Zaman yazarı eğitim sistemini yerden yere vurdu!
Zaman Gazetesi yazarı Ali Bulaç bugün çarpıcı bir yazı ile eğitim sistemini yerden yere vurdu.
- Zaman Gazetesi yazarı Ali Bulaç bugün çarpıcı bir yazı ile eğitim sistemini yerden yere vurdu.
İşte Ali Bulaç'ın bugünkü yazısının dikkat çekici bölümleri:
Eğitimle ilgili söylenecek yegâne şey, modern devletin giderek bu işlemi bir işkenceye dönüştürmekte olmasıdır. Dünyanın her ülkesinde eğitim derece farkıyla işkenceye dönmüş durumda; bazı ülkelerde insanı canından bezdirecek boyutlarda, bazı ülkelerde yaşama sevincini söndürmekte.
EĞİTİM İŞKENCESİ AĞIRLAŞIYOR
Türkiye, giderek eğitim işkencesinin ağırlaşmakta olduğu ülkelerin başında geliyor. Muhafazakâr iktidarla eğitimin ıslah olacağı beklentisi vardı, aksine daha da kötüleşti. Belirtmek gerekir ki bu, şu veya bu iktidarın altından kalkabileceği bir sorun değildir, partiler eğitim denen işlemin felsefi temel varsayımlarını ve yapısal özelliklerini değiştirmeyi düşünmeden kurumsal işleyişi üzerinden birbirlerini eleştirmektedirler. Zaten özünde iktidar temerküzü ve insan-toplum mühendisliği fikri yattığından hiçbir iktidar eğitimin özündeki felsefi ve yapısal sorunlarıyla ilgilenmek istemez. Böyle olunca partilerin, kişilerin ve bürokratların şahsi entelektüel performansları, mesleki beceri ve formasyonları bu sorunu çözmeye yetmez. Belki de Cumhuriyet tarihinin en aydın iki zatın Başbakanlık ve Milli Eğitim Bakanlığı yaptığı bir dönemde yaşıyoruz ama eğitim hiç bu kadar kötü olmamıştı.
EĞİTİM ZİHİNSEL VE RUHSAL İŞLEMDEN GEÇME İŞLEMİDİR
Eğitim, en kestirme ifadesiyle devletin insanı ve toplumu zihinsel ve ruhsal bir işlemden geçirme işlemidir. İşlem, insanın ulusal, mesleki ve seküler süreçlere tabi tutulup temel bir kişilik değişimine uğramasını hedefler. Söz konusu işlem kısa sürede gerçekleşmeyeceğinden 6 yaşından –hatta okul öncesi 4 yaşından- başlamak üzere çocuğu 8, 12 veya 16 sene etkili işlemden geçirmektir. Kesinlikle bu işleme ne çocuğun kendisi karar veriyor, ne ebeveyni. Ailelerin bundan pek hoşnutsuz olduğu söylenemez, çünkü özellikle bizim gibi toplumlarda eğitim sürecinden devletin beklentisi, çocuğu eğip bükerek yeni işleme tabi tutmak iken, alt ve orta sınıflar açısından eğitim sınıf atlama alanıdır. Üst sınıflar ise ekonomik ve sosyo-politik iktidarlarının devamı için zaten eğitimi ihmale getirmezler. Zenginler çocuklarına iyi eğitim veriyor; belli toplumsal kesimlerin önü açılıyor; dolayısıyla en iyi işlere ve statülere belli üniversitelerden mezun olanlar sahip olabiliyor. Yüzlerce üniversitenin açılmış olması –ilk 20 üniversite hariç- aslında düz veya mesleki liselerden milyonlarca öğrencinin “yüksek liseler”e transferi demektir. Hindistan bizim gibi ikiyüzlü davranmayıp nüfusun ancak yüzde 10'unu “iyi” eğitebileceğini söyleyip kast sistemine göre diğerlerini kendi haline bırakıyor.
İşte Ali Bulaç'ın bugünkü yazısının dikkat çekici bölümleri:
Eğitimle ilgili söylenecek yegâne şey, modern devletin giderek bu işlemi bir işkenceye dönüştürmekte olmasıdır. Dünyanın her ülkesinde eğitim derece farkıyla işkenceye dönmüş durumda; bazı ülkelerde insanı canından bezdirecek boyutlarda, bazı ülkelerde yaşama sevincini söndürmekte.
EĞİTİM İŞKENCESİ AĞIRLAŞIYOR
Türkiye, giderek eğitim işkencesinin ağırlaşmakta olduğu ülkelerin başında geliyor. Muhafazakâr iktidarla eğitimin ıslah olacağı beklentisi vardı, aksine daha da kötüleşti. Belirtmek gerekir ki bu, şu veya bu iktidarın altından kalkabileceği bir sorun değildir, partiler eğitim denen işlemin felsefi temel varsayımlarını ve yapısal özelliklerini değiştirmeyi düşünmeden kurumsal işleyişi üzerinden birbirlerini eleştirmektedirler. Zaten özünde iktidar temerküzü ve insan-toplum mühendisliği fikri yattığından hiçbir iktidar eğitimin özündeki felsefi ve yapısal sorunlarıyla ilgilenmek istemez. Böyle olunca partilerin, kişilerin ve bürokratların şahsi entelektüel performansları, mesleki beceri ve formasyonları bu sorunu çözmeye yetmez. Belki de Cumhuriyet tarihinin en aydın iki zatın Başbakanlık ve Milli Eğitim Bakanlığı yaptığı bir dönemde yaşıyoruz ama eğitim hiç bu kadar kötü olmamıştı.
EĞİTİM ZİHİNSEL VE RUHSAL İŞLEMDEN GEÇME İŞLEMİDİR
Eğitim, en kestirme ifadesiyle devletin insanı ve toplumu zihinsel ve ruhsal bir işlemden geçirme işlemidir. İşlem, insanın ulusal, mesleki ve seküler süreçlere tabi tutulup temel bir kişilik değişimine uğramasını hedefler. Söz konusu işlem kısa sürede gerçekleşmeyeceğinden 6 yaşından –hatta okul öncesi 4 yaşından- başlamak üzere çocuğu 8, 12 veya 16 sene etkili işlemden geçirmektir. Kesinlikle bu işleme ne çocuğun kendisi karar veriyor, ne ebeveyni. Ailelerin bundan pek hoşnutsuz olduğu söylenemez, çünkü özellikle bizim gibi toplumlarda eğitim sürecinden devletin beklentisi, çocuğu eğip bükerek yeni işleme tabi tutmak iken, alt ve orta sınıflar açısından eğitim sınıf atlama alanıdır. Üst sınıflar ise ekonomik ve sosyo-politik iktidarlarının devamı için zaten eğitimi ihmale getirmezler. Zenginler çocuklarına iyi eğitim veriyor; belli toplumsal kesimlerin önü açılıyor; dolayısıyla en iyi işlere ve statülere belli üniversitelerden mezun olanlar sahip olabiliyor. Yüzlerce üniversitenin açılmış olması –ilk 20 üniversite hariç- aslında düz veya mesleki liselerden milyonlarca öğrencinin “yüksek liseler”e transferi demektir. Hindistan bizim gibi ikiyüzlü davranmayıp nüfusun ancak yüzde 10'unu “iyi” eğitebileceğini söyleyip kast sistemine göre diğerlerini kendi haline bırakıyor.