BIST 8.885
DOLAR 34,33
EURO 37,24
ALTIN 3.018,36
GÜNCEL

Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kararları

Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kararları 6 Nisan 2013 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır.

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, Ürdün vatandaşı olduğu sırada yabancı uyruklu öğrenci statüsünde iken tıpta uzmanlık belgesi almaya hak kazandığını, daha sonra ise Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına kabul edildiğini, bunun üzerine devlet hizmeti yükümlülüğüne tabi tutulduğunu ve bu kapsamda tıpta uzmanlık belgesinin elinden alındığını, idarenin bu işlemine karşı tükettiği yargısal yollardan sonuç alamadığını, hukuka aykırı olarak alınan kararlar sonucu anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 26/09/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesine bizzat yapılmış; belirlenen eksikliklerin tamamlanmasının ardından başvuru dilekçesi ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı belirlenmiştir.

Başvuru Numarası Karar Tarihi

3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 25/12/2012 tarihinde başvurunun karara bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR A. Olaylar

4. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, Ürdün vatandaşı olduğu sırada yabancı uyruklu öğrenci statüsünde 14/7/1996 tarihinde Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun olmuş, 1/6/2006 tarihinde İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Bölümünde uzmanlık eğitimini tamamlayarak tıpta uzmanlık belgesi almaya hak kazanmış ve uzmanlık belgesinin tescili yabancı uyruklu olarak 28/8/2006 tarihinde yapılmıştır.

6. Başvurucu, 7/6/2006 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçmesi nedeniyle 13/9/2007 tarihinde idareye başvurarak, uzmanlık belgesinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak tescilini talep etmiş, bunun üzerine 14/9/2007 tarihinde uzmanlık belgesinin tescili yeni hukuki durumuna göre yapılmıştır.

7. Başvurucu, 16. Dönem Devlet Hizmeti Yükümlülüğü Kurasına tabi tutularak, 16/11/2007 tarihinde çekilen kura ile Mardin Kızıltepe Devlet Hastanesine atanmıştır. Bunun üzerine başvurucu 22/11/2007 tarihinde idareye başvurarak uzmanlık belgesinin verilmesini talep etmiş, ancak bu talebi 7/6/2006 tarihi itibariyle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğu ve 1/6/2006 tarihinde uzmanlığa hak kazandığı ve kendi talebi doğrultusunda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak diploma tescil işlemlerinin yapıldığı, bu nedenle devlet hizmeti yükümlülüğüne tabi olduğu gerekçesiyle talebi reddedilmiştir.

8. Başvurucu, başvurusunun idarece reddedilmesi işleminin iptaline karar verilmesi istemiyle Ankara 11. İdare Mahkemesinde dava açmış, yapılan yargılama sonucunda anılan Mahkemenin 31/10/2008 tarih ve E.2008/336, K.2008/2235 sayılı kararı ile işlem hukuka uygun bulunarak dava reddedilmiştir.

9. Bu karara karşı başvurucu temyiz yoluna başvurmuş, Danıştay Beşinci Dairesinin 13/12/2011 tarih ve E.2009/2392, K.2011/7344 sayılı kararıyla temyiz isteminin reddine ve anılan kararın onanmasına karar verilmiştir.

10. Başvurucu, Danıştay Beşinci Dairesinin onama kararma karşı karar düzeltme isteminde bulunmuş, akabinde 26/9/2012 tarihli dilekçe ile karar düzeltme talebinden feragat etmiştir.

B. İlgili Hukuk

11. 6/1/1982 tarih ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2, 46 ve 54. maddeleri, 7/5/1987 tarih ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu'nun ek 3. maddesi ile geçici 6. maddesi.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

12. Mahkemenin 26/3/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 26/9/2012 tarih ve 2012/26 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği görüşüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

13. Başvurucu, Ürdün vatandaşı olduğu sırada yabancı uyruklu öğrenci statüsü ile Türkiye'de tıp fakültesinden mezun olduğunu, yine bu statüde uzmanlık eğitimini tamamlayarak 1/6/2006 tarihinde iç hastalıkları uzmanlığına hak kazandığını, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına ise yabancı uyruklu olarak uzmanlığa hak kazandığı tarihten sonra 7/6/2006 tarihinde kabul edildiğini, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına uzmanlığa hak kazandığı tarihten sonra kabul edilmesi nedeniyle devlet hizmeti yükümlüsü olmadığını, buna rağmen mevzuatın yanlış yorumlanarak devlet hizmeti yükümlülüğüne tabi tutulduğunu ve bu kapsamda tıpta uzmanlık belgesinin elinden alındığını, idarenin bu işlemine karşı tükettiği yargısal yollardan sonuç alamadığını, hukuka aykırı olarak alınan kararlar sonucu çalışma hürriyetinin ve seyahat hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

14. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır. "

15. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"(2) İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

16. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır.

17. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltil memesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir.

