanları, istikbalin gençlerini yetiştiren öğretmenler durumundan çıkarıp yarışa hazırlayan koçlar vaziyetine düşürüyor. Başka bir deyişle:

Dershane sistemi sadece gelecek nesilleri etkisizleştirmekle kalmıyor, onları yetiştirecek olan öğretmenleri de verimsiz hale getirmek suretiyle eğitim sisteminin verimsizliğini her taraftan garanti altına alıyor.

Ve, zenginiyle, fakiriyle, her kesimden ve her seviyeden insanlarıyla bütün bir millet, çocuğuna bir üniversitede yer bulabilmek ümidiyle, gece gündüz çalışarak bu sistemi besliyor.

***

Meselenin sadece eğitim yönüne temas ettik, ticari yönü üzerinde durmadık. Oysa birer ticari kuruluş olarak ele alındığında, dershaneler hakkında elbette ki söylenecek daha pek çok söz çıkacaktır. Dershaneler öğrencileri sınava hazırlamak için mi, yoksa reklam aracı olabilecek dereceleri kapmak için mi faaliyet gösteriyorlar? Hangi öğrenciler özel muameleye tabi tutuluyor, hangileri sadece dershaneyi ayakta tutacak bir gelir kapısı olarak görülüyor? Bunlar, meselenin ticari yönü hakkında ilk olarak akla gelen sorulardır ve maalesef cevapları da pek iç açıcı değildir.

Hiç şüphe yok ki, sadece dershanelerin kalkmasıyla sözünü ettiğimiz problem bütünüyle çözülmüş olmayacaktır. Fakat dershaneler, problemin çözümü önündeki en büyük engeldir; bu bakımdan, ne pahasına olursa olsun kaldırılmaları büyük ve önemli bir adım teşkil edecektir. Pek tabii, problemin giderilmesi için atılacak her adım, problemin büyüklüğüyle orantılı bir fırtınayı da beraberinde getirecektir. Temennimiz odur ki, bu fırtınalar bu kararlı adımı engellemesin; bir taraftan da, eğitim kurumlarını yarış atı yetiştiren değil, gerçekten eğitim veren bir sisteme kavuşturmak için gerekli düzenlemeler aynı kararlılıkla gerçekleştirilsin.

***

Dershanelerle ilgili açıklama, eğitim alanında bir müjde olarak karşıladığımız bir gelişme idi. Milli eğitimde gerçekleşen yenilikler arasında o kadar iyimser yaklaşamadığımız, hatta bizi ciddi şekilde endişelendiren bir başka husus var ki, onu da nasip olursa bir sonraki yazıda ele alacağız.