Astsubayların eşleri de isyan etti!
Astsubay eşleri, subay eşlerinin kendilerine yapmış olduğu ayrımcılığı anlattı.
Astsubayların sıkıntılarının en büyük paydaşları eşleri ve çocukları. Sık sık yaşanan tayinler, zor şartlardaki yaşam koşulları, çocukların sürekli değişen okulları astsubay eşlerini zorluyor.
Posta gazetesinin haberine göre TSK'daki haksızlıklardan dert yanan astsubaylardan sonra, astsubay eşlerini de isyanlarını dile getirdiler. Astsubay eşleri, subay eşlerinin kendilerine yönelik ayrımcılık yaptığını belirterek, lojman seçimlerinde bile ikinci plana atıldıklarından dert yandı.
EŞLERİN İSYANI
Kimi astsubaylar tayin oldukları bazı yerlere ailesini götüremiyor ya da götürmek istemiyor. Uzun süreli ayrılıklar kimi yuvaların dağılmasına neden oluyor. Bir astsubay eşi olmanın ne anlama geldiğini birinci ağızlar yanıtladı.
ELLERİMİZ HER DEFASINDA BOŞ KALDI
Bir Emekli Deniz Astsubayı'nın eşi Zeynep Batımor anlatıyor: "Bahriyeli eşi olmak, seyirlere her gidişlerinde gözyaşlarıyla uğurlamak, arkasından el sallamak demekti. Gece karanlık çöktüğünde saatlerce fotoğraflarına bakmak, hayallere dalmak, yatağına yattığında yavrusuna sarılıp onunla uyumak, rüya ile gerçeği birbirine karıştırmak demekti. Sabırla, umutla ufuktan gelen geminin kendisine doğru geldiğini, sevdiğine sarılacağı anın heyecanını yaşamak, aslında eli boş kalmak... Yine de umutla, sabırla beklemek demekti. Kapı her çaldığında eli ayağı heyecanla titreyerek sevinçle koşmak, onu görememek ama yine de umudunu yitirmeden umutla, gururla, şerefle yolunu gözlemek demekti. Her dakika sevdiğini sevgiyle, sabırla beklemek, her zaman kalbi sanki duracakmış sanmak, nereye baksa onu görmek, her nefes alışında sevdiğini yaşamak demekti.
SENİN BABAN ÇOK ŞEREFLİ BİR ASKER
Sanki daha önce sevdiğiyle doğmuş, dünya onsuz boşmuş gibi yaşamak. Her sabah kalktığında sol tarafının sızladığını hissetmek... Sevdiğini deliler gibi sevmek, özlemek, daha duvağını yeni açmış eli kınalı gelinin ne olduğunu bile bilemeden asker yolu, bahriyelisini beklemek demekti. İnsanlar tarafından başka gözle bakılan genç bir kadın yalnız kalır mı? Zihniyeti yanlış olanlara inatla 'ayaktayım' diyerek gururla eşinin geleceğini beklemek. Onunla gurur duymak, mutlu olmak, evinin hem kadını hem erkeği olmak, yavrularına anne-baba olmak demekti. Yavruları, 'Babam nerede' diye sorduklarında, 'Senin baban çok şerefli bir asker' demekti. Bahriyeli eşi olmak; fedakarlık demek, sıkıntılara göğüs germek, sabretmek demek. Sevdiği gemide kendisi yuvasında nöbet tutmak demekti. Yıllar geçse de asla pişmanlık duymadan gururla onunla yaşamak demekti. Kolay değildir bahriyeli eşi olmak. Bunu kimse anlayamaz ancak yaşamak gerek. Bahriyeli eşinin yaşadıkları saymakla bitmez, sayfalara sığmaz. Ne mutlu asker eşi, bahriyeli eşi olmak! Dünyaya tekrar gelsem yine bahriyeli eşi olmak isterim çünkü çok mutlu, gururluyum. Askerim; çünkü ben bahriyeliyim"
PARA İSTEMİYORUM, İSYANIM HAKSIZLIKLARA