18. İdari işlemler, idarenin kamu gücünü kullanarak tesis ettiği, tek yanlı irade açıklaması ile hukuksal sonuç doğuran işlemlerdir. 2577 sayılı Kanun'da ilgililerin haklarını ihlal eden bir idari işlem veya eylem dolayısıyla Danıştay'a, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilecekleri, mahkemelerce verilen nihai kararların Danıştay'da temyiz edilebileceği, temyiz talebi üzerine verilen Danıştay kararlarına karşı bir defaya mahsus olmak üzere kararın düzeltilmesi yoluna başvurulabileceği düzenlenmiştir.

19. Bu çerçevede, idari işlemlerden kaynaklanan hak ihlallerinin giderilmesi için öncelikle idari yargıda dava açılması gerektiği, olağan kanun yolları tüketildikten sonra hak ihlali hâlâ devam ediyorsa ancak bu takdirde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulabileceği açıktır.

20. Başvuru konusu olayda başvurucu, devlet hizmeti yükümlülüğüne tabi tutulmasına ilişkin işlemin iptaline karar verilmesi istemiyle Ankara 11. İdare Mahkemesinde dava açmış ve dava anılan Mahkemenin 31/10/2008 tarih ve E.2008/336,

K.2008/2235 sayılı kararı ile reddedilmiştir. Bu karara karşı Danıştay nezdinde temyiz talebinde bulunulmuş, Danıştay Beşinci Dairesinin 13/12/2011 tarih ve E.2009/2392, K.2011/7344 sayılı kararıyla temyiz isteminin reddine ve anılan kararın onanmasına karar verilmiştir. Başvurucu, Danıştay Beşinci Dairesinin onama kararına karşı karar düzeltme isteminde bulunmuş, ancak 26/9/2012 tarihli dilekçesi ile karar düzeltme talebinden feragat etmiştir.

21. Bir kanun yoluna başvurulmuş olması tek başma bu yolun tüketildiği anlamına gelmez. Bir kanun yolunun tüketildiğinden söz edilebilmesi için öncelikle yapılan başvurunun sonucunun beklenmesi ve inceleme süresince öngörülmüş olan yöntem, biçim, süre ve diğer koşullara uygun hareket edilmesi gerekir. Başvurucunun, etkili ve sonuç almaya yeterli görerek başvurduğu bir kanun yolunun sonucunu beklemeksizin, karar düzeltme talebinden feragat etmek suretiyle bu süreci kendi iradesiyle sona erdirdiği ve böylece olağan kanun yollarını usulüne uygun bir şekilde tüketmeden bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.

22. Açıklanan nedenlerle, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "başvuru yollarının tüketilmemesi" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

^ Başvurunun, "başvuru yollarının tüketilmemesi" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 26/3/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.


I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, 2/7/2012 tarih ve 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan "basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle'''' ibaresi nedeniyle, mahkum olduğu resmi belgede sahtecilik suçuna ilişkin cezasının infazının ertelenmesi imkânından yararlandırılmadığını, bu durumun anayasal haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 15/10/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 25/12/2012 tarihinde başvurunun karara bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

4. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 30/10/2008 tarih ve E. 1999/478, K.2008/287 sayılı kararı ile resmi belgede sahtecilik suçundan 2 yıl 11 ay hapis cezasıyla cezalandırılmış ve karar Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 8/2/2012 tarih ve E.2010/1256, K.2012/1164 sayılı kararı ile onanarak aynı tarihte kesinleşmiştir.

6. Başvurucunun talebi üzerine İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca, hükmolunan cezanın infazının 10/10/2012 tarihine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

7. Başvurucu, mahkûm olduğu suçun 6352 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemenin kapsamında bulunmaması nedeniyle sağlanan "hükmün infazının ertelenmesi" hakkından yararlanamadığını, hükmolunan cezanın infazının durdurulması gerektiğini belirterek 25/9/2012 tarihinde İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesine başvurmuştur. Ayrıca başvurucu anılan Mahkeme önünde Kanun'un geçici 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan "basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle'''' ibaresinin Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu iddiasında bulunmuştur.

8. İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucunun Anayasa'ya aykırılık iddiasını ciddi bulmamış ve cezanın infazının ertelenmesi talebini de yerinde görmeyerek 26/9/2012 tarihinde reddetmiştir.

9. Anılan karara yapılan itiraz da İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesince 4/10/2012 tarihinde reddedilmiş ve karar aynı tarihte kesinleşmiştir. Bu karar ise başvurucu vekiline 12/10/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.

B. İlgili Hukuk

10. 6352 sayılı Kanun'un "Dava ve cezaların ertelenmesi" kenar başlıklı geçici 1. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı;

a) Soruşturma evresinde, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesindeki şartlar aranmaksızın kamu davasının açılmasının ertelenmesine,

b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine,

c) Kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükmünün infazının ertelenmesine,

karar verilir."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

11. Mahkemenin 26/3/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 15/10/2012 tarih ve 2012/237 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

12. Başvurucu, resmi belgede sahtecilik suçundan mahkûm olduğunu, 6352 sayılı Kanun ile getirilen cezanın infazının ertelenmesine ilişkin hükmün bu suçu kapsamaması nedeniyle öngörülen düzenlemeden yararlanamadığını, anılan Kanun'un geçici 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan "basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle" ibaresinin itiraz yolu ile iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması ve hakkındaki ilamın infazının durdurulması yönündeki talebinin reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini belirterek, söz konusu ibarenin Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğunu ileri sürmüş ve kuralın iptali talebinde bulunmuştur.

