Asgari ücret tam bir komedi!
HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan, memurhaber.com'un sorularını yanıtladı. HAK-İŞ olarak Türkiye'de sendikal yaşama nasıl baktıklarını ve sendikal yaşama getirilen zorlukları bizimle paylaştı.
NESRİN YILMAZ/MEMURHABER.COM/ÖZEL- HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan, sendikaların geleceğini, işverenlerin ve işçilerin sendikaya bakışını memurhaber.com 'a değerlendirdi.
TÜRKİYE'NİN HAK ETMEDİĞİ BİR TABLO
Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu çıktı. daha önce nasıl işliyordu şimdi nasıl işliyor, size ve işçilere ne kadar faydalı olacak?
"Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasası özellikle 1980 darbesinin bize zorla dayattığı bir yasaydı. Örgütlenmenin önünde çok fazla engeller getiren işçilerin potansiyel tehdit olduğuna inanmış, sendikaları tehlike ve tehdit olarak gören bir zihniyetle oluşturulmuş bir yasaydı. O yasadan dolayı, Türkiye işçi hareketi ve Türk endüstri ilişkiler sistemi maalesef çok büyük bir zemin kaybetti. Türkiye her alanda ciddi bir büyüme, gelişme ve dönüşümü yakalarken, sendikal yaşamda tam tersi bir durumla karşılaştık. 1980 yıllarında toplam çalışan sigortalı işçi sayımız kayıtlı iki buçuk milyon, bunların yaklaşık 1,5 milyona yakını sendikalıydı. Yüzde 50'nin üzerinde bir sendikalaşma oranı vardı."
"En son 27 Ocak 2013'te istatistikler yayınlandı. Bu istatistiklerde ise toplam sigortalı çalışan sayısı 11 milyon, sendikaların üye sayısı ise 1 milyon. Yani yüzde 9.2. Hem işçi sayısı itibariyle hem nüfus, hem ekonomi olarak büyüyen, gelişen, bölgesinde bir güç iddiasında olan, dünyanın 16'ıncı, Avrupanın 6'ıncı büyük ekonomisi olan Türkiye'nin, sendikal hareketi yerlerde sürünüyor. Bu 9.2'lik oranın bir kısmı ise toplu sözleşme hakkından yararlanamayan işçilerden oluşuyor. Bizim tespitlerimize göre ortalama olarak, 100 işçinin 60-70 tanesi toplu sözleşmeden yararlanıyor. Böyle baktığınız zaman, rakamlar toplam sendikaların üye sayısı yüzde 9. Bunların da yüzde 5'i toplu sözleşmeden yararlanıyor. Bu tablo Türkiye'nin hak etmediği bir tablo. İşçilerin, sendikalaşmaya ilgi duymamasıyla açıklanamaz. Bu tablo, Türkiye'deki sendikal mevzuatın önemli bir ürünüdür. Eskiden sendikalara üye olmak zorlaştırılmış, noter şartı getirilmiş,ciddi şekilde bürokratik engeller konulmuş, ekonomik zorluklar getirilmiş, bu sıkıntıların sonucu olarak da maalesef işçiler sendikasız kalmıştır."
SENDİKALARI TEHDİT OLARAK GÖRÜYORLAR
İşverenlerin sendikalara sıcak bakmaması da sizi olumsuz etkiliyor tabii?
"İşverenler de sendikalar konusuna olumlu bakmıyorlar. Sendikaları bir kısım işveren ideolojik bir mücadele içinde olan, kavgacı, çatışmacı, iş yerlerini tahrip eden, işçilerini militarize etmeye çalışan ve gerçekten Türkiye ve işletmeler için tehdit olarak gördüklerini söyleyen bir kesim var. Yani Türkiye'deki işverenlerin büyük bir kısmı sendikaları tehdit olarak görüyor. Bir başka kesim ise sendikaların kendi güçlerini böleceğinden korkuyorlar. Ben bu iş yerinin sahibiyim, sendikalar buraya üye olamaz, ben işçilere nasıl davranmak istersem öyle davranırım, hangi ücreti vermek istersem onu veririm, sendikalar da kim diyerek tepki gösteriyorlar. İşçileri maraba gibi gören bir anlayış var. Bu anlayış bir çok işletmede hala devam ediyor. Hem işverenlerin bu bakış açıları hem de mevzuattan kaynaklanan engeller bizim bugün örgütlenmemizin önündeki en büyük sorunlar.
