Eğitim engelleniyor mu?
Sokaklarda ve diğer mekanlarda olmadığı gibi, okullarda da engelli öğrenciye eğitim şartları kolaylaştırılmıyor. Okul binasından tutun, sınava girme koşullarına kadar herşey eksik veya hatalı.
Yeni eğitim öğretim yılının başladığı bu
günlerde engelli öğrenciler, diğerlerine göre çok daha büyük
zorluklarla yine karşı karşıyalar.
Sayı kesin olarak bilinmese de 2002’de tarafından
yapılan araştırma nüfusun yüzde 2,54’ünün görme, işitme, bedensel
ya da zihinsel engel taşıdığını söylüyor.[1] Bu oranla, 2014 Adrese
Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’nin verilerine göre eğitim çağındaki
19,1 milyon genç arasında yaklaşık 500 bin engelli öğrencinin
olması gerekiyor. [2]
Oysa 2013 yılı itibarıyla eğitimde yer alan engellilerin sayısı 220 bin. Aynı yıl tarafından 412 bin çocuğa Rehberlik Araştırma Merkezleri’nde Özel Eğitim kurulları tarafından yapılan çeşitli testlerle fiziksel, ruhsal, zihinsel gelişimlerini belirleyen eğitsel tanı kondu.2000’den beri okullaşan engelli öğrenci sayısı beş kattan fazla arttı, engellilerin eğitimi konusunda ciddi mesafe alındı. Ama hâlâ büyük sorunlar var.
Ulusal Özürlü Bireyler Veri Tabanı’na
kayıtlı engellilerin yüzde 41,6’sı okuma-yazma
bilmiyor.
Engellilerin eğitim sistemi dışında kaldığını
gösteren bir başka araştırma nın Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel
Müdürlüğü tarafından ortaya kondu. Genel Müdürlüğün Ulusal Özürlü
Bireyler Veri Tabanı’na dayanarak yaptığı araştırma sisteme kayıtlı
engellilerin yüzde 41,6’sının okuma yazma bilmediğini
gösteriyor.
Toplumsal Haklar ve Araştırmalar Derneği’nin Bilgi Üniversitesi işbirliği ve Sabancı Vakfı’nın desteğiyle hazırladığı Engelli Hakları İzleme Raporu’na göre, özellikle ilkokul ve ortaokulda sayıları artan engelliler, lise ve üniversitede neredeyse ortadan kayboluyor; Geçen yıl ilkokulda 65 bin, ortaokulda 82 engelli öğrenci varken lisede bu rakam 16 bine iniyor. Peki neden?
Engelli öğrencilerin çoğu liseye
geldiğinde sistem dışında kalıyor.
Toplumsal Haklar ve Araştırmalar Derneği Başkanı Süleyman Akbulut
“Engelliler liseye geldiğinde sistemin dışında kalıyor. Her engel
grubu için farklı nedenler var, ancak ortak neden erişim engeli.
Bedensel engelliler için fiziksel erişim ve daha çok görme, işitme
ya da zihinsel engeliler için bilgiye erişim engeli var. Her iki
engel de kendini lise sınavlarında gösteriyor.” diyor.
Sisteme bütün olarak bakıldığında engelliler için özel eğitim okulları, özel eğitim sınıfları ve kaynaştırma eğitimi adı altında üç ayrı yöntem uygulanıyor. Özel eğitim okulları engelli çocukları, engel türlerine göre temel olarak eğitmeyi, bilinçlendirmeyi ve kaynaştırmalı eğitime katılmalarını sağlamayı hedefliyor. Özel eğitim sınıfları ise yine engelli öğrencilerin kaynaştırmalı eğitime geçmeden önce bir arada eğitimlerini hedefliyor. Kaynaştırmalı eğitim ise engelli öğrencilerle engelsiz öğrencileri bir araya getiriyor.
Birçok okul engelli öğrenci kabul etmek istemiyor.
Sistem sorunsuz görünüyor ama pratikte
problemler çıkıyor. Şişli İşitme Engelliler Derneği Başkanı Güler
Dağıdır işitme engelli oğlu Murat Can’ı okula yazdırmak için 2001
yılında gezdiği onca okulun neredeyse tamamından “Hayır” yanıtı
alıp nasıl çaresizlik içinde kaldığını hatırlıyor. Peki bugün?
Aradan geçen 13 yılda durum biraz daha düzelse de problem
sürüyor.
