BIST 8.938
DOLAR 34,32
EURO 37,31
ALTIN 3.036,03
YAZARLAR

Atan(a)mayan Öğretmenler!

Atan(a)mayan Öğretmenler!

Oktay Aydın
Oktay Aydın[email protected]

Oktay Aydın

Eğitim Danışmanı

Atan(a)mayan Öğretmenler!

Türkiye’de eğitim alanında çözüm bekleyen öncelikli ve önemli birçok eğitsel ve idari sorunu olduğu yadsınamaz bir gerçek.

Nitelikli öğretmen yetiştirilmesi, öğretmenlerin motivasyonlarının artırılması ve kendilerini geliştirmelerinin sağlanması,

Çağdaş, günün koşullarına -hatta geleceğin projeksiyonuna- uygun dersler ve ders içerikleri geliştirilmesi,

Eğitime uygun, estetik değerler de taşıyan fiziki ortamların, okul binalarının oluşturulması, eğitim teknolojilerinin etkin kullanılması,

Derslik ve öğretmen başına düşen öğrenci sayılarının gelişmiş uluslar düzeyine indirgenmesi,

Sorgulayabilen, analitik düşünebilen, özgüveni, iletişim becerileri olan mezunlar yetiştirilmesi,

Kendi dilini ve en az bir yabancı dili kendini yazılı ve sözlü etkin ifade edebilecek, kendisine anlatılanları da yazılı ve sözlü doğru anlayabilecek bireylerin vatandaşların yetiştirilmesi  ve buna benzer onlarca, yüzlerce henüz tam anlamıyla ulaşılamamış strateji ve hedefleri var ulusal eğitimimizin.

Tüm bunların yanında hem insani hem sosyolojik hem finansal ve ekonomik boyutları olan çok somut, çok göz önünde ve acil çözüm bekleyen temel bir sorunumuz daha var: “Atanamayan, atanmayan ya da başka bir deyişle atama bekleyen öğretmen adayları”.

Üniversiteye kadar olan eğitim düzlemimizde, okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lisede, 50 bine yakın okulda, 1 milyona yakın öğretmen görev yapıyor. MEB’in projeksiyonuna göre, 4-5 yıllık hedefte,  uygar eğitim düzeylerine tam anlamıyla ulaşmak için 150-200 bin arasında daha öğretmen gereksinimi olduğu görülüyor. Her yıl eğitim fakültelerinde 50 bine yakın, diğer fakülte mezunu olup da “formasyon” alan 25 bini de kattığımızda, toplamda 75 bine yakın yeni öğretmen adayımız mezun oluyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB’in) bütçe ve ulusal politikalar sonucu her yıl atadığı öğretmen sayısı ise 50 binler civarında. Ülkemizde eğitim %97 devlet ağırlıklı olduğu için, özel sektörde, çalışan öğretmen sayısı da, her yıl gereken yeni öğretmen sayısı da yok sayılabilecek kadar kısıtlı.

Hal böyle olunca, işte sorun da tam bu noktada ortaya çıkıyor. Her yıl öğretmen adayı olarak mezun olanlardan üçte ikisi ancak atanabiliyorken, 25 bin civarında aday atanamıyor ve atanamayan, işsiz üniversite mezunları, işsiz öğretmenler safına katılıyor. Son 20 yılda bu durumun yarattığı stok tablo ise daha vahim. Her yıl soruna yumağına eklenen 25 binin öncesinde 250 bini aşkın atanamayan birikmiş bir öğretmen sayısı da var.

Öğretmenlik mezunları açısından bakınca, öğretmen olmak üzere okumuş, öğrenim görmüş kitleler, mezun olduklarında uygun çalışma koşullarına ne yazık ki ulaşamıyor. Devletin gözlüğü ile bakınca, tüm diğer mesleki alanlarda olduğu gibi, mezun sayılarından çok, gereksinime ve gereksinim olsa bile eldeki bütçeye bakılmak durumu ortaya çıkıyor.

Öğretmen adayları için, işsiz kalmak ve öğrenim gördükleri alanları icra edememeleri, insani olarak çok zor bir süreç. Yıpratıcı ve yaşam enerjisini yok eden bir olgu. Bu nedenle, birikmiş olan 250 bin ve her yıl eklemlenen 25 bin öğretmen adayı hep “atama” kavramı ile yaşıyor, tabir caizse yatıp kalkıyor.

Öğretmen atamalarının yapılabileceği zaman dilimi, atama koşulları ve durumları yasa ile çok net olarak belirlenmiş. MEB de, özellikle son 2 yıldır bu kuralları işletmek konusunda son derece katı. Yasa gereği atama sadece her öğretim dönemi öncesinde ağustos ayında yapılabiliyor. Eş ve mazeret atamaları, becayişler (karışıklı yer değiştirme isteği), norm kadrolar ve benzeri tüm durumlar da okullar açılmadan en geç eylülün ilk haftası tamamlanmış oluyor. Artık aralarda, örneğin öğretim 1. yarıyıl sonunda, 2 yarıyıl öncesi, yani şubatta hiçbir biçimde atama yapılmıyor.

Bu gerçeğe rağmen, iş ve görev bekleyen öğretmenlerin haklı arayışları her ortamda, sosyal mecralarda daha aktif olmak üzere devam ediyor. Bu arayış, bazılarınca suiistimal de ediliyor. Bu haklı arayıştan rating üretmeye çalışan bazı medya kuruluşlarının (yazılı, görsel ve internet medyasının), net açıklamalara rağmen dönem dönem asparagas “şubat atamaları”, “eş durumu için ek atama hakkı”, “mazeret için yeni hak” gibi başlıklar ve haberler ürettiklerini görüyoruz ne yazık ki. Zaten mezun olduktan sonra 4-5 yıldır işsiz olan öğretmen adayları, bir de, sürekli beklentiye sokuluyor ve beklentinin gerçekleşmemesi travmasını defalarca yaşamaya maruz bırakılıyor.

Öğretmen adayları için gerçekten zor bir süreç. Devletin bu konuda acil bir politika geliştirip, önce, var olan bu birikmiş sayıyı eritmesi, sonra da yeniden birikmesini önleyecek önlemleri alması gerekiyor. Ancak öğretmen adayı arkadaşlarımız da bir yandan hak arayışlarına devam ederken, aynı zamanda bunu rating için ya da siyasi çıkarı için kullanmaya çalışanlara da prim vermemeye özen göstermeliler.

Tüm öğretmen adayı meslektaşlarımın, bir biçimde gönüllerindeki bu mesleğe devlette ya da özel sektörde adım atabilmelerini ve bu “ata(a)mayan öğretmen” kavramını bir daha çıkmayacak çıkamayacak biçimde tarihe gömebilmelerini dilerim.

Yorumlar