TOPLUMDAKİ ALGIMIZ YANLIŞ
Bir de kamuoyundaki sendika algısı var. Sendika başkanları bir nevi ağa gibi algılanıyor, bu algıyı hissediyor musunuz?"
"Bir başka kesimde kamuoyunun, doğrudan işveren olmasa bile, dışarıdan baktığı zaman sendikalara, ortada bir meşruiyet sorunu görüyor. Vatandaş Ahmet, büfeci Ali, sendikalara şu gözle bakıyor; "Bu sendikalar ne iş yapıyor, işçileri temsil etmiyor, bunlar ağa, patron, işçilerin paralarıyla keyif çatan, patronlar gibi yaşayan ama işçilerin haklarını korumayan bir güruh. Dolayısıyla ciddiye alınmayan, saygı gösterilmeyen ve toplumda da istihza ile bakılan bir yaklaşım var. Bir temsil probleminin getirdiği sorunlar bunlar."
İşçilerde de güven sorunu var, sendikalar bizi temsil edemiyor diyorlar, haklılar mı?
"Düşünebiliyor musunuz, 100 tane işçinin sadece 9'unun sendikalı olduğunu diğer 91 işçinin sendikasız olduğu bir toplumda onları kim temsil edecek. HAK-İŞ, TÜRK-İŞ, DİSK ve bağımsız sendikaların temsil ettiği işçi oranı yüzde 9. Diğer yüzde 91'i temsil edilmiyor. Onların gözünde sendikalar kendilerini temsil etmiyor, bu doğru. Üyemiz değil, sözleşmelerden yararlanamıyor, haklarıyla yeterince ilgilenilmiyor, sorunları çözülmüyor, bu durumda onların kafalarındaki sendika azınlıktır. Sadece üyelerin haklarını koruyan, kamuya çöreklenmiş, çalışmadan maaş alıyorlar gibi bir kanaat var. Bu tabloda maalesef Türkiye'de işçi sendikalarının içinde bulunduğu şartları özetliyor."
YETMEZ AMA EVET
Değişecek mi?
"Mevcut bu. Bunu aşmak için önemli bir adım attık. Mevzuat engelini aşmak için mevzuat değişti, yeni sendikalar ve toplu sözleşme yasası gerçekten, arzu ettiğimiz, bütünüyle bizim talep ettiğimiz, bütünüyle işçi hareketinin önünü açacak önemli bir düzenleme olacak. Ama yine de geçmiş yasadan ileri hükümleri var. O zaman biz var olan sorunların bir bölümünü bu yasayla aştık, aşamadıklarımız var. Böyle baktığımız zaman da yeni sendikalar yasasını en azından olumlu yönlerini desteklediğimizi ve bunların bizim geleceğimiz açısından önemli olduğunu söyleyebiliriz.
Yetmez ama evet mi diyorsunuz yani?
Evet. Hiç değilse bazı düzenlemeler bizim talep ettiğimiz şekilde gerçekleşti. Mevzuat açısından bir düzenleme yapıldı ama engeller hala devam ediyor, ama biz buna rağmen bu kısmi düzenlemeden yola çıkarak sendikal harekete yeni bir heyecan katmak, yeni bir dinamizm kazandırmak istiyoruz. Sendikal hareketi yeniden toplumun gündemine sokmak istiyoruz. Sendikayı, milyonlarca işçinin gündemine taşımak istiyoruz. Onun için bir hazırlığımız var Hak-İş olarak. Her iş koluna bir sendika kurma hedefimizi adım adım gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Bununla ilgili de yeni sendikalar yasasının bize verdiği imkanları kullanarak Türkiye'de sendikasız, toplu sözleşmeden yararlanamayan, sendikalara üye olmayan milyonlarca işçiyi sendikalarımıza katmaya çalışıyoruz. Heyecanımız, dinamizmimiz var, kendimize güveniyoruz, imkanlarımızı seferber ettik, bu hızla da çalışmalarımıza devem edeceğiz.
Çalışma Bakanlığı daha önce açıklanmayan iş kolu istatistiklerini açıkladı bunun bir faydası olacak mı?
