MEB olmuş KAOS Bakanlığı

Milli Eğitim Bakanlığı'nın son zamanlarda ardarda yaptığı 'eğitim reformları'nın yankıları sürerken MEB'in deyim yerindeyse 'çuvalladığını' düşünmeyenler de yok değil. Eğitim yazarı Sırrı Çınar da bu görüşte olanlardan sadece biri...

 Milli Eğitim Bakanlığı oldu KAOS Bakanlığı' diyen Çınar, MEB'in son dönemlerde yaptığı kıyafet serbestisi ve toplumu bölen 4+4+4 eğitim sistemini şu sözlerle eleştiriyor...

MİLLİ KAOS BAKANLIĞI

Sitem edercesine yine bir eğitim yazısı mı yazdın diye sormayın… Yoksa siz de benim yazdığım eğitimle ilgili yazıların kendi öfkemin dillendirmesi olarak görenlerden misiniz? Olabilir, herkes istediği gibi düşünmek de özgürdür. Ama yazılan birçok yazıma destek olurken, mevcut Milli Eğitim Bakanı’nın eğitim sisteminde kaos yarattığını da onaylarken, konu dershanelerin kapatılmasıyla ilgili olunca, keskin biçimde Milli Eğitim Bakanının yılmaz savunucusu olursanız, inandırıcılığınız yitirirsiniz. Ben de birileri konuşur ama ben de düşündüklerimi yazarım derim…

DERSHANELERİN KAPATILMASI AKLA ZİYANDIR

Dershanelerin eğitim sistemimizde açtığı yaraların farkında olmayan kimse yoktur. Çok ciddi bir ciroya sahip olan ve bu ciroyu ailelerin ekmeğinden kesip ödediği paralarla yapıldığını da bilmeyen yoktur… Büyük kentlerde lise son sınıf öğrencileri için yıllık on iki bin lira istendiğini de… Dershaneler, sistemin çıplak bir gerçeği, apaçık bir problemi iken, bunu savunan aklı başında hiçbir eğitimci olamaz… Ama dershanelerin kapatılması da bu kadar büyük yıkımlara meydan vererek ve herhangi bir altyapı kurulmadan, hayata geçirilmeye çalışılması da akla ziyandır. Dershaneleri doğuran ihtiyacın, sebeplerinden hangisi yok edilmiştir ki bu kapatılma doğru bir sonuç versin? Ama dershaneler kapatılmasın diyenler özellikle Fetullah Gülen cemaati mensubu olunca, her konuda hükümete ve Milli Eğitim bakanına yüklenen zevat hükümetin ve bakanın bu kararını canhıraş biçimde savunmaya başladı. Makul açıklamalar yapanları da “siz eğitimden ne anlarsınız” diye küçümseyerek… Dershanelerin kapatılması bu şekil kestirilip atılacak kadar kolay değildir, sistemin dershanelere olan ihtiyacı yok edilmedikten sonra, daha büyük haksızlıklara ve kayıt dışılığa kayacaktır diyerek, makul çözümler sunanları da “sen cemaatçisin” diye suçlamalar başladı… Ülkemizin kolaycılıkla bir sıfat ekleyip, devre dışı bırakma alışkanlığı bu konuda da uygulandı…

ÜNİVERSİTELER ARASINDA CİDDİ UÇURUM VAR

Oysa okulların yani ilk-orta-liselerin durumları açık bir şekilde ortadayken, müfredat, öğretmen, müfredatla sınavlarda çıkan soru tipleri birbirinden çok uzakken, sınavlardaki ölçme tekniğine göre uyumlu bir eğitim verecek öğretmenler okullarda mevcut değilken, üniversiteler arasında ciddi uçurumlar var iken, çoktan seçmeli bir sınav psikolojisine göre hazırlanmış öğrenciler var iken, kalkıp ben dershaneleri kapatıyorum demek tabii ki kaos yaratacaktır. Bu öyle bir kaos olacaktır ki, çözümü yıllar alabileceği gibi doğurduğu sakıncaların acısını 2030’lu yıllarda çekeceğiz.