Emekli bir başka astsubayın eşi Şenay Gürpınar ise şunları söylüyor: "Ben astsubay eşi emekli bir öğretmenim. 2 evladımızı en iyi şekilde okutup kariyer sahibi yaptık. Çok prestijli görevlerde çalışıyorlar. Eşimle 2 kişi 2 emekli maaşı alıyoruz. Evimiz arabamız var.,hiçbir sıkıntımız yok. Ancak eşimle evlendiğim 43 yılda 1 kez şikayetçi olmadığı günü hatırlamam. "Ben para istemiyorum isyanım haksızlıklara" diyordu. Bu ruh hali elbette evimize de yansıyordu. Sürekli söylediği, 'Biz subaylara altın tepside sunulan imtiyazı istemiyoruz. Adalet, eşitlik ve insan onuruna saygı istiyoruz. Üniformamız kefen, 1 ayın 8-10 gününü tek kuruş fazla mesai almadan 24 saat esasına göre kışlada geçiriyoruz. Ama klimalı ofislerinde günde 8 saat görev yapan büro memurlarıyla aynı, birçok memurdan daha alt kademeden göreve başlıyoruz. Haksızlıklara uğruyoruz, bu kanıma dokunuyor. Kanımızın rengi yeşil mi? Başka bir orduya mı hizmet ediyoruz? Subayın en yakın yardımcısı mıyız yoksa rakibi mi? Nedir bu düşmanca tavır?..' gibi sarfettiği sözlerden dolayı haksız mı? Siz söyleyin.
SUBAY EŞLERİ DE KOCALARININ ZİHNİYETİNDE
Eşim görevliyken orduevlerinde asker eşleri kermesler çaylar düzenlerdik. Subay eşleri aynı kocalarının zihniyetini bizlere uygulamak isterlerdi. Bu nasıl bir insanlık duygusudur nasıl bir zihniyettir? Ben öğretmenim. Eşim benimle aynı maaşı alıyor. Fakat onların hizmet koşulları, sorumlulukları bizlerle aynı mıydı? Elbette değildi tamam emeklinin unvanı, rütbesi olmaz diyelim. Peki o zaman neden bu imtiyaz ve ayrıcalık? Devletimizin ekonomik sıkıntısı bizlere gelince mi akla geliyor? Nimet ve külfet birlikte paylaşılsa ya! Bu maaşa, 'Ne yapalım imkanlar bu kadar' diyerek katlanırız. Bakınız hemşirelerden subay yaptılar. Sonra, 'Subay hemşire olur mu? Karizması çizilir' diye vazgeçtiler. Onlardan bir dönem önce ve bir dönem sonra aynı okuldan aynı eğitimle mezun olan hemşireler, daha ağır koşullarda çalıyor ama subayın maaşının üçte birini alıyorlar. Bu bile adaletsizliğin hukuksuzluğun imtiyazın kanıtıdır."
BİR ASTSUBAYA AŞIK OLMAK..
İsmini açıklamak istemeyen bir astsubay eşi yaşadığı zorlukları şöyle özetliyor: "Bir astsubaya aşık olmakla insan ne çok şey kaybeder bilseniz. Zordur, çok zordur. Mesleğinizden olursunuz, sağlığınızdan olursunuz. Ailenizden ve toprağınızdan olursunuz. En kötüsü karnınızdaki bebekten. Kaybetmişsinizdir çünkü, yanınızda yoktur o astsubay. Görevdedir izin gereklidir onca komutandan... O astsubay eve dönene kadar siz yabancı bir memleketin hastane köşesinde acınızı üstlenmişsinizdir tek başınıza... Avuçlarınız soğumuştur, ruhunuz katılmıştır... İlk sınavınızdır belki de asker eşi olarak bu. Aklınızda magazin haberi gibi kalmıştır asker eşleri hiyerarşisi. Egeli bir kadındır bu belki, serzenişte bulunur dere otu bulamamış olmaktan Diyarbakır'ın Silvan'ında. Ertesi gün 8 şehit verilince Silvan'da, anlar kıyı Egeli astsubay eşi yeni gelin. Ölüm enselerinde solumaktadır kalmamıştır dere otundan yana şikayeti artık. Emirler demirleri kesmektedir çünkü.