Hemen her seviyede, engelli öğrenciler Milli
Eğitim Bakanlığı’nın Rehberlik ve Araştırma Merkezleri’nden
durumlarına göre bir rapor alıyor. Bu rapora göre, engelli öğrenci
kaynaştırmalı eğitim, özel eğitim ya da rehabilitasyon eğitimine
yönlendiriliyor. Ancak okul yöneticileri rapora yani yasal
zorunluluğa rağmen engelli öğrencileri kabul etmek istemiyor. Bu
isteksizlikte, yöneticilerin mevzuatı bilmemesi bir yana, engelli
öğrencilerin diğer öğrencileri gerileteceğini düşünen velilerin
baskısı da ciddi bir rol oynuyor. Aileler “Çocuğunuz burada
öğrenemez.”, “Engelli okuluna vermeniz daha iyi olur.” gibi
itirazları sineye çekmek zorunda kalıyor. Konuştuğumuz velilerin
çoğu sonra çocukla uğraşırlar diye düşünüp Milli Eğitim
Bakanlığı’na şikâyet etmiyor.
Dağıdır, uzman olmayan eğitimcilerin işitme engellilerin durumunu anlamadığını söylüyor: “İşitme engelliler özellikle 90 desibelin üzerinde işitme kaybı olanlar P,B,S,Ş,T seslerini duymuyor. Kelimeler içinde bu sesleri kullandığınızda bağlantı yapıp anlamakta güçlük çekiyor. Ne söylediğini anlamaya çalışıyor. Bu defa algı ile ilgili sorun yaşıyor. Oysa bu çok basit önlemlerle, eğitimcilerin eğitimiyle aşılabilir.”
Engelli ve engelsiz öğrencilerin bir
arada okuyabildiği kaynaştırma okulları, engellilerin kendilerini
engelsiz bireyler gibi hissetmesini sağlıyor ve motivasyonlarını
artırıyor.
İşte, görme, işitme ya da bedensel engelli ya
da otizmli çocukların ortak derdi bu noktada başlıyor.
Anlaşılmamak, dışlanmak ve bilgiye erişememekten yakınıyorlar. Ders
kitaplarındaki ayrımcı ifadelerden başlayan, öğretmenlerin özel
eğitim verecek beceriye sahip olmamasından, işitme, görme gibi
engellerin dezavantajını kaldıracak uygulamaların olmamasından,
doğrudan ayrımcılığa kadar geniş bir yelpazede savaş vermek
zorundalar. Bu savaşta kimi sessizce evine çekiliyor, kimi inatla
kapıları tekrar tekrar zorluyor.
Görme engelli Sebile Nurkaş bunlardan biri, Türkan
Sabancı Görme Engelliler Ortaokulu’nda okuduktan sonra lisede devam
ettiği kaynaştırmalı eğitim onun için bir hayal kırıklığı: “Herkes
çok acayip bakıyordu. İnsan gibi davranmıyorlardı. Öğretmen sürekli
tahtaya yazıyordu, ben de ancak teneffüste arkadaşlarımdan
tamamlıyordum. İtiraz ediyordum ama dikkate alan olmuyordu. Sınıfta
kalınca yine aynı şeyler olacak diye okulu bıraktım.” Sebile, şimdi
tekrar açık liseyle eğitimini tamamlamaya çalışıyor. Hedefi hukuk
okuyup avukat olmak.
Beyaz Ay Derneği Başkanı Lokman Ayva, engelli hakları için epeyce çaba göstermiş eski bir milletvekili. Sistemi iyi biliyor ve asıl sorunun engellilerde değil, farklılıkları kötü gösteren, dışlayan sistemde olduğunu hatırlatıyor. Ayva’ya göre işin ucu 1940’lı yıllarda bütün dünyaya hâkim olan, ülkemizi de ciddi biçimde etkileyen ‘Öjenik’[3] gibi ırkın ıslahını öngören yaklaşımlarda. Ayva “Batı bunu aştı ama bizim gibi ülkeler hala etkisinden kurtulamıyor.” diyor.
Beyaz Ay Derneği fiziksel zorluklar ya da ameliyatlar gibi nedenlerle okula gelemeyen bedensel engelli öğrencilere yönelik online eğitim projesiyle, 500 civarında engelliye tablet dağıtarak özel yazılımlarla online eğitim veriyor. Beyaz Ay Derneği online eğitimi, önce bütün bedensel engellilere, sonra tüm engelli gruplarına aşama aşama genişletmeyi hedefliyor.