13. Anayasa'mn 148. maddesinin üçüncü ve 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca, Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa însan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden kişilere Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanınmıştır.

14. 6216 sayılı Kanun'un, "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir. "

15. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

"Yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemler aleyhine doğrudan bireysel başvuru yapılamayacağı gibi Anayasa Mahkemesi kararları ile Anayasanın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemler de bireysel başvurunun konusu olamaz. "

16. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi" kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mahkeme, ...açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."

17. Bireysel başvuru yolu, bireylerin maruz kaldığı temel hak ihlallerinin tespit edildiği ve tespit edilen ihlalin ortadan kaldırılması için etkin araçları içeren anayasal bir güvencedir. Ancak Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu, kamusal bir düzenlemenin soyut biçimde Anayasa'ya aykırılığının ileri sürülmesini sağlayan bir yol olarak düzenlenmemiştir.

18. Bir yasama işleminin, temel hak ve özgürlüğün ihlaline neden olması durumunda, bireysel başvuru yoluyla doğrudan yasama işlemine değil ancak yasama işleminin uygulanması mahiyetindeki işlem, eylem ve ihmallere karşı başvuru yapılabilecektir. Bu şekilde bireysel başvuru yolunun kullanılabilmesi için söz konusu işlem, eylem ve ihmallere karşı başvurulabilecek kanun yollarının da tüketilmiş olması gerekir.

19. Başvuru konusu olayda başvurucu açıkça kapsamı içinde olmadığı bir kanun hükmünün kendisine uygulanmasını sağlamak amacıyla derece mahkemelerine başvuru yapmış ve bu başvurusu sırasında da Anayasa'ya aykırılık iddiasında bulunmuştur. Bu yöndeki talepleri reddedilen başvurucu, böylece kanun yollarını tükettiğini belirterek Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucu, dilekçesinde yasama organının basın yoluyla işlenen suçlarda cezanın infazının ertelenmesini öngörürken kendi durumu için ertelenme imkânının getirilmemesinin, anayasal haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Bu hususlar dikkate alındığında başvurucunun asıl amacının işlediği suçu kapsamına almayan kanun hükmünün kendisine uygulanmasını ve bu yolla infazın ertelenmesi kuralından yararlanmak istediği anlaşılmaktadır.

20. Dolayısıyla başvuru dilekçesinde, 6352 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan "basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle" ibaresinin Anayasa'mn 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptali gerektiği iddia edilmiştir. Ancak bireysel başvuru kapsamında, bir yasama işleminin doğrudan ve soyut olarak Anayasa'ya aykırı olduğu iddiasıyla iptali için Anayasa Mahkemesine başvuru yapılamaz.

21. Diğer taraftan başvurucu yerel mahkemece anılan kanun hükmünün itiraz yolu ile iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması ve hakkındaki ilamın infazının durdurulması yönündeki talebinin reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

22. Bir anayasal hakkın ihlali iddiası içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve Kanun tarafından Mahkemenin yetkisi kapsamı dışında bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır. Bu çerçevede, kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olmadığına yönelik şikâyetler bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz ve derece mahkemelerinin delilleri takdirinde ve hukuku yorumlamasında açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz.

23. Başvuru konusu olayda başvurucunun talepleri hakkında karar veren mahkemenin hukuku yorumlamasında ve delilleri takdirinde keyfilik bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmı açıkça dayanaktan yoksundur.

24. Açıklanan nedenlerle, başvurunun doğrudan ve soyut olarak yasama işlemlerinin iptali talebini içeren bölümünün "konu bakımından yetkisizlik" ve adil yargılanmadığı iddialarına ilişkin bölümünün ise "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedenleriyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Başvurunun,

1. Doğrudan ve soyut olarak yasama işlemlerinin iptali talebini içeren bölümünün ''konu bakımından yetkisizlik ",

2. Adil yargılanmadığı iddialarına ilişkin bölümünün "açıkça dayanaktan yoksun

olması",

nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 26/3/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.


I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucunun tutuklama müzekkeresinde yer aldığı biçimiyle Türkiye Cumhuriyetini cebren devirmek, hükümetin görevlerini kısmen veya tamamen engellemek, engellemeye teşebbüs etmek, darbeye teşebbüs etmek suçlarından dolayı, 21/4/2012 tarihinde Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi Hâkimliği tarafından tutuklandığı, soruşturma devam ederken tahliye talebinde bulunduğu, talebinin reddedilmesi üzerine bu karara karşı yaptığı itirazın da reddedildiği, 6 aydır tutuklu olması sebebiyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği ileri sürülmüştür.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 17/10/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 22/3/2013 tarihinde başvurunun karara bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

4. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen 2011/206 sayılı soruşturma kapsamında Türkiye Cumhuriyetini cebren devirmek, hükümetin görevlerini kısmen veya tamamen engellemek, engellemeye teşebbüs etmek, darbeye teşebbüs etmek suçlarından dolayı, 21/4/2012 tarihinde Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi Hâkimliği tarafından tutuklanmıştır.