LOJMANIN İYİSİNİ DE ONLAR ALIYOR
Bir astsubayın yaşadığı sıkıntıları kızına aktarışına kulak verelim: "Özür dilerim kızım; sana hak ettiğin maddiyatta bir hayat sunamadım. Her talebini karşılayamadım. İyi bir eğitim sağlayamadım. 2 yılda 1 gördüğüm keyfi atamalarla düzenli bir okul hayatın olamadı. Bazen kültürünü, bazen dilini bilmediğin çocuklarla farklı farklı okullarda eğitim gördün. Hiçbir arkadaşlığın 2 yıldan fazla sürmedi, hep yarım kaldın. Sana hak ettiğin bir oda veremedim. Adaletsiz lojman sistemi hayatımızı hep etkiledi. Birileri, "Lojmanın iyisi bana çıkar mı?" diye dertlenirken biz, "Acaba bize lojman çıkar mı?" diye kaygılandık. Çıkan lojmanlar ise kimsenin beğenmediği, güneşsiz, küçük basık yerler oldu. Bazen o kötü lojmana bile muhtaç olduk. Terörün ne olduğunu öğrenemeyecek kadar küçüktün. Öğrendin silah sesleriyle... Özür dilerim kızım; her istediğinde yanında olamadım. Hep bir özlemle büyüdün. Keyfi mesailer, keyfi nöbetler, cezalar, denetleme hazırlıkları buna sebep oldu. Bazen seni ve ailemi götüremedim çalıştığım yerlere. Statümü ve rütbemi sen de taşıdın benim gibi. Serviste sana gösterilen yere oturdun. Yaşıtlarının babaları farklı rütbelerde olduğu için onlarla aynı sosyal mekanlarda oturamadın. Çok sıra bekledin. Seni hak ettiğin tatile götüremedim. Kamp sırası ise 10 yılda bir gelemedi. Diğerleri gibi her yıl gidemedik. Puanımız kontenjanımız yetemedi. Hastalandığında A polikliniğine gidemedik. Diğerleri gibi güzel parklarda oynayamadın. Astsubay olduğum için özür dilerim kızım."
"ALT RÜTBELİNİN EŞİYİM, SELAM YOK"
İsmini vermek istemeyen bir astsubay eşinin aktardıkları çok çarpıcı: "Kimya ve İngilizce öğretmeniyim. Anne, baba, abla ve dedesi öğretmen olan, milliyetçi, İzmir'de modern bir ortamda yetişen, kolej ve Fen Lisesi okuyan bir kadınım. Fakat astsubay eşi olduğum için 14 yıllık evliliğimde hiç kimsenin maruz kalmak istemeyeceği tavırlardan dolayı ordudan soğuyan bir vatandaşım. Bu kültürle yetiştiğim için orduevlerinde ve lojmanlarda zaman zaman aşağılanmalara maruz kalmaya alışmakla beraber 14 yıldır bir astsubay eşi olarak hem gururluyum hem de ordu tavrını içime sindiremiyorum. Bu seneler boyunca başıma bir çok olay geldi. Askeri ortamlardan mümkün olduğunca uzak durmaya çalıştım. Eşimin hapse girmesi, sicil notunun fazlasıyla düşürülmesi pahasına askeri çaylara gitmemeye çalıştım. Buna rağmen çok sinir oldum, orduya küstüm. Derste olduğum saatte bile çaya katılmam için eşime uyarı geldi. 40 öğrenciyi bırakıp müdürden izin alıp komutan eşlerini memnun edecekmişim. Gitmedim tabi ki... Sadece şehit olduğu zaman insan yerine konulan astsubay ve uzmanerlerin fazlasıyla sorunu var. Fakat eşlerin kabahati ne? Subay eşi bir meslektaşım beni subay eşi zannederken verdiği selamları astsubay eşi olduğumu anlayınca kesti. Okullarda bile subay eşleri öğretmenlerin yerleri bizden uzaktır. Kim subay, kim astsubay eşi anlarsınız. Gümüldür'de havacıların kampına yandaki pansiyonda kalırken yemek yemeğe giderdik. Orada bile lokantalar, plajlar ayrı. Astsubay plajı taşlı ve küçücükken, subay tarafı kumluk ve ferah. Subay komşularımız bizlere selam bile vermeye üşeniyorlar. Subayları yetiştiren bir öğretmen olarak hakkımızı çiğneyenlere hakkımı helal etmiyorum."