"Maalesef bir çok sendikamız toplu sözleşmeyi yapabilecek sayıda üye bile bulamadılar. Yetki barajını aşamadılar, yüzde 1'i bile bulamayan sendikalarımız vardı. Dolayısıyla bu tablo hakikaten Türkiye'ye yakışmıyor. Bakanlığın yayınladığı istatistikler bize bunu gösteriyor. Türkiye'de sendikalı işçi sayısının çok düşük olması sebebiyle, yüzde 1 barajların bile yüksek olduğunu gösterir. Ki bu baraj daha önce yüzde 10'du, 1'e indi. Yüzde 1 barajını bile geçemeyen yaklaşık 48 sendika var. Bakanlığın açıkladığı istatistikler de gerçek fotoğrafı gösteriyor. "
ASGARİ ÜCRET BİR KOMEDİ
HAK-İŞ Asgari Ücret Tespit Komisyonunda yok ama sonuçta sizin temsil ettiğiniz işçiler için de kararlar alınıyor. Türkiye'deki asgari ücret politikasını nasıl buluyorsunuz?
"Asgari ücret tespit komisyonunun oluşumuyla ilgili bir düzenleme var ve bu düzenlemede en fazla işçi üyesi olan konfederasyon işçileri temsil ediyor. Şu anda en büyük konfederasyon TÜRK-İŞ olduğu için de işçileri o temsil ediyor. Bu düzenlemeden dolayı da diğer konfederasyonlar bu komisyonda yer alamıyorlar. Bizim istediğimiz şu, konfederasyonlar üye sayısı oranında temsil edilmeli. Katılımcı bir anlayışa gerek var. Bu anlayış olmadığı için bir tek konfederasyon işçileri temsil ediyor. Biz asgari ücret komisyonunun toplandığını basından duyuyoruz. Toplantıya giderken, TÜRK-İş ne hazırlık yapmış, asgari ücretle ilgili ne düşünüyor, talebi nedir, hangi kriterlerle oluşturulmuş, kimden görüş alınmış bunlardan haberimiz olmuyor. Bize de lütfedip kimse sormuyor HAK-İŞ ne düşünüyor diye. Halbuki beni de temsil ediyor. Bir de sendikalara üye olamayan işçiler de orada temsil ediliyor. 5 buçuk milyon asgari ücretlimiz var. Buradaki sıkıntı, asgari ücret tespit komisyonunun yapısı. Antidemokratik, tekelci, tabanı temsil etmiyor, işçiyi temsil etmeyen bürokratik bir yapı. Bu yapıdan da sağlıklı bir sonuç çıkmaz. HAK-İŞ olarak biz, komisyondaki temsilimizin yeniden düzenlenmesini, orada temsil edilmemizi, hem de asgari ücret tespit komisyonunun yapısını bütünüyle değerlendirilmesini istiyoruz. Asgari ücret tespitiyle ilgili objektif bilimsel ve bizim sosyal, ekonomik, siyasal toplumsal yapımıza uygun bir asgari ücret modelini oluşturmamız gerekiyor, bunu yapabiliriz. Objektif kriterler, akademisyenler, araştırmalar elimizde. Bunu ortaya koyarız.Deriz ki; şu verileri alalım, şöyle kriterleri koyalım, toplayalım bölelim bakalım ne çıkar buna bakalım. Türkiye'nin gelişmişlik endeksi nedir, aile yapısı nasıldır, ortalama çocuk sayısı kaçtır, genelde toplumsal hassasiyetlerimiz neyin üzerine kurulmuş, bir çekirdek ailenin ihtiyaçları nelerdir, asgari ücret asgari ihtiyaçları karşılıyor mu, yeterince gıda alabiliyor mu, bütün bu sorunlar masaya yatırılır ve bunların üzerinden bir değerlendirme yapılır. Ama öyle yapılmıyor. Komisyon toplanıyor, oturup konuşuyorlar, Sayın Bakan, ilgililerle görüşüyor, asgari ücret bu olsun diyorlar."
AÇLIK SINIRI RAKAMINDAN FAZLA OLMALI
Peki siz bu verileri göz önüne aldığınızda asgari ücretle ilgili bir rakam oluşuyor mu kafanızda, sizce asgari ücret ne kadar olmalı?