6. Başvurucunun Ankara Terörle Mücadele Kanunu'nun (TMK) 10. Maddesi île Görevli 1 NoTu Hâkimliğine yaptığı tahliye talebine ilişkin müracaatı, 7/9/2012 tarih ve 2012/81 Değişik İş sayılı karar ile reddedilmiştir.

7. Başvurucu, 18/9/2012 tarihli dilekçe ile bu karara itiraz ederek bihakkın tahliyesini veya adli kontrol altına alınmak suretiyle serbest bırakılmasını talep etmiştir.

8. Ankara TMK'nın 10. Maddesi İle Görevli 2 No'lu Hâkimliği 20/9/2012 tarih ve 2012/84 Değişik İş sayılı kararı ile başvurucunun itirazının reddine kesin olarak karar vermiştir.

9. Dosyadaki bilgilere göre, başvurucu halen tutuklu bulunmaktadır ve başvuru tarihinde soruşturma derdesttir.

B. İlgili Hukuk

10. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 108. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile 267,268 ve 271. maddeleri.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

11. Mahkemenin 26/3/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 17/10/2012 tarih ve 2012/260 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

12. Başvurucu, 5271 sayılı Kanun'un 101. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tutuklamaya veya tutukluluğun devamına karar verilirken kararda kuvvetli suç şüphesini, tutuklama nedenlerinin varlığını ve tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu gösteren delillerin somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilmesi gerekirken Mahkemenin tüm şüpheliler için dayandığı gerekçenin ortak olduğunu, kaçma şüphesi ve delilleri karartma ihtimali bulunmadığı hâlde kaçma şüphesi ve delilleri karartma ihtimali gerekçe gösterilerek tutukluluk hâlinin devamına karar verildiğini, aynı gerekçelerle 6 aydır tutuklu olduğunu belirterek Anayasa'mn 19. maddesinde tanımlanan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

13. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler,"

14. Anılan hüküm uyarınca Anayasa Mahkemesinin yetkisinin zaman bakımından başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup, Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir. Bu açık düzenlemeler karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir.

15. Öte yandan, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurularda zaman bakımından yetkisi için kesin bir tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin geriye yürür şekilde uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin bir gereğidir (B. No: 2012/51, § 18,25/12/2012).

16. Başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında yürütülen soruşturma tutuklu olarak devam ederken, başvurucunun tahliye talebi Ankara TMK 10. Maddesi İle Görevli 1 No'lu Hâkimliğince, 7/9/2012 tarih ve 2012/81 Değişik İş sayılı karar ile reddedilmiştir. Başvurucu tarafından bu karara karşı yapılan itiraz ise Ankara TMK'nın 10. Maddesi İle Görevli 2 No'lu Hâkimliğince 20/9/2012 tarih ve 2012/84 Değişik İş sayılı karar ile reddedilmiştir. Başvurucunun tutukluluğu hakkında verilen karar, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurulara ilişkin zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten önce kesinleşmiştir.

17. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu tutukluluğa itirazın reddine ilişkin kararın 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşmiş olduğu anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "zaman bakımından yetkisizlik" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

w Başvurunun, "zaman bakımından yetkisizlik" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 26/3/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.


I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucular, tapuda iştirak (elbirliği) hâlinde maliki oldukları arsanın 1994 yılında yapılan kadastro çalışması ile başkası adma kayıt ve tescil edilmesi üzerine tescilin iptali istemiyle açtıkları davada verilen ret kararı nedeniyle hak arama hürriyeti ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular, 23/10/2012 tarihinde Konya 4. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçeler ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 25/12/2012 tarihinde birinci başvurunun. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 20/2/2013 tarihinde ikinci başvurunun, karara bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemelerinin Bölüm tarafından yapılmasına ve dosyaların Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4.26/3/2013 tarihinde, 2012/404 bireysel başvuru numaralı dosyanın, aynı konuya ilişkin olmaları nedeniyle 2012/403 numaralı bireysel başvuru İle birleştirilmesine, incelemenin 2012/403 numaralı bireysel başvuru üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.

A. Olaylar

5. Başvuru dilekçelerindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucular, tapuda iştirak (elbirliği) hâlinde maliki oldukları arsanın tamamının 1994 yılında yapılan kadastro çalışması ile başkası adına kayıt ve tescil edildiğini 2008 yılında öğrenmişlerdir.

7. Başvurucular, idarenin ağır kusuru sonucu oluştuğu ileri sürülen işlemin düzeltilmesi amacıyla 18/3/2008 tarihinde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne başvurmuş ancak, başvuru 10 yıllık hak düşürücü dava açma süresinin geçtiği gerekçesiyle 22/5/2008 tarihinde reddedilmiştir.

8. Başvurucuların, bahsedilen arsanın kendileri adına tescili talebiyle açtığı dava ise 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı gerekçesiyle Marmara Asliye Hukuk Mahkemesinin 23/12/2010 tarih ve E.2008/53, K.2010/94 sayılı kararıyla reddedilmiştir.

