Gökhan Çetinsaya neden azledildi?

Radikal yazarı Ahmet İnsel, Gökhan Çetinsaya'nın YÖK Başkanlığı görevini neden bırakmak zorunda kaldığını bugünkü köşesine taşıdı.

MEMURLAR- Başbakanlık Başmüşavirliği'ne atanan eski YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya, YÖK'teki görevinden mecburen istifa etmiş.

Radika yazarı Ahmet İnsel'in bugünkü köşesine taşıdığı bilgilere göre Çetinsaya görevden alınmamış ama azledilmiş.

İnsel'in görev değişikliğine ilişkin yorumu ise oldunçü ilginç:

"Hem Reis'in emri yerine getirilmiş, hem de görünüş kurtarılmıştı."

İnsel'in "YÖK Başkanı neden azledildi?" başlıklı bugünkü yazısında Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Çetinsaya arasında yaşananların perde arkasını yazdı.

"Ahmet Davutoğlu’na akademik dünyada yakınlığıyla bilinen Gökhan Çetinsaya, 12 Aralık 2011’de YÖK başkanlığına atandığında, bunun Abdullah Gül’ün ve dönemin Dışişleri Bakanı'nın ortak inisiyatifi olduğu kanaati yaygındı.

....

Gökhan Çetinsaya, göreve geldikten iki yıl sonra YÖK konusunda YÖK yöneticilerinin yıllardır, özel görüşmelerde yana yakıla söylediklerini açıkça söylemeye başladı. Dönem, hükümetin ve en başta Başbakan Tayyip Erdoğan’ın can havliyle ve var gücüyle paralel temizliği yapılmasını tüm kamu kurumlarından talep ettiği zamandı. Erdoğan çevresi Çetinsaya’ya da şüphe ile bakıyordu. Çetinsaya YÖK’le ilgili şikayetlerini 2014 ilkbaharında açıkça dile getirmeye başladı.

“YÖK artık işlevini yitirdi” değerlendirmesi basında yer aldı:

“Yükseköğretimi yeniden yapılandırmanın bir cephesi benim başında bulunduğum kurumu lağvetmek, bütün kötü hatıraları ile birlikte tarihin derinliklerine göndermek (tir). Bu sadece kurulduğundan beri bir vesayet aracı şeklinde kullanılmış bir kurumu ortadan kaldırmak anlamına gelmiyor, aynı zamanda artık bürokratik olarak da işlemesi imkansız hale gelmiş bir kuruluşu dönüştürmek anlamına geliyor. (...) Ama şunu da kabul etmemiz lazım: YÖK kaldırıldıktan veya dönüştürüldükten sonra da çözmemiz gereken meseleler var.”

Çetinsaya’nın bu çıkışına Başbakan Erdoğan kamu önünde bir tepki vermedi.

Çetinsaya, 20 Nisan’da, “YÖK’ün müdahaleci zihniyetinin değişmesi gerektiğini” belirtirken, “YÖK algısını değiştirmeye uğraşmıyorum, çünkü düzeltilecek gibi değil” diyordu. YÖK’ün kuruluş felsefesi ve işleyiş bakımından artık yaşaması ve savunulmasının mümkün olmadığını çeşitli vesilelerle, kamuoyuna açık konuşmalarda dile getirmeye devam etti. Edinilen izlenim, artık YÖK Başkanı ile Başbakan arasında herhangi bir temasın kalmadığı, Tayyip Erdoğan’ın YÖK Başkanı yokmuş gibi davrandığı yönündeydi. Ama Ahmet Davutoğlu’nun başbakan olması, kısa bir dönem,

YÖK’le hükümet arasında daha yakın bir ilişki kurulacağı beklentisi yarattı.

Çetinsaya, eylül ayında YÖK’le ilgili eleştirilerini tekrarladı:

“YÖK, 1980'lerin başında dünyada Soğuk Savaş'ın, Türkiye'de ise askeri rejimin hüküm sürdüğü bir dönemde, her manada 1970'lerde yaşanan sorunlara karşılık olarak kurulmuştu. Bugün ne böyle bir Türkiye ne de böyle bir dünya var; YÖK'ün model alındığı ülkeler bile sistemlerini değiştirdiler. Teorik sistem tartışmaları bir yana, mevcut yasal yapısı ve bürokratik işleyişiyle YÖK, sürdürülebilir değildir.(...) Bugüne dek yasaklarla, vesayetçilik ve katı merkeziyetçilikle, endoktrinasyon ve ideolojik çekişmelerin aracı olarak anılan YÖK'ü, 21. yüzyıl Türkiye'sinin ve dünyasının dinamiklerine göre yükseköğretimi planlayan, koordine eden ve kalite süreçlerini yönlendiren bir yapıya kavuşturmak zorunluluğu ile karşı karşıyayız” diyordu.