Bir eğitim sistemi düşünün; okul idarecileri, öğretmenleri, öğrencileri ve velileri mutsuz… Bakanlığın masa başında ürettiği çözümlerin gerçekle örtüşmediğini, okulların gerçeğini bilmeden adeta “hariçten gazel” okuyan bir bakanlığın olduğunu söyleyen ve bilen eğitimle ilgili önemli bir kesim… Bunları bir şekilde duyan ama duymazdan gelen, adeta kulak tıkayan ve tavırlarıyla “hadi be, siz kimsiniz” diyen bakan, müsteşarı ve diğer üst düzey bürokrat kadroları… Bakan dahil diğer üst düzey kadrolar, hayatlarının herhangi bir döneminde bir okula, unvan kullanmadan sıradan bir veli gibi gidip, bir öğretmenle, bir okul idarecisiyle ve başka velilerle konuşmuşlarsa ki ispatlasınlar bütün bu söylediklerimizden vazgeçip, bu önemli! zevata tabii olalım. Ama şuna da eminim ki gitmemişlerdir. Gitmiş olsalar bu kadar eğitimin gerçeğiyle zıt uygulamaları hayata geçirmeye uğraşmazlar ve direnmezlerdi…

Bu yıl 4+4+4 diye adlandırılan modelin kanunuyla birlikte bir madde daha yasallaştı. Bu madde okulların orta öğretim başarı puanlarının kaldırılması, öğrencinin başarısına geçilmesini getirdi. Bu yıl üniversite sınavına giren öğrencilere uygulanmaya kalkıldı ama danıştayın bozması sonucu uygulanmadı. Ama 2013 yılında sınava girecek öğrencilere uygulanacak. Bu basit gibi görülen düzenleme ile 2012’den geriye doğru gidilerek 5 yıllık emeklerin, uğraşların, para harcamalarının boşa çıkarılması demek olduğunu kim nereden bilecek? Evet, orta öğretimden başlayarak dershanelere, özel hocalara bolca para akıtıp, çocuk çocukluğunu yaşamayıp, aile çocuğuyla birlikte koşturup ve stres içinde, misafirliğe gitmeyip, misafir kabul etmeyip, sabah erkenden başlayan koşturmacanın akşam 21’de bittiği, hafta sonu demeden, tatil yapmadan yaklaşık üç yılsonunda bir Anadolu-fen-sosyal bilimler lisesine girmeye çabalamışlar. Girmeyi düşündükleri lisenin puanını alabilmek içindir bu uğraş… Karşılığını sınav sonucunda almış ve en yüksek puanla öğrenci alan liselere girmişler.

LİSELERE GİRİŞTE DEĞİŞTİ

9. 10.11.12. sınıflardaki öğrenciler, o yüksek puanı almaktaki amaçlarının başında, o okulların orta öğretim başarı puanlarından faydalanarak üniversite sınavında ek puan almaktı. Bu orta öğretim başarı puanı da üniversite sınav sonucu öğrencilerin aldıkları puanların ortalamasıyla bulunan bir puandı. Yani okul kendiliğinden o puanı kazandırmıyordu. Kaldırıldı… Yani o yüksek puanla alan liselere girmek için verilen onca uğraş boşa gitti… Pekala, bunu kaldıran Milli Eğitim Bakanı, hükümetim, iktidarım ve güç bende diyerek bugünleri geçiştirir de, bu velilerin ve öğrencilerin vebalinden nasıl kurtulur?

Bu yüksek puanla öğrenci alan liselerin eğitimi çok mu iyi? Asla! Öğretmenler vurdumduymaz, kaygısız, idealsiz ve öğrencilerin gerisinde bir akademik bilgiye sahipler… Hatta öğrencileri sınavlarda ters köşe yapıp öğretmenliğini göstermeye çalışan, ego tatmini peşinden koşan, vasat bir öğretmen profili çiziyorlar… Öğrenci bu okullardaki başarısını dershaneler vasıtasıyla ve kendisinin çok çalışmasıyla elde ediyor. Ama bakan ve bürokratlar o başarıyı kendi okullarının sağladığını düşünerek dershaneleri kapatıp, orta öğretim başarı puanını kaldırıyor. Dershanelerde çalışan ortalama seksen bin kişiyi işsiz, aileleriyle birlikte yaklaşık altı yüz bin kişiyi de aşsız bırakmayı göze alarak kapatmayı düşünüyor.

DERSLERE GİREN ÖĞRETMENLER DERS İŞLEMİYOR MU?