9. Başvurucuların temyiz talebi ise Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 2/4/2012 tarih ve E.2011/6032, K.2012/3010 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Karar başvuruculara 27/9/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucular, bu karara karşı 5/10/2012 tarihinde karar düzeltme talebinde bulunmuştur. Karar düzeltme talebi, başvuru tarihinde Yargıtay 16. Hukuk Dairesinde derdesttir.

B. İlgili Hukuk

10. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesinin (1) ve (II) numaralı fıkraları şöyledir:

(1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete 'de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

11. 18/6/1927 tarih ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesinin (I) numaralı fıkrası, şöyledir:

"Yargıtay kararlarına karşı tefhim veya tebliğden itibaren 15 gün içinde aşağıdaki sebeplerden dolayı karar düzeltilmesi istenebilir:

1 - (Değişik alt bent: 16/07/1981 - 2494/31 md.) Temyiz dilekçesi ve kanuni süresi içinde verilmiş olması şartiyle karşı tarafın cevap dilekçesinde ileri sürülüp hükme etkisi olan itirazların kısmen veya tamamen cevapsız bırakılmış olması,

2 - Yargıtay kararında birbirine aykırı fıkralar bulunması,

3 - Yargıtay incelemesi sırasında hükmün esasını etkileyen belgelerde bir hile veya sahteliğin ortaya çıkması.

4 - Yargıtay kararının usul ve kanuna aykırı bulunması," IV. İNCELEME VE GEREKÇE

12. Mahkemenin 26/3/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 23/10/2012 tarih ve 2012/403 ve 23/10/2012 tarih ve 2012/404 numaralı bireysel başvurulan birlikte incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

13. Başvurucular, tapuda maliki oldukları arsanın 1994 yılında yapılan kadastro çalışması ile başkası adına kayıt ve tescil edildiğini ve yurtdışında meskûn olduklarından bu durumu 2008 yılında öğrenebildiklerini, haksız tescil ile mülkiyet ediniminin yok hükmünde olması gerektiğini, aynı kadastro işlemi için 2003 yılında açılan bir davanın hak düşürücü süreyi kesmesi gerektiğini, özel şahısların mülkiyetlerinin korunmasının devletin yükümlülüğünde olduğunu belirterek, maliki oldukları arsanın başkası adına tescilinin hak arama özgürlüğünü ve mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüşlerdir.

B. Değerlendirme

14. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması

şarttır."

15. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

16. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır.

17. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir.

18. 6100 sayılı Kanun'un geçici 3. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bölge adliye mahkemelerinin Resmî Gazete'de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanun'un temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunmaktadır.

19. Hukuk davalarında 1086 sayılı Kanun'un 440. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Yargıtay kararlarına karşı tefhim veya tebliğden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yoluna başvurulabilmektedir. Bu yola başvurulması hâlinde karar düzeltme talebine ilişkin bir karar verilinceye kadar mahkeme kararının kesinleşmesi ve başvuru yollarının tüketilmesi söz konusu değildir. Bu durumda karar düzeltme talebine ilişkin bir karar verilmeden hukuk yollarının tüketildiği söylenemez.

20. Bu çerçevede, hukuk davalarında karar düzeltme yoluna başvurulmuş ise Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için, öncelikle bu talebe ilişkin kararın beklenerek bu yolun tüketilmesi gerektiği açıktır. Başvuru konusu olayda, başvurucuların karar düzeltme talebi hakkında henüz karar verilmediğinden olağan kanun yolları tüketilmemiş sayılmaktadır.

21. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu işleme karşı kanunda öngörülmüş yargısal başvuru yollarının tamamı tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvuruların diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "başvuru yollarının tüketilmemiş olmasf nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Başvuruların^ "başvuru yollarının tüketilmemiş olması" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde bırakılmasına, 26/3/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.


I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, yetkili amirin kararıyla hakkında herhangi bir mahkeme kararı bulunmaksızın oda hapsi cezası verilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 2/11/2012 tarihinde Silivri 2. Asliye Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 22/3/2013 tarihinde başvurunun karara bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

4. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, Silivri Cezaevi Jandarma Tabur Komutanlığında astsubay jandarma başçavuş olarak görev yapmaktadır.

6. Başvurucu, Pülümür İlçe Jandarma Komutanlığı emrinde jandarma kıdemli üstçavuş olarak görev yaptığı sırada "daha önceden mesaiye katılması konusunda emir verilmesine rağmen 22/11/2008 tarihinde mesaiye katılmadığı" gerekçesiyle 22/11/2008 tarihinde 22/5/1930 tarih ve 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun 171. maddesi uyarınca disiplin amiri tarafından Uç gün oda hapsi cezası ile tecziye edilmiştir.

7. Oda hapsi cezası başvurucuya 22/11/2008 tarihinde tebliğ edilmiş ve ceza 22/11/2008 ila 25/11/2008 tarihleri arasında infaz edilmiştir.