Lokman Ayva, eğitimdeki engellilerin lise ve üniversitede evlerine çekildiğini düşünmüyor. Ona göre, 2005’ten itibaren süratle eğitime katılan engelli öğrenciler, ilk ve ortaokul seviyesinde kendini belli ediyor, bu öğrenciler önümüzdeki yıllarda lise ve üniversite seviyesindeki düşük oranları tersine çevirecek.
Süleyman Akbulut o kadar iyimser değil: “Bu çocuklar yetersiz biçimde ilk dört sınıfı bir şekilde geçiyor, ikinci dört yılı da tamamlıyor ama sekizinci sınıfta sınava gelince elenmeye başlıyor. Bilgiye erişimdeki engeller asıl olarak kendini sekizinci sınıftan sonraki sınavla belli ediyor. Anadolu liselerine geçemeden eleniyorlar. Gidebilecekleri düz lise seçeneği kalmadı, meslek liselerinin yöneticileri de mevzuatı bilmediği için engelli çocukları kabullenmiyor. Bu yüzden ciddi düşüşler başladı ve artacak…”
Okula girişte rampa yapılmış ama eğimi
öğrencinin yardım almadan çıkmasına müsait değil, fazla
dik.
Engellilerin eğitimi için kurulan
rehabilitasyon merkezleri de sorunlarla dolu. 2013 rakamlarıyla
devlet 1744 özel eğitim kurumundaki 262 bin engelli için yaklaşık
1,2 milyar lira harcama yapıyor. Yani bir öğrencinin ayda yaklaşık
10 saatlik eğitimi için ayrılan para 500 lira. Bakanlığa göre, bu
kurumlarda rehber öğretmen, öğretmen, uzman öğretici, usta
öğretici, danışman, psikolog, fizyoterapist, odyometrist[4],
odyoloji[5] ve konuşma bozuklukları uzmanı, dil ve konuşma
bozuklukları terapisti gibi kategorilerde 18 bin 901 personel
hizmet veriyor.
Tohum Otizm Vakfı Kurucu Başkan Yardımcısı Aylin
Sezgin 10 saatlik eğitime itiraz ediyor. “Bireysel eğitimin ayda en
az 120 saat olması lazım. Oysa devlet sadece 10 saati destekliyor.
Devletin verdiği 500 liralık aylık destekle bu mümkün değil. Bu
‘mış’ gibi yapmak. Rehabilitasyon merkezi açmak için özel koşullar
aranmıyor. [6] Köşedeki kasap bile rehabilitasyon merkezi
açabiliyor. Otizmli çocukların eğitimi pahalı bir süreç, ama
ileride devletin rakamlarıyla 90 bin otizmliden eğitimle topluma
uyum sağlayacak 40 bini için bu eğitim verilmediği zaman bakım
evleri açılması gerekecek. 40 bin kişiyi bakım evlerinde tutmanın
maliyeti çok daha fazla.”
Sezgin bir süre önce Milli Eğitim Bakanlığı’yla birlikte yedi maddelik bir ‘otizm eylem planı’ hazırladıklarını ancak herhangi bir adım atılmadığı için planın taslak olarak kaldığını söylüyor.
Engelli bireylerin eğitiminde
öğretmenlerin sabırlı ve donanımlı olması büyük fark
yaratıyor.
Bu kurumların denetlenmemesi, ‘kâğıt
üzerinde’ kayıtlı olan ancak hizmet almayan engellilere yönelik
itirazları da beraberinde getiriyor. Nitekim Milli Eğitim
Bakanlığı’nın şimdilik beş ilde pilot olarak yürürlüğe koyacağı ve
avuç içi damar izi yöntemiyle kimlik doğrulaması sağlayan ve
engellilerin rehabilitasyon alıp almadıklarını denetleyecek sistem,
suistimallerin artık ciddiye alınması gerektiğini
gösteriyor.
Tohum Otizm Vakfı Eğitim Direktörü ve Okul Müdürü Prof. Dr. Binyamin Birkan da özel eğitimin bire bir verilmesi şart diyor. “Otizmde şu anda bilimsel olarak kanıtlanmış, etkili tek yöntem uygulamalı davranış analizi. Ama ülkemizde böyle bir meslek yok. Eğitmenlerimizi ABD’de Princeton Modeli ile yetiştirdik. Yetişenler burada diğer eğitmenleri yetiştiriyor. En az bir yıllık sertifika programları açılması lazım.”