Yine bakan ve bürokratlar bir eğitim gerçeğini yok sayarak masa başında lise 12. sınıf öğrencilerinin dershanelerin yoğun programına katılımını engellemek için, daha önceki yıllarda yasaların arkasından dolanma yöntemi olan sağlık raporu uygulamasına izin vermediklerini açıklıyor. Oysa o bakanın okullarında, 12. sınıfın dersine giren öğretmenler hiçbir şekilde ders işlemiyor, öğrenciye kendi kendisine ders çalışması için izin veriyor ve sınavlarda da alabildiğince yardımcı oluyorlar. Bakanlık ise, ders işlenmeyen okula mecburen geleceksin ve dershanelere dönem başında yaptığın kayıt, ödediğin binlerce lira para ve girmeyi planladığın üniversite beni ilgilendirmez diyor. Pekala, bakanlığın ben sağlık raporu kabul etmiyorum deme hakkı var mı? Hayır, yok… Bu konuda resmi bir yazı yazabiliyor mu? Yazamıyor, çünkü yasalarla kurulmuş başka bir kurumun verdiği raporu kabul etmiyorum diyemeyeceğini biliyor. Sadece okul idarecilerine şifahen yüklenip, onların da öğrenciye yüklenmesini sağlayıp, huzursuzluk yaratıyorlar. Soruşturma açarım tehdidinde bulunuyorlar.

Bu sorunlar devlet okulunda yaşanırken, özel okullarda ise, okullar tamamen dershane sistemiyle harıl harıl öğrencisini üniversiteye hazırlıyor. Sınav sonrası, Galatasaray, Boğaziçi, ODTÜ, İTÜ, Hacettepe gibi yüksek puanla öğrenci alan iyi üniversitelerle, özel üniversitelerin tam burslu bölümlerini, o özel okullarda okuyan öğrencilerin girmesine zemin hazırlanıyor. Devlet okullarında okuyan ve çok yüksek puan alarak o liselere giren, başarma ihtimalleri yüzde yüze yakın öğrenciler ise üniversite sınavının ölçme tekniğiyle baş edemeyip, özel okullarda okuyanların gerisinde kalmaları sağlanıyor. Bakan, müsteşar ve Bakanlık bürokratları bu vebalin altından kalkabilecekler mi? Birisi kalkıp” efendim o üniversitelere gitmesinler, ülkemizde her ilde, her ilçede üniversite var” demesin. her ilde ve her ilçede açılan üniversitelerin çoğunluğu yüksek lise olarak değerlendiriliyor. O üniversitelerden kalifiye meslek mensuplarının mezun olmasını beklemek ise iyimserlikten öte körlüktür. Büyük üniversitelerde bile çok önemli eksiklikler olup, yeterli eğitim olanağı yoktur. 

VELİLERDEN NEDEN PARA İSTENİYOR?

Durup dururken veya bir vesileyle Bakan basına açıklama yapıyor; Okullara gerekli parayı veriyoruz, velilerden para istenmesin. Okulda ise, öğretmenler ve müdür uyarıyor; Para getirmezseniz sözlü notlarınızı çok düşük vereceğiz. Parasızlıktan ne yapacağını bilemeyen okul müdürü heyecanla sağdan soldan para bulmaya çalışıyor, çünkü elektrikleri kesilecek, faturayı ödeyemiyor. İnternet ortamında ise ortalama her gün bir Anadolu okulundan idealist bir öğretmen yardım mesajı yayınlıyor. Erzurum’da bir okul müdürü ihtiyaçlarını Ankara, İzmir gibi illerden arkadaşlarından temin etmeye çalışıyor. Ne yazık ki, Bakanın açıklamasıyla, gerçekler üst üste gelemiyor… Bakan, bakanlığın pencerelerinden eğitimin gerçeklerini göremediğini de bilmiyor ve kulakları sağır, gözleri kör biçimde kaos yaratmaya devam ediyor.

Bakanlıkta, Öğretmenlerin tayinleri yapılmıyor, raporlar dikkate alınmıyor ve dediğimiz dedik türünden bir uygulama yapılıyor. Milli eğitim şube müdürlerini rotasyona tabi tutup, ortalama 50’li yaşlarda olan ve yerleşik düzene geçmiş birini yerinden oynatarak eğitimin düzeleceği sanılıyor. Sekiz yüz elli makam sahibi bürokratın mahkeme kararıyla görevlerine dönmeleri gerekirken, döndürmeyip, hem onları hem görevdekileri zora sokuyor. Bütün bunlar yaşanırken Bakan ve bakanlık serbest kıyafetle ilgili düzenleme yapıyor. Birileri de hemen karşı çıkıyor. Zengin, fakir arasındaki fark belli olacak diyorlar. Fakirliği yok edemediğinin utancını yaşamaktansa okul önlüğüyle kapatmayı seçen kolaycı zihniyet itiraz ediyor. Bakanlık buna cevaben, biz gerekirse çeşitli şekillerde bu farkın belli olmaması için yardım ederiz diyor. Böyle trajikomik bir anlayış ancak kabile devletlerinde olur diyeceğim ama oralarda dahi olmuyor.