8. Başvurucu, oda hapsi cezasının kaldırılması amacıyla 25/9/2012 tarihinde görev yapmakta olduğu Silivri Cezaevi Jandarma Tabur Komutanlığına şikâyet başvurusunda bulunmuştur.

9. Anılan başvuru, Silivri Cezaevi Jandarma Tabur Komutanlığının 5/10/2012 tarih ve 7314 sayılı işlemiyle evvelce tesis edilen cezaların kaldırılmasında Silivri Cezaevi Jandarma Tabur Komutanının yetkili olmadığı, kararın verileceği zamanda cezayı vermiş olan amirin bir derece üstü olan disiplin amirinin yetkili olduğu ve disiplin cezalarından şikâyetin de söz konusu amire doğrudan doğruya yapılması gerektiği belirtilerek reddedilmiştir.

B. İlgili Hukuk

10. 22/5/1930 tarih ve 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun, 16/2/2013 tarih ve 28561 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu'nun 45. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (c) bendi ile yürürlükten kaldırılmakla birlikte başvuruya konu oda hapsi cezasının verildiği tarihte yürürlükte bulunan "Disiplin âmirlerinin ceza salâhiyeti" başlıklı 171. maddesi şöyledir:

"Disiplin amirlerinin ceza vermek salâhiyetleri merbut cetvelde gösterilmiştir. "

11. 1632 sayılı Kanun'un 6413 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (c) bendi ile mülga olmakla birlikte başvuruya konu oda hapsi cezasının verildiği ve uygulandığı tarihte yürürlükte bulunan "Cezanın kat'deşmesi" başlıklı 181. maddesi şöyledir:

"Bir disiplin cezası resmi surette mahkuma tebliğ edildiği vakit kat'ileşir. Ve bu cezayı veren tarafından kaldırılamaz ve değiştirilemez. Bu cezanın kaldırılması veya değiştirilmesi ancak şikayet yoluyla veya ceza veren âmirin mahkum lehine yapacağı müracaat üzerine veyahut ajfı âli ile kabildir. "

12. Aynı Kanun'un yine 6413 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (c) bendi ile mülga "Şikâyet" başlıklı 188. maddesi ise şöyledir:

"1. - Bir disiplin cezasından şikâyet, cezalı tarafından veya kendisinin mafevkleri tarafından doğrudan doğruya yapılır.

2 - Cezalı tarafından yapılacak şikâyet ancak tebliğinden bir gece sonra yapılabilir.

3 - Şikâyet cezanın infazım geri bırakmaz.

4 - Disiplin cezaları hakkında cezalı tarafından yapılacak şikâyet üzerine karar vermeğe salâhiyetti âmir, bu kararın verileceği zamanda cezayı vermiş olan âmirin bir derece mafevki olan disiplin amiridir.

5 - Şikâyetler hemen tetkik edilerek bir karara bağlanır."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

13. Mahkemenin 26/3/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 2/11/2012 tarih ve 2012/595 numaralı başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

14. Başvurucu, hakkında hiçbir mahkeme kararı bulunmaksızın yetkili amirin kararıyla özgürlüğünden alıkonulduğunu, savunmasının da sembolik olarak istendiğini, cezayı aldığı tarihlerdeki ortam gereği olası şikâyet halinde daha ağır yaptırımlarla karşılaşmasının kuvvetle muhtemel olduğunu, bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkını öğrendiği zaman görev yaptığı yerdeki yetkili amire itirazda bulunduğunu, ilgili kanunda da şikâyet için süre şartı bulunmadığını belirterek Anayasa'mn 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

15. 6216 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. "

16. 6216 sayılı Kanun'un yukarıda yer verilen hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup, Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir.

17. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi için kesin tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin geriye yürür şekilde uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin bir gereğidir (B. No: 2012/51, § 18, 25/12/2012).

18. Öte yandan, 1632 sayılı Kanun'un başvuruya konu oda hapsi cezasının verildiği ve uygulandığı tarihte yürürlükte olan mülga 181. maddesi gereğince anılan Kanun kapsamında verilen disiplin cezalarının, cezalıya tebliğ edildiği tarihte kesinleşeceği hususunda duraksamaya yer bulunmamaktadır.

19. Başvuru konusu olayda başvurucu 22/11/2008 tarihinde 1632 sayılı Kanun'un 171. maddesi uyarınca disiplin amiri tarafından üç gün oda hapsi cezası ile cezalandırılmış ve bu ceza kendisine aynı gün tebliğ edilmiştir. 1632 sayılı Kanun'un mülga 181. maddesinin açık hükmü uyarınca başvuruya konu oda hapsi cezası, başvurucuya tebliğ edildiği 22/11/2008 tarihinde ve dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurulara ilişkin zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten önce kesinleşmiştir.

20. Başvurucu, hakkında verilen oda hapsi cezasına karşı Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi başladıktan sonraki tarih olan 25/9/2012 tarihinde şikâyet yoluna başvurmuş ise de şikâyetin verilen cezanın kesinleşmesi üzerinde herhangi bir etkisi bulunmamaktadır.

21. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu işlemin 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşmiş olduğu anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "zaman bakımından yetkisizlik" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Başvurunun, "zaman bakımından yetkisizlik" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 26/3/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.


I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, iftira suçundan yargılandığı İstanbul 31. Asliye Ceza Mahkemesinde yapmış olduğu hâkimin reddi ve mahkemenin görevsizliğine ilişkin taleplerinin anılan Mahkeme ve üst mahkemece reddedilmesi nedeniyle anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 9/11/2012 tarihinde İstanbul 31. Asliye Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 25/12/2012 tarihinde başvurunun karara bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR A. Olaylar

4. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, İstanbul 31. Asliye Ceza Mahkemesinin E.2010/506 sayılı dosyasında iftira suçundan yargılanmaktadır.

6. Davaya bakan Hâkim, görülmekte olan davadan dolayı başvurucu tarafından aleyhinde yapılan şikayetin Adalet Bakanlığınca işleme konulmamasına rağmen başvurucunun bu işlem aleyhine idari yargı yoluna başvurmuş olması nedeniyle mağdur olduğu düşüncesi ile 22/12/2011 tarihli duruşmada "davadan çekinme" kararı almıştır.

7. İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesince, Hâkimin çekinme talebi yerinde görülmeyerek 27/12/2011 tarihinde reddedilmiştir.

8. Başvurucunun anılan karara karşı kanun yararına bozma yoluna gidilmesine yönelik 22/3/2012 tarihli talebi, Adalet Bakanlığınca "sorunun yargısal yollardan çözülebileceği" gerekçesiyle 18/5/2012 tarihinde reddedilmiştir. Ayrıca başvurucu, 26/3/2012 tarihli dilekçesi ile hâkimin reddi talebinde bulunmuş olup, bu talebi davayı gören Mahkemece 29/3/2012 tarihinde ve itirazı inceleyen İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesince de 17/5/2012 tarihinde reddedilmiştir.

9. Başvurucu, 17/9/2012 havale tarihli dilekçesi ile bir kez daha hâkimin davadan çekinmesi ve yargılamasının da Ağır Ceza Mahkemesinde yapılması gerektiği yönünde talepte bulunmuştur. Bu talebi de Mahkemece 18/9/2012 tarihli duruşmada "daha önceden hâkimin reddi konusunda karar verilmiş olduğu, ayrıca iftira suçlarını yargılama görevinin Asliye Ceza Mahkemesine ait bulunduğu " gerekçesi ile reddedilmiştir.

10. Anılan karara başvurucunun yaptığı itiraz da İstanbul 19. Ağır Ceza Mahkemesince 3/10/2012 tarihinde reddedilmiş ve karar aynı tarihte kesinleşmiştir. Bu karar, başvurucuya 1/11/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.

B. İlgili Hukuk

11. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Re^sen görev kararı ve görevde uyuşmazlık" kenar başlıklı 4. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Davaya bakan mahkeme, görevli olup olmadığına kovuşturma evresinin her aşamasında re'sen karar verebilir. "

12. 5271 sayılı Kanun'un "Ret istemi üzerine verilecek kararlar ve başvurulacak kanun yollan" kenar başlıklı 28. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Ret isteminin kabulüne ilişkin kararlar kesindir; kabul edilmemesine ilişkin kararlara karşı itiraz yoluna gidilebilir. İtiraz üzerine verilen ret kararı hükümle birlikte incelenir."

13. 23/3/2005 tarih ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan 4/4/1929 tarih ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun "Kanuna muhalefet halleri" kenar başlıklı 308. maddesinin birinci fıkrası ile (3) ve (4) numaralı bentleri şöyledir:

"Aşağıda yazılı hallerde kanuna mutlaka muhalefet edilmiş sayılır.

3 - Makbul şüpheden dolayı hakkında ret talebi vaki olupta bu talep kabul olunduğu halde hakimin hükme iştirak etmesi yahut bu talebin kanuna mugayir olarak reddolunması suretiyle hakimin hükme iştirak ettirilmesi,

4 - Mahkemenin kanuna muhalif olarak davaya bakmağa kendini vazifeli veya salahiyetli görmesi"

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

14. Mahkemenin 26/3/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 9/11/2012 tarih ve 2012/670 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

15. Başvurucu, başvuru tarihinde iftira suçundan İstanbul 31. Asliye Ceza Mahkemesinde yargılanmakta olduğunu, bu davanın Ağır Ceza Mahkemesinde görülmesi gerektiğini, ayrıca davadan çekinme gereği duyan Hâkimin tarafsızlığını yitirdiğini, üst mahkemece dosyaya bakmaya zorlanmasının adil yargılanma hakkını İhlal ettiğini ileri sürmüştür.

16. Anayasa'nm 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması

şarttır."

17.30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir. "

18. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Dolayısıyla, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır.

19. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir.

20. Başvuru konusu olayda başvurucunun yargılandığı dava hâlen kovuşturma aşamasında olup hüküm verilmemiştir. Başvuruya konu edilen hâkimin reddi ve mahkemenin görevsizliği talebine ilişkin ilk derece ve itirazı inceleyen mahkemeler tarafından verilen kararlar 5271 sayılı Kanun'un anılan hükümleri uyarınca ara karar niteliğinde olup, bu kararların hükümle birlikte temyiz kanun yolunda incelenmesi mümkündür.