"Türkiye'de en son verilen rakamlara bakın, açlık sınırı Bin 60 lira. TUİK'in hane halkı araştırmalarında elde ettiği verilerin sonucu bu. Bizde asgari ücret belrlenirken açlık sınırına mı bakılıyor yoksa asgari ihtiyaçlarını karşılayacak ücret mi belirleniyor. Asgari ücret belirleniyor. O zaman açlık sınırının üzerinde olması gerekiyor. Peki bu nasıl olacak, biz ortalama evli ve iki çocuğu olan bir ailenin asgari yaşam şartlarını karşılayacak bir ücretin asgari ücret olarak belirlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bunu kimse tek başına belirlememeli. Veriler, kriterler ortaya konmalı, sonucuna bakılarak karar verilmeli. Ama bu yapılmıyor. Şu an asgari ücret tam bir komedi, milyonlarca insanla alay ediliyor. İnsanlar umutla bekliyor, koca koca insanlar koca koca laflar ediyor, defalarca toplanıyorlar bir bakıyorsunuz dağ fare doğurmuş. Asgari ücretle çalışanlara karşı büyük bir haksızlık var. Bugünkü asgari ücret tespit komisyonunun yapısından sağlıklı bir asgari ücret çıkmaz. Toplumu da bu konuda umutlandırmaya gerek yok. Biz biliyoruz ki asgari ücreti iktidar belirliyor, komisyon ise bir figüran. Yapı bu, hükumetle işveren anlaşıyor, işçiler de zaten kabul etmese de kabul etmiş sayılıyor. Bugünkü asgari ücret hüzün verici. İnsanlar 1 ay boyunca en ağır şartlarda çalışıyorlar aldıkları ücret ise, asgari ücretle emekli olmuş bir emekli maaşından daha az. Emeklinin maaşı çok değil, çalışanın maaşı az."
İŞÇİLER KORKUYOR
İşçiler de bu duruma sessiz mi kalıyor sizce?
"İşverenler sendikaları kendileri için rakip gördüklerinden dolayı sendikalı yaşama tahammülleri yok. Sendikalaşmanın S'sini hissettikleri anda operasyonlar yapılıyor. Daha dün Adıyaman'da 350 kişinin çalıştığı bir fabrikada 250 arkadaşımız sendikaya üye olduğu için kapı dışarı edildiler. Eylem yaptılar, dün akşam üzeri sendika başkanımız aradı, işveren eylemlerin durması halinde işe başlatacağını açıkladı. İşverenler işten çıkarma tehdidiyle işçilerin sendikal haklarına müdahale ediyorlar. Dolayısıyla en kötü sendika, sendikasız iş yerinden daha iyidir. Hala Türkiye'nin ekonomik krizlerden en az etkilenen, işsizlik konusunda, enflasyon konusunda Türkiye'nin makro ekonomik dengelerini yerli yerine oturttuğunu söyleyen bir ülkede bile hala işsizlik yüzde 10 civarında. İşini kaybederse iş bulma şansı az. Ne yapsın adam, emeklilik için, ailesi ve çocukları için çalışmak zorunda. İşverenlerin baskıları karşısında boyun eğiyor sendikalar üye olamıyor. İşçiler mücadelen vazgeçmiyor aslında, mücadeleden korkmuyorlar, mücadelenin sonunda kaybedeceklerini düşünüyorlar. Bu bir gerçek. İşçiler organize olmasın diye her türlü numarayı çekiyor işverenler. İşçilerin bir araya gelmesini engelliyorlar. Sendikalar da bu işçilere yeterince güven vermiyor. Haklarının savunulmayacağını düşünüyorlar, sendikaların kendilerini işverene ihbar edebileceğinden korkuyorlar. İşçilerin bu sorunu çözmeleri için sendikalara üye olmaları şart. Bizim işverenlerimizin kafasındaki işçi modeli modern köleler. Ağalık sistemindeki marabalar gibi. Hiç olmazsa marabalara yatacak yer gösteriliyordu, yemeğini veriyordu şimdiki işveren zihniyetinde bu da yok. Günde 12 saat çalıştıktan sonra işverenler sonrasında çalışanları düşünmüyorlar, ne yersen ye, nerede yatarsan yat diye düşünüyorlar."
ARTIK SENDİKAYA ÜYE OLMAK DAHA KOLAY
İnternet üzerinden sendika üyeliği başlıyor. Bu sendikaların işini kolaylaştıracak mı?
"Bu projeyi destekliyoruz. Bizim de arzu ettiğimiz işçilerin sendikalara kolayca üye olmaları. Önceden bir taşınmazın tapusunu alırken istenen şartlardan çok daha ağır şartlar isteniyordu. Şimdi bu şartlar hafifliyor. Yine de yeterli değil çünkü işveren işçilerin e-devlet üzerinden sendika üyesi olduğunu öğrenirse yine işçiler için sıkıntı olur."
