Türkiye bir eğitim cihadı başlatmalıdır!

“Eğitim ve Cihat Paradigması” konulu söyleşide konuşan DESAM Başkanı Gürkan Avcı, "Müslümanları emperyalist sömürülerden kurtarmak için Türkiye’nin öncülüğünde büyük bir eğitim cihadı başlatılması gerek" dedi.

Demokrasi ve Eğitim Stratejik Araştırmalar Merkezi (DESAM) Başkanı Gürkan Avcı, “Türkiye bilim, teknoloji ve Arge çalışmalarına daha çok yatırım yaparak, demokrasisini geliştirerek İslam dünyasına rol model ve lokomotif olabilir” dedi.

DESAM tarafından düzenlenen “Eğitim ve Cihat Paradigması” konulu söyleşide ‘İslam dünyasının bilimle ilişkisi halen kopya, tercüme ve teknoloji transferinden öteye geçememiştir. Müslümanları hem makûs talihlerinden hem de emperyalist sömürülerden kurtarmak için Türkiye’nin öncülüğünde büyük bir eğitim cihadı başlatılması gerektiği’ni ifade eden Gürkan Avcı, konuşmasında şu konulara değindi;

KASITLI OLARAK FAKİR VE CAHİL BIRAKILDIK

İslam dünyasındaki geri kalmışlığın, cehaletin ve baskıcı uygulamaların sorumluluğu dini şahsiyetlerden değil, siyasi liderlerden ve çarpık siyaset kurumundan kaynaklandığına inanıyorum.

Kahir ekseriyeti halen sömürge boyunduruğunda yaşayan Müslüman halkların eğitime önem vermeyen diktatör, batı işbirlikçisi yöneticileri ile aklı dışlayan yozlaşmış inanç sistemleri yüzünden bugün, çoğunluğu kadın yüzde 50’si okuma yazma dahi bilmeyen, bilimi kavrayamamış, cahil, aciz ve fakir bırakılmış bir nüfusla karşı karşıyayız.

İslam dünyası öncelikle okuryazarlığı artırmak, kadınların hayatta daha proaktif rol almalarını sağlamak ve nitelikli bir eğitim sistemi kurmak konusuna odaklanmalıdır. Özgürlük ve demokrasi başta olmak üzere eşitlikçi ve basit bir bürokrasi, adaletli bir ücret sistemi, bağımsız ve hızlı bir hukuk sistemi için acil reformlara, yeni Anayasalara ihtiyaç vardır.

FANATİZMİN NEDENİ İŞSİZLİK

İslam ülkeleri genel bir işsizlik sorunu yanı sıra üniversite mezunu gençlerden mütevellit bir işsizlik krizi ile de boğuşmaktadır. Bu gençliğin fanatizm ve şiddete yönelmemesi için batı ülkelerine de sorumluluk düşmektedir.

İslam ülkelerinde okul eğitiminin zayıf ve yetersiz olması, çocukların çarpıtılmış bilimsel olguları itiraz etmeden, kendilerine sunulduğu gibi kabul etmelerini kolaylaştırmaktadır. Bilimin ihtiyacı olan özgürlük İslam’da fazlasıyla vardır fakat Müslüman topluluklarda hâlâ nadiren görülüyor. Özgürlük hareketlerinin yalnızca demokrasiyi değil, bilimsel özgürlüğü de kapsaması gerekiyor.

Bilim İslam âleminde, toplumu ilgilendirmeyen salt bilim adamlarının ve batının işi olarak kabul ediliyor. Halkın, yalnız bilimin ürünü olan teknoloji ve yenilikler ile ilgilenmesi isteniyor. Oysa bilimin Müslüman halkında ilgi alanına girmesi, yeni yöntem ve bulguların halka da erişebilmesi gerekiyor.