“Bugüne dek” dediği tarih, 2014 sonbaharı olduğuna göre, YÖK Başkanı, yasaklar, vesayetçilik, endoktrinasyon, ideolojik çekişme aracı olarak tarif ettiği pratiklerin 12 yıllık AKP hükümeti altında da olduğu gibi devam ettiğini kabul ediyordu.

BARDAĞI TAŞIRAN SON DAMLA

Bardağı taşıran damla herhalde, “susturulmuş bir akademik camia var” değerlendirilmesi oldu. YÖK Başkanı, 1980 veya 1990’lardan değil, bugünden bahsediyordu. Hemen hemen bütün rektörlerin AKP uyumlu olduğu üniversite camiasıydı susturulmuş olan. AKP zirvelerinden homurtular yükselmeye başladı. Çetinsaya değerlendirmesinin arkasında durdu ve 6 Kasım günü azledildi.

GÖREVDEN ALINDI DENİLDİ AMA...

İlginçtir, AKP medyası bunu “görevden alındı” diye verdi ama YÖK Başkanı resmen görevden alınmamış, Başbakan başdanışmanlığına atanmıştı. Başbakan YÖK Başkanı’nı görevden alamazdı. Kağıt üzerinde Çetinsaya yeni görevine başlamak için istifa etmiş oldu. Hem Reis’in emri yerine getirilmiş, hem de görünüş kurtarılmıştı. AKP medyası birkaç günlük duraklamadan sonra, bir yerden düğmeye basılmışca gideni yermeye, geleni övmeye başladı. Ama daha tam neyi yerdikleri beli değildi. Sonunda yeni başkan, baklayı ağzından çıkardı. Bir yöneticinin başında olduğu kurumu eleştirmesi, işlevini yitirdiğini belirtmesi, yöneticilik fonksiyonuyla bağdaşmıyordu. Yönetici kurumu iyileştirmeye çalışmalıydı. Bu resmi görüştü.

VEDALAŞMADI!

6 Kasım’da Çetinsaya’nın YÖK Genel Kurulu’nu olağanüstü toplantıya çağırıp üyelerle vedalaştığını yazan Sabah gazetesinin 13 Kasım tarihli haberinde, bu kez eski başkanın YÖK üyeleriyle vedalaşmadığının, teslim töreni yapmadığının altı çizilirken, YÖK üyelerinin Çetinsaya’nın görevden ayrılmasıyla, “3 yıldır süren fetret döneminin bittiğini” söyledikleri aktarılıyordu. Belki de son YÖK yasa değişikliğinin YÖK’te değil, büyük ölçüde Erdoğan’ın çevresinde hazırlanmış olmasının nedeni de buydu. Saraç, “3 yıldır içine kapanan YÖK’ün tekrar hem üniversitelere hem de topluma yeniden açık bir yönetim benimseyeceğini” ifade ederken bahsettiği içe kapanma, Erdoğan’ın yönetim ve toplum anlayışıyla bir doku uyuşmazlığının sonucu olabilir mi? Her durumda bu fetret tabirini mimlemekte yarar var. “Paralel yapı” ile mücadelede Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığının da bir fetret devri olduğunu belki ileride duyarsak şaşırmayız.

Saraç’ın, 3 yıl boyunca yardımcılığını yaptığı eski başkanın, “susturulmuş bir akademik camia var” değerlendirilmesi kendisine sorulduğunda verdiği yanıt, siyaseten uygun olanıydı:

“Hayır, sadece üniversite hocalarının toplumsal meselelerde fikir açıklama konusunda isteksizlikleri söz konusu olabilir”. Susturulmanın konuşma isteksizliği olarak tercüme edilmesi, Orwell’in Yenidil sözlüğüne yapılmış mükemmel bir katkıdır. Fetret devrinin sonunu da pek güzel muştuluyor.

YÖK başkanlarını tartışmak aslında nafile. Hep nafile oldu. Kurum olarak ise YÖK, doktorun bir hasta için, “artık ne yerse yesin” dediği aşamada:

Ama Tayyip Erdoğan ve onu körü körüne izleyen AKP çevresinin YÖK’e merkeziyetçi, endoktrinasyoncu, vesayetçi haliyle ihtiyaçları var. Medyada da olması istenen durum aynı. Çetinsaya’nın azledilmesine karşı AKP medyasından kimsenin gıkı çıkmadı. Eminiz ki susturulmuş oldukları için değil, fikir açıklamadaki isteksizlikleri nedeniyledir. Beyefendilerinin üniversitesi ile beyefendilerinin medyası sadece benzemiyor, birbirlerine pek yakışıyorlar.