İŞÇİLER KÖLE GİBİ GÖRÜLÜYOR
Türkiye'de her gün 4 işçiyi iş kazaları yüzünden kaybediyoruz. Bunun sorumlusu kim, bu ölümlü iş kazaları biter mi?
"Türkiye'de sanayide ve küçük işletmelerde çalışan işçiler için maalesef şöyle bir problem var; insanların işçilere bakış açıları çok kötü. İşverenler insanları, üretimin, ihracatın, ticari hayatın geleceği için bir araç görüyorlar. Odakta daha az ücretle daha çok kazanmak var. Böyle bir zihniyet söz konusu. Bu zihniyetin sonucu olarak da insanlar çalıştıkları iş yerlerinde bir makine parçası olarak görülüyor. Oysa insan bizim için yaratılmışların en şereflisidir. Bizim için sattığımız mal, kazandığımız döviz, ihracattan elde edilen paradan daha önemli olan insandır. Bu söylediklerimizi işin merkezine koyabilirsek başarırız. Bu çocuklar bizim beşeri sermayemiz. Kimi yerin yüzlerce metre altında, kimi bir alışveriş merkezi inşaatında ölüyor. Kimisi patlamalarda ölüyor. Bütün bunlara baktığınızda insanın, çalışanın, emekçinin adı yok. Birinci sorun bu. İnsanı karın aracı olarak gören zihniyet var. İkincisi ise mevzuat sorunuydu yasamız çıktı. Üçüncüsü ise bu işçilerin sahipsiz olması. Sendikaları yok. Kendisini temsil eden bir temsilcisi yok. İşveren ne derse buna razı olmak zorunda olan bir insan. Toplu sözleşme düzeninin ve sendikaların olduğu yerlerde iş kazalarında ölüm oranı çok düşük çünkü tedbir alınıyor. İnsanlar bilinçlendiriliyor. Sendika yoksa kaza çok oluyor, her türü yasal olmayan iş yaptırılıyor. Bütün bunları üst üste koyduğunuz zaman, bir de Türkiye'nin hızlı büyümesinin getirdiği alt yapı sorunları bu kazaları tetikliyor."
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu bu ölümlerin önüne biraz olsun geçemez mi?
"Bir yasamız var. Bir tek sigortalı çalışanın olduğu iş yeri bile yasayla bu kapsama giriyor. Önceden en az 50 kişi çalıştırıldığında iş güvenliği sorumluluğundan kaçılıyordu. Bu önemli bir adım ama, bu bir eğitim ve zihniyet ve aynı zamanda bir alt yapı meselesi. Bir süreç gerekiyor, umarım bütün bu yasalar ve düzenlemelerle toplumda da bir kamuoyu oluşur. Belki zaman içerisinde biraz daha azalır diye umuyorum."
KADININ BEDENİ KENDİNE AİTTİR
Kamuda başörtüsü özgürlüğü için 10 milyon imza kampanyasına ilk destek verenlerden biri de sizsiniz. Sizce toplanan imza amacına ulaşır mı?
"Kıyafet özgürlüğünün sadece kamuda değil, her yerde olmasını savunuyoruz. O yüzden biz kampanyaya destek verirken kamuda başörtüsü özgürlüğünün ötesinde bir talepte bulunduk. Bütün her yerde kıyafet özgürlüğü olsun. Özel sektörde de kıyafet özgürlüğü yok. Pek çok iş yerinde türbanlı çalıştırılmıyor. Boyner alışveriş merkezlerinde başörtülü kızlarımızın çalıştırılmadığını biliyoruz. Bir kısım holdinglerde bu yasak var. Şu anda çok kötü durumda değil ama bir iktidar değişikliği olursa bugünkü tavır yerini başka bir düşünceye terk edebilir. Bunun bir anayasal güvenceye kavuşturulması gerekiyor. Kadının bedeninin sahibi kendisidir. Onun nasıl giyineceğine kendisinin karar vermesi gerekir. Bu bir insan hakları meselesidir. Ben imza kampanyasının sonucunun olumlu olacağını düşünüyorum."
Mevsimlik orman işçilerinin kadro sorunu çözülecek mi?