BİLİM BİR BİLGİ YIĞINI DEĞİLDİR

Başta Türk halkı olmak üzere Müslümanlar kavramalıdır ki bilim bir bilgi yığını değil, aksine bir düşünce şeklidir. Bilimsel düşünce Müslümanlar için yoksulluk ve gerilikten çıkışı sağlayacak bir yol göstericidir. Öte yandan bilim ve demokrasi, insan hakları değerleri genellikle birbirine bağımlı unsurlardır. Bilim, özgür ortamlarda gelişir. Baskı rejimlerinde ve antidemokratik iklimlerde bilimsel gelişme söz konusu olamaz.

Ve yine Müslümanlar dikkatle bilmelidir ki; Batının kontrol ve denetimindeki bilimin üretimi olan teknoloji ve buluşlar, insanlığa acı ve kitlesel ölümler getirmeye devam etmektedir. Bilim, büyük sermayenin dünya egemenliğini sağlamak üzere, emperyalizme nükleer ve biyolojik silahlar ve kitleleri köleleştiren aygıt ve projeler üretmeye devam etmektedir.

BATI BİLİMİ SÖMÜRÜ İÇİN KULLANIYOR

Tıptan mühendisliğe hatta psikolojiye kadar tüm icat ve buluşlar batının çıkarları için laboratuarlarda bilim adamları tarafından üretiliyor. Batının bilimi ile sömürü ve insanlığı kontrol etme amaçlanmıştır. Bilim, insanlık yararına katıksız ulvi bir etkinlik olması gerekirken bugün dünyayı yönetmeye ve sömürmeye çalışan kimi sınıf ve grupların kullandıkları teknoloji, yenilik ve icatları üretmeye ağırlık veren bir mantıkla yürümektedir.

Bu açıdan baktığımızda günümüzde bilimin kime ve neye hizmet ettiği ortadayken Müslümanların bilimin sınıfsal niteliği ve emek-sermaye ilişkilerindeki yeri ve işlevini çok iyi bilmediği ortaya çıkmaktadır.

HEDEFİMİZ, NAMUSLU VE İNSANLIK YARARINA BİR BİLİM OLMALIDIR

Bu nedenle Türkiye namuslu, insanlık yararına bir bilim ilkesiyle bu gidişata karşı çıkacak güç ve donanıma biran önce kavuşmalıdır. Müslümanları hem makûs talihlerinden hem de batı emperyalizminin sömürüsünden kurtarmak için Türkiye’nin büyük bir eğitim cihadı başlatması gerekiyor. İslam dünyası ancak böylesi büyük bir bilimsel cihat aşkı ile insanlığı aydınlığa çıkarabilir ve dünya barışına ve kardeşliğe kadim katkılarını sunabilir.

TÜRKİYE NE YAPMALIDIR

Bunun için Türkiye’de ilkeli ve farkındalığı yüksek bir siyasi iradenin güçlenmesi gerekir. Böyle bir siyasi iradenin yönettiği Türkiye’nin Arge yatırımları, 25 yıllık bir planlama, özgün bir ekonomik sistem, devlet girişimciliği ve işletmeciliği konularında esaslı bir zihin sıçramasına ihtiyacı vardır. Bu siyasi irade yabancı ve yerli sermayenin güdümündeki üniversiteleri ve düşünce kuruluşlarını milli bir anlayışla özerkleştirmelidir. Uluslararası güçlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin güdümüne girmeyecek milli, bağımsız, demokratik ve etkin bir medyaya da ihtiyaç vardır.

Bu nedenle bilimin saf ve özerk olmadığını bilerek, teknokrat olmaktan öteye geçemeyen akademisyen ordusundan başka elimizde bir şey olmadığı bilinciyle kendi bilimimizi kurmalıyız. Bilime saflık ve özerklik rolü biçerek, toplumun üstünde, ekonomik ve sosyal sömürü politikalarından bağımsız bir etkinlik olarak bakmalıyız. Böylece tüm insanlık bize, hiçbir çıkar gözetmeksizin gerçeği aramaya ve insanlığa hizmete kodlanmış kahramanlar gözüyle bakacaktır.