Astsubayların sıkıntılarının en büyük paydaşları eşleri ve çocukları. Sık sık yaşanan tayinler, zor şartlardaki yaşam koşulları, çocukların sürekli değişen okulları astsubay eşlerini zorluyor.
TSK'daki haksızlıklardan dert yanan astsubaylardan sonra, astsubay eşlerini de isyanlarını dile getirdiler. Astsubay eşleri, subay eşlerinin kendilerine yönelik ayrımcılık yaptığını belirterek, lojman seçimlerinde bile ikinci plana atıldıklarından dert yandı.
EŞLERİN İSYANI
Kimi astsubaylar tayin oldukları bazı yerlere ailesini götüremiyor ya da götürmek istemiyor. Uzun süreli ayrılıklar kimi yuvaların dağılmasına neden oluyor. Bir astsubay eşi olmanın ne anlama geldiğini birinci ağızlar yanıtladı.
Mimarlar mantolama gerektirmeyen duvarı tercih ediyor.
ELLRİMİZ HER DEFASINDA BOŞ KALDI
Bir Emekli Deniz Astsubayı'nın eşi Zeynep Batımor anlatıyor: "Bahriyeli eşi olmak, seyirlere her gidişlerinde gözyaşlarıyla uğurlamak, arkasından el sallamak demekti. Gece karanlık çöktüğünde saatlerce fotoğraflarına bakmak, hayallere dalmak, yatağına yattığında yavrusuna sarılıp onunla uyumak, rüya ile gerçeği birbirine karıştırmak demekti. Sabırla, umutla ufuktan gelen geminin kendisine doğru geldiğini, sevdiğine sarılacağı anın heyecanını yaşamak, aslında eli boş kalmak... Yine de umutla, sabırla beklemek demekti. Kapı her çaldığında eli ayağı heyecanla titreyerek sevinçle koşmak, onu görememek ama yine de umudunu yitirmeden umutla, gururla, şerefle yolunu gözlemek demekti. Her dakika sevdiğini sevgiyle, sabırla beklemek, her zaman kalbi sanki duracakmış sanmak, nereye baksa onu görmek, her nefes alışında sevdiğini yaşamak demekti.
SENİN BABAN ÇOK ŞEREFLİ BİR ASKER
Sanki daha önce sevdiğiyle doğmuş, dünya onsuz boşmuş gibi yaşamak. Her sabah kalktığında sol tarafının sızladığını hissetmek... Sevdiğini deliler gibi sevmek, özlemek, daha duvağını yeni açmış eli kınalı gelinin ne olduğunu bile bilemeden asker yolu, bahriyelisini beklemek demekti. İnsanlar tarafından başka gözle bakılan genç bir kadın yalnız kalır mı? Zihniyeti yanlış olanlara inatla 'ayaktayım' diyerek gururla eşinin geleceğini beklemek. Onunla gurur duymak, mutlu olmak, evinin hem kadını hem erkeği olmak, yavrularına anne-baba olmak demekti. Yavruları, 'Babam nerede' diye sorduklarında, 'Senin baban çok şerefli bir asker' demekti. Bahriyeli eşi olmak; fedakarlık demek, sıkıntılara göğüs germek, sabretmek demek. Sevdiği gemide kendisi yuvasında nöbet tutmak demekti. Yıllar geçse de asla pişmanlık duymadan gururla onunla yaşamak demekti. Kolay değildir bahriyeli eşi olmak. Bunu kimse anlayamaz ancak yaşamak gerek. Bahriyeli eşinin yaşadıkları saymakla bitmez, sayfalara sığmaz. Ne mutlu asker eşi, bahriyeli eşi olmak! Dünyaya tekrar gelsem yine bahriyeli eşi olmak isterim çünkü çok mutlu, gururluyum. Askerim; çünkü ben bahriyeliyim"
PARA İSTEMİYORUM, İSYANIM HAKSIZLIKLARA