Asıl sınav, sınava girebilmek
Hem görme hem de işitme engelli olan Murat Kefeli dört yıldan beri ÖSYM kapısında hak arıyor. 2010’dan beri çoklu engeli nedeniyle sadece kendi bilgisayarını ve kabartmalı klavyesini kullanabilen Kefeli, soruları anlayabileceği bir bilgisayarla YGS sınavına girmek istiyor. Fakat haklı olduğunu gösteren mahkeme kararlarına rağmen dört yıldır bunu başarabilmiş değil. ÖSYM’nin gerekçesi, soru güvenliği. Ankara 1. İdare Mahkemesi’nin Murat Kefeli’yi haklı bulmuş ve 5 bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmetmiş. Ancak Kefeli hâlâ sınava giremiyor.
Engellilerin eğitimini sekteye uğratan bir başka sıkıntı, belirli meslekleri yapamayacaklarına ilişkin önyargılar. Örneğin savcılığa, hâkimliğe alınmayan engelliler, eğitimlerine bu hayal kırıklığı ile başlıyor. YÖK kılavuzunda, görme engelli ve bedensel engelli öğrencilerin, ‘engel durumlarına göre başarılı olabilecekleri’ bölümleri seçmeleri isteniyor. Lokman Ayva buna itiraz ediyor: “Şartlar uygun olursa engelliler her işi yapabilir. Kabiliyeti esas almalıyız. Bireyi değil şartları değiştirmeliyiz. İnsana saygı bu aynı zamanda. Sistemin beceriksizliğini kişiye ödetmek taraftarı değiliz.” diyor.
Süleyman Akbulut “Zihnimizde ayrımlar var, bununla yüzleşmeliyiz.” derken engellilerin eğitimde yaşadığı güçlüklerin toplumdaki engelli algısıyla olan ilişkisine dikkat çekiyor: “Engelliler için yapılacak şeyler engelsizlerin algısını değiştirmeden mümkün olmaz. Engellilere bakış açısı onları yardıma muhtaç, aciz insanlar olarak görüyor. Yardımlardan beslenen sivil toplum kuruluşları da buna ses çıkarmıyor. Ayrımcılık merhamet ve acıma üzerinden gerçekleştiği için örtüleniyor. Bu mantıktan ‘hak temelli’ yaklaşıma geçilmesi şart. Yani engelli vatandaştır, yurttaştır. Toplumun da, engelliler konusunda çalışan sivil toplum kuruluşlarının da bu bilinci oluşturması lazım.”
KAYNAK
Engelli Hakları İzleme Raporu 2013
Toplumsal Haklar ve Araştırmalar
Derneği,
Bilgi Üniversitesi işbirliği ile Sabancı Vakfı’nın
katkılarıyla
[1] Türkiye’de engelli nüfus konusunda yapılan iki araştırma var. 2002’de TÜİK tarafından yapılan Türkiye Özürlü İstatistikleri Araştırması ve 2010 yılında yapılan Türkiye Özürlülerin Sorun ve Beklentileri Araştırması. http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1017.2002 2002’deki araştırma süregelen hastalıklarla birlikte engelli nüfus oranını yüzde 12.9 olarak veriyor. Sadece bedensel, görme, işitme ve zihinsel engellilerin oranı ise yüzde 2.58. Kesinliği tartışılsa da engellilere ilişkin bütün tahminler bu oranlar üzerinden yapılıyor.
[2] Türkiye İstatistik Kurumu rakamları 2014 Türkiye nüfusunu 77.323.892 kişi olarak tahmin ediyor. Bunun içindeki eğitim çağındaki nüfus (5-19 yaş) 19.1milyon kişi. Bu nüfus içinde yüzde 2.59 oranı ile bakıldığında yaklaşık 494 bin 690 görme, işitme, bedensel ve zihinsel engelli olduğu tahmin ediliyor.
[3] Latince iyi doğum anlamındaki ‘eugenic’ten gelen, sağlıksız ceninleri ayırıp, sağlıklı ceninler yetiştirmenin yollarını arayan, bilimselliği tartışmalı bir toplumsal akım, felsefe.
[4] Odyometrist: İşitme bozukluğunun derecesini çeşitli testlerle saptayan ve hastanın durumuna göre işitme cihazı ihtiyacını belirleyen ve uygulayan, gerekli durumlarda konuşma tedavisi veren kişi.
[5] Odyoloji: işitme işlevini tüm fiziksel, fiziksel, fizyolojik ve nörolojik öğeleriyle inceleyen, işitme kayıplarının tespiti ve rehabilitasyonu ile ilgilenen bilim dalı.
[6] http://mevzuat.meb.gov.tr/html/18790_0.html