ŞİMDİ DE GELELİM KIYAFET SERBESTİSİNE

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, okullardan bihaber olunca Türkiye’nin tamamını hasbelkader bir şekilde gördüğü özel okullardan biri gibi sanıyor. Okullarda tek tip kıyafetin uygulanmasında bile okul idarecilerinin, öğretmenlerin ne sıkıntılar yaşadığını nereden bilecek? Özellikle büyük kentlerde öğrencilerin tek tip kıyafeti bile, okul normları dışında bir şekle nasıl soktuklarını nerede görecek? Anadolu’da kışa giren bir ilimizden bir öğretmenin çocuklarına kaban-mont-kazak gibi kışlık kıyafetleri arkadaşları vasıtasıyla temin etmeye çalıştığını ve Anadolu’daki çocukların ne giydiklerini kimden duyacak? Tek tip kıyafetin kaldırılması tabii ki doğrudur ama bu şekil mi kaldırılmalıydı? Bölgesel farklılıklar dikkate alınmadan, ekonomik durumlara bakılmadan Ağrı’nın Eleşkirt ilçesiyle, Edirne’nin Keşan, Ankara’nın Çankaya ilçelerini eşitleyip karar böyle mi alınmalıydı? Her konuda kaos yaratacak şekle mi dönüştürülmeliydi?

Yıllardır dile getirdiğim ve birçok tepki alan ama eğitim sistemimizdeki aksaklıkların yegâne sebebi olarak gördüğüm “tevhid-i tedrisat” kanununun değişmesi, yeniden düzenlenmesi Bakanın aklından hiç geçer mi veya bu kanunun yarattığı sıkıntıyı bilir mi?  Bu kanunu düzenlemek yerine yönetmeliklerde tepki çekecek mevcut bazı şartları çıkarmaya izin verilmesi kaos yaratmaktan başka ne işe yarar?   Başbakanın Milli eğitimde meydana gelen kaosun yansımalarını muhalefetin ağzından duyduğu için mi, yoksa bilgilendirme tam yapılmadığı için mi Milli Eğitim Bakanlığına kayıtsız kalmaktadır. Ömer Dinçer ve ekibinin Ak Parti iktidarının en yumuşak yeri olduğunu ve kamuoyunda bu bakan ve ekibine karşı çok ciddi bir antipati olduğunu birileri söyleyemiyor mu? Ki bu bakan ve ekibinin yanlış uygulamaları sonucu Ak Parti mutlaka oy kaybetmiştir ve edecektir. Bununla ilgili bir araştırma yapmak akıllarına gelmiyor mu?  

MEB EĞİTİME GEREKLİ ÖNEMİ VERMİYOR MU?

Milli eğitim kaygısında olanlar ve evrensel eğitim ölçütlerinden haberdar olanlar da dahil, eğitimi siyaseten çıkar amaçlı düşünmeyen herkesin mutabık kalacağı, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in eğitim sistemine katkı sağlayamadığıdır. Eğitim sistemini kaosa sürüklediği ve bedelinin çok ağır biçimde, birkaç nesli heba edeceğini anlatmak isteyenlere hain, muhalefet, dinsiz vb. yakıştırmalar yapmadan ivedilikle oturulup düşünülmesi gerekmektedir. Her türlü sosyal, ekonomik, siyasi problemin altında yatan “eğitimsizlik” diye adlandırılan eksikliğin tamamlanmasında Milli Eğitim Bakanlığına  özel önem verilmesi de gerekmektedir.

 Benim yıllardır önerdiğim Hindistan yapımı 3 idoits (3 Aptal) adlı sinema filminden bakanın bir öğretmen vasıtasıyla daha yeni haberdar olması ve filmin okullarda izletilmesine başlanması çok önemli ve yine trajikomik bir durum olarak yüzümüze gülümseme düşürdü. Nitekim bakanın, bakanlığı döneminde kayda değer olarak yaptığı tek icraat bu filmin gösterilmesini istemesidir. Dolayısıyla tarih Ömer Dinçer’in bakanlık dönemini Milli Kaos Bakanlığı olarak yazacaktır…

Sırrı Çınar