Emekli bir başka astsubayın eşi Şenay Gürpınar ise şunları söylüyor: "Ben astsubay eşi emekli bir öğretmenim. 2 evladımızı en iyi şekilde okutup kariyer sahibi yaptık. Çok prestijli görevlerde çalışıyorlar. Eşimle 2 kişi 2 emekli maaşı alıyoruz. Evimiz arabamız var.,hiçbir sıkıntımız yok. Ancak eşimle evlendiğim 43 yılda 1 kez şikayetçi olmadığı günü hatırlamam. "Ben para istemiyorum isyanım haksızlıklara" diyordu. Bu ruh hali elbette evimize de yansıyordu. Sürekli söylediği, 'Biz subaylara altın tepside sunulan imtiyazı istemiyoruz. Adalet, eşitlik ve insan onuruna saygı istiyoruz. Üniformamız kefen, 1 ayın 8-10 gününü tek kuruş fazla mesai almadan 24 saat esasına göre kışlada geçiriyoruz. Ama klimalı ofislerinde günde 8 saat görev yapan büro memurlarıyla aynı, birçok memurdan daha alt kademeden göreve başlıyoruz. Haksızlıklara uğruyoruz, bu kanıma dokunuyor. Kanımızın rengi yeşil mi? Başka bir orduya mı hizmet ediyoruz? Subayın en yakın yardımcısı mıyız yoksa rakibi mi? Nedir bu düşmanca tavır?..' gibi sarfettiği sözlerden dolayı haksız mı? Siz söyleyin.
SUBAY EŞLERİ DE KOCALARININ ZİHNİYETİNDE
Eşim görevliyken orduevlerinde asker eşleri kermesler çaylar düzenlerdik. Subay eşleri aynı kocalarının zihniyetini bizlere uygulamak isterlerdi. Bu nasıl bir insanlık duygusudur nasıl bir zihniyettir? Ben öğretmenim. Eşim benimle aynı maaşı alıyor. Fakat onların hizmet koşulları, sorumlulukları bizlerle aynı mıydı? Elbette değildi tamam emeklinin unvanı, rütbesi olmaz diyelim. Peki o zaman neden bu imtiyaz ve ayrıcalık? Devletimizin ekonomik sıkıntısı bizlere gelince mi akla geliyor? Nimet ve külfet birlikte paylaşılsa ya! Bu maaşa, 'Ne yapalım imkanlar bu kadar' diyerek katlanırız. Bakınız hemşirelerden subay yaptılar. Sonra, 'Subay hemşire olur mu? Karizması çizilir' diye vazgeçtiler. Onlardan bir dönem önce ve bir dönem sonra aynı okuldan aynı eğitimle mezun olan hemşireler, daha ağır koşullarda çalıyor ama subayın maaşının üçte birini alıyorlar. Bu bile adaletsizliğin hukuksuzluğun imtiyazın kanıtıdır."
BİR ASTSUBAYA AŞIK OLMAK..
İsmini açıklamak istemeyen bir astsubay eşi yaşadığı zorlukları şöyle özetliyor: "Bir astsubaya aşık olmakla insan ne çok şey kaybeder bilseniz. Zordur, çok zordur. Mesleğinizden olursunuz, sağlığınızdan olursunuz. Ailenizden ve toprağınızdan olursunuz. En kötüsü karnınızdaki bebekten. Kaybetmişsinizdir çünkü, yanınızda yoktur o astsubay. Görevdedir izin gereklidir onca komutandan... O astsubay eve dönene kadar siz yabancı bir memleketin hastane köşesinde acınızı üstlenmişsinizdir tek başınıza... Avuçlarınız soğumuştur, ruhunuz katılmıştır... İlk sınavınızdır belki de asker eşi olarak bu. Aklınızda magazin haberi gibi kalmıştır asker eşleri hiyerarşisi. Egeli bir kadındır bu belki, serzenişte bulunur dere otu bulamamış olmaktan Diyarbakır'ın Silvan'ında. Ertesi gün 8 şehit verilince Silvan'da, anlar kıyı Egeli astsubay eşi yeni gelin. Ölüm enselerinde solumaktadır kalmamıştır dere otundan yana şikayeti artık. Emirler demirleri kesmektedir çünkü.