21. Açıklanan nedenlerle, ihlal iddiasına konu kararlar için öngörülmüş olan kanun yollarının tamamı tüketilmeden bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşıldığından, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "başvuru yollarının tüketilmemiş olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Başvurunun,^ "başvuru yollarının tüketilmemiş olması" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 26/3/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.


I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, taksirle yaralama isnadıyla yargılandığı davada Küçükçekmece 3. Sulh Ceza Mahkemesince verilen adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet kararının kesin olması nedeniyle hak arama hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 19/11/2012 tarihinde Küçükçekmece 3. Sulh Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, başvurunun karara bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

4. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. 25/1/201 i günü başvurucunun sevk ve idaresindeki araçla başka bir aracın karıştığı trafik kazası nedeniyle, diğer araç sürücüsü kemik kırılmasına neden olacak şekilde yaralanmıştır.

6. Başvurucu hakkında, taksirle yaralama suçundan Küçükçekmece 3. Sulh Ceza Mahkemesine 24/2/2011 tarih ve 2011/4227 sayılı iddianameyle kamu davası açılmıştır.

7. Başvurucu, Küçükçekmece 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 19/10/2012 tarih ve E.2011/700, K.2012/2456 sayılı kararıyla, 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kaııunu'nun 89. maddesinin (1) numaralı fıkrası ve (2) numaralı fıkrasının (b) bendi uyarınca 2.240 TL adli para cezasına kesin olarak mahkûm edilmiştir.

B. İlgili Hukuk

8. 5237 sayılı Kanun "un 89. maddesinin (1) numaralı fıkrası ve (2) numaralı fıkrasının (b) bendi şöyledir:

"(1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;

h) Vücudunda kemik kırılmasına,

Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır. "

9. 23/3/2005 tarih ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 31/3/2011 tarih ve 6217 sayılı Kanun ile eklenen geçici 2. maddesi şöyledir:

" Bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamaz. "

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

10. Mahkemenin 26/3/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 19/11/2012 tarih ve 2012/799 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

11. Başvurucu, hakkında verilen adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükmünün kesin olduğunu, bu hükme karşı kanun yoluna başvuramadığını, bunun hak arama özgürlüğünü sınırladığını, bir karara karşı itiraz hakkını da içeren savunma hakkının daraltılması sonucunu doğurduğunu, ceza adalet sisteminde "önemsiz sayılabilecek suçlar" kategorisi oluşturmanın hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığını belirterek, Anayasa'nın 36. ve 40. maddelerinde tanımlanan hak arama hürriyeti, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve bu ihlalin kaldırılmasını veya tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

B. Değerlendirme

12. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. "

13. Anayasa'nın 141. maddesinin son fıkrası şöyledir:

"Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir. "

14. Anayasa'nın 142. maddesi şöyledir:

"Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir."

15. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi'" kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mahkeme, ...açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir. "

16. Anayasa'mn 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir.

17. Anayasa'n m tüm maddeleri aynı etki ve değerde olup, aralarında bir üstünlük sıralaması bulunmadığından, uygulamada bunlardan birine öncelik tanımak olanaklı değildir. Bu nedenle, kimi zaman zorunlu olarak birlikte uygulanan iki Anayasa kuralından biri, diğerinin sınırını oluşturabilmektedir.

18. Hak arama özgürlüğü Anayasa'nrn 36. maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddede hak arama hürriyeti için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş ise de, Anayasa'nın, mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceğini öngören 142. ve davaların mümkün olan süratle sonuçlandırılmasını ifade eden 141. maddelerinin, hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır.

19. Anayasa'da, "mahkemelerin kuruluşunun, görev ve yetkilerinin, işleyişinin ve yargılama usullerinin''' kanunla düzenlenmesi öngörülmüştür. Buna göre, usul kanunlarının Anayasa'ya uygun olmak koşuluyla düzenlenmesi kanun koyucunun takdirine bırakılmıştır. Anayasa'da tüm mahkeme kararlarının temyiz edilebilmesi hakkını içeren bir kurala yer verilmemiştir.

20. Öte yandan, Avrupa însan Haklan Sözleşmesi'nin Türkiye tarafından imzalanan ancak henüz onaylanmayan Ek 7 nolu protokolünün "Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı"nı düzenleyen 2. maddesinde "az önemli suçlar''' yönünden bu hakka istisna getirilebileceği düzenlenmektedir,

21. Ceza adalet sistemi üzerinde sonuçları dikkate alındığında "az önemli suçlar" kategorisi içerisinde mütalaa edilmesi mümkün suçlar yönünden temyiz sınırı öngörülmesinin ve kanunda belirlenen sınırının, adalet duygusunu rencide edecek veya hukuk devleti kavramıyla bağdaşmayacak sonuçlara yol açacak boyutta bulunmaması nedeniyle anayasal haklan

Yorumlar
ÇOK OKUNANLAR