"Orman işçileri bizim sendikamızın üyeleri. Biz orman teşkilatına 2004 yılında girdik. Biz girdiğimiz zaman mevsimlik çalışan orman işçisi sayısı 15 bin civarındaydı. Kimi 45 gün, kimi 2 ay, kimi 3 ay, çok az bir kısmı da 6 ay çalışıyordu. Biz HAK-İş olarak bir düzenleme talep ettik be orman işçilerine kadro verilmesini istedik. Yasanın çıkma hazırlıklarında geçici işçilerin büyük çoğunluğunu 6 ay ve daha fazla çalıştırdık. 15 bine yakın orman işçisi kadro aldı. Fakat o tarihte 6 ayını dolduramayan işçiler vardı. Yasada da 6 ay ve daha fazla çalışmış olma şartı vardı. O arkadaşlarımız kadro alamadı. Ve kanuna bir hüküm koydular, bundan sonra kamuda geçici işçi çalıştırılması için kurallar kondu. Geçici işçi çalıştırılacak iş yerleri bir işçiyi 5 ay 29 günden fazla çalıştıramayacak. İşçiler kadro istiyor, daha önce verildi ama şimdi o kanun çıkınca başbakan kamuda geçici işçi istemediğini söyledi. Bu işçilerin kadroya geçebilmesi için kanunda değişiklik yapılması gerekiyor. Onun için biz geçtiğimiz hafta sayın Faruk Çelik'e bunu aktardık ve geçici işçiler için 6 ay şartının kaldırılmasını istedik. Hiç değilse ihtiyacı oldukça çalışsın. Ve bu işçilerin kadroya geçirilmesini talep ettik. Ancak kanundaki hüküm değişmeden bunun imkanı yok."
ONLAR İŞÇİ DEĞİL MEMUR
Bakan Faruk Çelik'in 18 bin belediye çalışanına kadro sözü vermesi işçileri sevindirdi ama bütün geçici işçiler bunu bekliyor, yapılır mı?
"Aslında orada br ifade karışıklığı var. Belediyedeki ve kamudaki sözleşmeli personel işçi değil. Bunlar teknik eleman ve 657'nin tam karşılığı olmasa da memur statüsünde çalışanlar. Ücretleri bütçeyle belirleniyor. Dolayısıyla onların memur kadrolarına geçirilmesi durumu var. Ama memurhaber.com için özel bir bilgi vermek isterim, 2007 yılında geçici işçilere kadro verilirken belediyede mühendis, mimar, veteriner, avukat gibi bir kısım vasıflı insanlar geçisi işçi olarak işe başladılar. Statüleri geçici işçiydi. Kanun çıkınca, kanunda bu tür elemanlar isterlerse sözleşmeli personel olabilirler, istemezlerse mevcut şartlarda işçi statüsünde çalışmaya devam ederler. Bir bölümü memurluğa geçti. Bir bölümünün de geçmesini biz istemedik. Sendikalı olun, toplu sözleşmeden yararlanın, ücretleriniz daha yüksek olur dedik. O zaman maaşları yüksekti. Fakat bu arada belediye memurlarına toplu sözleşme yapma hakkı verince memurların ücretleri yükseldi işçilerin ki aşağıda kaldı. Şimdi bana soruyorlar, bizim durumumuz ne olacak diye. Kadroya geçme şansları yok, ücretleri düşük. Yasal düzenleme gerekiyor. Aslında toplu sözleşme ile
bu arkadaşlarımızın haklarını yükseltebiliriz ama belediyeler de buna yanaşmıyor. Burada bir sıkıntımız var."
Ayaş Belediyesi yüzde 90 zam yaptı çalışanlarına ne düşünüyorsunuz?
"Oradaki mevcut ücretlere bakmak lazım. Daha önceden orada sendika yoktu. Ücret asgari ücret düzeyindeyse ve işçi sayısı da azalmışsa bu zam gayet normal. Eğer yüzde 90 zamla 4 bin- 5 bin lira maaş alıyor olsalardı, o zaman helal olsun derdim ama şu an olması gerekeni alıyorlar işçiler. Ele geçen ücrete bakmak lazım."
11 MİLYON İŞÇİYE ULAŞMAK İSTİYORUZ
HAK-İŞ olarak daha fazla işçiye ulaşmak için bir çalışmanız var mı?
"Milyonlara ulaşmak istiyoruz. 11 milyon civarında sigortalımız var. Bu sigortalı işçilere doğrudan ulaşmak istiyoruz. Onlara HAK-İş üyesi olmaları için çağrı yapmak istiyoruz. Bütün işçi ve emekçilere ulaşmak istiyoruz. İşçilere sosyal medyayı kullanarak ulaşmayı hedefliyoruz. Çünkü artık internet çağındayız ve teknolojiyi kullanmak zorundayız. İşçiler bize gelebilir ya da biz onlara gidebiliriz."