LOJMANIN İYİSİNİ DE ONLAR ALIYOR
Bir astsubayın yaşadığı sıkıntıları kızına aktarışına kulak verelim: "Özür dilerim kızım; sana hak ettiğin maddiyatta bir hayat sunamadım. Her talebini karşılayamadım. İyi bir eğitim sağlayamadım. 2 yılda 1 gördüğüm keyfi atamalarla düzenli bir okul hayatın olamadı. Bazen kültürünü, bazen dilini bilmediğin çocuklarla farklı farklı okullarda eğitim gördün. Hiçbir arkadaşlığın 2 yıldan fazla sürmedi, hep yarım kaldın. Sana hak ettiğin bir oda veremedim. Adaletsiz lojman sistemi hayatımızı hep etkiledi. Birileri, "Lojmanın iyisi bana çıkar mı?" diye dertlenirken biz, "Acaba bize lojman çıkar mı?" diye kaygılandık. Çıkan lojmanlar ise kimsenin beğenmediği, güneşsiz, küçük basık yerler oldu. Bazen o kötü lojmana bile muhtaç olduk. Terörün ne olduğunu öğrenemeyecek kadar küçüktün. Öğrendin silah sesleriyle... Özür dilerim kızım; her istediğinde yanında olamadım. Hep bir özlemle büyüdün. Keyfi mesailer, keyfi nöbetler, cezalar, denetleme hazırlıkları buna sebep oldu. Bazen seni ve ailemi götüremedim çalıştığım yerlere. Statümü ve rütbemi sen de taşıdın benim gibi. Serviste sana gösterilen yere oturdun. Yaşıtlarının babaları farklı rütbelerde olduğu için onlarla aynı sosyal mekanlarda oturamadın. Çok sıra bekledin. Seni hak ettiğin tatile götüremedim. Kamp sırası ise 10 yılda bir gelemedi. Diğerleri gibi her yıl gidemedik. Puanımız kontenjanımız yetemedi. Hastalandığında A polikliniğine gidemedik. Diğerleri gibi güzel parklarda oynayamadın. Astsubay olduğum için özür dilerim kızım."
"ALT RÜTBELİNİN EŞİYİM, SELAM YOK"
İsmini vermek istemeyen bir astsubay eşinin aktardıkları çok çarpıcı: "Kimya ve İngilizce öğretmeniyim. Anne, baba, abla ve dedesi öğretmen olan, milliyetçi, İzmir'de modern bir ortamda yetişen, kolej ve Fen Lisesi okuyan bir kadınım. Fakat astsubay eşi olduğum için 14 yıllık evliliğimde hiç kimsenin maruz kalmak istemeyeceği tavırlardan dolayı ordudan soğuyan bir vatandaşım. Bu kültürle yetiştiğim için orduevlerinde ve lojmanlarda zaman zaman aşağılanmalara maruz kalmaya alışmakla beraber 14 yıldır bir astsubay eşi olarak hem gururluyum hem de ordu tavrını içime sindiremiyorum. Bu seneler boyunca başıma bir çok olay geldi. Askeri ortamlardan mümkün olduğunca uzak durmaya çalıştım. Eşimin hapse girmesi, sicil notunun fazlasıyla düşürülmesi pahasına askeri çaylara gitmemeye çalıştım. Buna rağmen çok sinir oldum, orduya küstüm. Derste olduğum saatte bile çaya katılmam için eşime uyarı geldi. 40 öğrenciyi bırakıp müdürden izin alıp komutan eşlerini memnun edecekmişim. Gitmedim tabi ki... Sadece şehit olduğu zaman insan yerine konulan astsubay ve uzmanerlerin fazlasıyla sorunu var. Fakat eşlerin kabahati ne? Subay eşi bir meslektaşım beni subay eşi zannederken verdiği selamları astsubay eşi olduğumu anlayınca kesti. Okullarda bile subay eşleri öğretmenlerin yerleri bizden uzaktır. Kim subay, kim astsubay eşi anlarsınız. Gümüldür'de havacıların kampına yandaki pansiyonda kalırken yemek yemeğe giderdik. Orada bile lokantalar, plajlar ayrı. Astsubay plajı taşlı ve küçücükken, subay tarafı kumluk ve ferah. Subay komşularımız bizlere selam bile vermeye üşeniyorlar. Subayları yetiştiren bir öğretmen olarak hakkımızı çiğneyenlere hakkımı helal etmiyorum."