Atan(a)mayan Öğretmenler!
Atan(a)mayan Öğretmenler!
Oktay Aydın
Eğitim Danışmanı
Atan(a)mayan Öğretmenler!
Türkiye’de eğitim alanında çözüm bekleyen öncelikli ve önemli
birçok eğitsel ve idari sorunu olduğu yadsınamaz bir gerçek.
Nitelikli öğretmen yetiştirilmesi, öğretmenlerin motivasyonlarının artırılması ve kendilerini geliştirmelerinin sağlanması,
Çağdaş, günün koşullarına -hatta geleceğin projeksiyonuna- uygun dersler ve ders içerikleri geliştirilmesi,
Eğitime uygun, estetik değerler de taşıyan fiziki ortamların, okul binalarının oluşturulması, eğitim teknolojilerinin etkin kullanılması,
Derslik ve öğretmen başına düşen öğrenci sayılarının gelişmiş
uluslar düzeyine indirgenmesi,
Sorgulayabilen, analitik düşünebilen, özgüveni, iletişim
becerileri olan mezunlar yetiştirilmesi,
Kendi dilini ve en az bir yabancı dili kendini yazılı ve sözlü
etkin ifade edebilecek, kendisine anlatılanları da yazılı ve sözlü
doğru anlayabilecek bireylerin vatandaşların yetiştirilmesi
ve buna benzer onlarca, yüzlerce henüz tam anlamıyla ulaşılamamış
strateji ve hedefleri var ulusal eğitimimizin.
Tüm bunların yanında hem insani hem sosyolojik hem finansal ve
ekonomik boyutları olan çok somut, çok göz önünde ve acil çözüm
bekleyen temel bir sorunumuz daha var: “Atanamayan,
atanmayan ya da başka bir deyişle atama bekleyen öğretmen
adayları”.
Üniversiteye kadar olan eğitim düzlemimizde, okul öncesi, ilkokul,
ortaokul ve lisede, 50 bine yakın okulda, 1 milyona yakın öğretmen
görev yapıyor. MEB’in projeksiyonuna göre, 4-5 yıllık
hedefte, uygar eğitim düzeylerine tam anlamıyla ulaşmak için
150-200 bin arasında daha öğretmen gereksinimi olduğu görülüyor.
Her yıl eğitim fakültelerinde 50 bine yakın, diğer fakülte mezunu
olup da “formasyon” alan 25 bini de kattığımızda,
toplamda 75 bine yakın yeni öğretmen adayımız mezun oluyor. Milli
Eğitim Bakanlığı’nın (MEB’in) bütçe ve ulusal politikalar sonucu
her yıl atadığı öğretmen sayısı ise 50 binler civarında.
Ülkemizde eğitim %97 devlet ağırlıklı olduğu için, özel
sektörde, çalışan öğretmen sayısı da, her yıl gereken yeni öğretmen
sayısı da yok sayılabilecek kadar kısıtlı.
Hal böyle olunca, işte sorun da tam bu noktada ortaya çıkıyor. Her
yıl öğretmen adayı olarak mezun olanlardan üçte ikisi ancak
atanabiliyorken, 25 bin civarında aday atanamıyor ve atanamayan,
işsiz üniversite mezunları, işsiz öğretmenler safına katılıyor. Son
20 yılda bu durumun yarattığı stok tablo ise daha vahim.
Her yıl soruna yumağına eklenen 25 binin öncesinde 250 bini
aşkın atanamayan birikmiş bir öğretmen sayısı da var.
Öğretmenlik mezunları açısından bakınca, öğretmen olmak üzere
okumuş, öğrenim görmüş kitleler, mezun olduklarında uygun çalışma
koşullarına ne yazık ki ulaşamıyor. Devletin gözlüğü ile
bakınca, tüm diğer mesleki alanlarda olduğu gibi, mezun
sayılarından çok, gereksinime ve gereksinim olsa bile eldeki
bütçeye bakılmak durumu ortaya çıkıyor.
Öğretmen adayları için, işsiz kalmak ve öğrenim gördükleri alanları
icra edememeleri, insani olarak çok zor bir süreç. Yıpratıcı ve
yaşam enerjisini yok eden bir olgu. Bu nedenle, birikmiş olan 250
bin ve her yıl eklemlenen 25 bin öğretmen adayı hep “atama” kavramı
ile yaşıyor, tabir caizse yatıp kalkıyor.
Öğretmen atamalarının yapılabileceği zaman dilimi, atama koşulları
ve durumları yasa ile çok net olarak belirlenmiş. MEB de, özellikle
son 2 yıldır bu kuralları işletmek konusunda son derece katı. Yasa
gereği atama sadece her öğretim dönemi öncesinde ağustos ayında
yapılabiliyor. Eş ve mazeret atamaları, becayişler (karışıklı yer
değiştirme isteği), norm kadrolar ve benzeri tüm durumlar da
okullar açılmadan en geç eylülün ilk haftası tamamlanmış oluyor.
Artık aralarda, örneğin öğretim 1. yarıyıl sonunda, 2
yarıyıl öncesi, yani şubatta hiçbir biçimde atama
yapılmıyor.
Bu gerçeğe rağmen, iş ve görev bekleyen öğretmenlerin haklı
arayışları her ortamda, sosyal mecralarda daha aktif olmak üzere
devam ediyor. Bu arayış, bazılarınca suiistimal de ediliyor. Bu
haklı arayıştan rating üretmeye çalışan bazı medya kuruluşlarının
(yazılı, görsel ve internet medyasının), net açıklamalara rağmen
dönem dönem asparagas “şubat atamaları”, “eş durumu için ek
atama hakkı”, “mazeret için yeni hak” gibi başlıklar ve
haberler ürettiklerini görüyoruz ne yazık ki. Zaten mezun olduktan
sonra 4-5 yıldır işsiz olan öğretmen adayları, bir de, sürekli
beklentiye sokuluyor ve beklentinin gerçekleşmemesi travmasını
defalarca yaşamaya maruz bırakılıyor.
Öğretmen adayları için gerçekten zor bir süreç. Devletin bu konuda
acil bir politika geliştirip, önce, var olan bu birikmiş sayıyı
eritmesi, sonra da yeniden birikmesini önleyecek önlemleri alması
gerekiyor. Ancak öğretmen adayı arkadaşlarımız da bir yandan hak
arayışlarına devam ederken, aynı zamanda bunu rating için ya da
siyasi çıkarı için kullanmaya çalışanlara da prim vermemeye özen
göstermeliler.
Tüm öğretmen adayı meslektaşlarımın, bir biçimde gönüllerindeki bu
mesleğe devlette ya da özel sektörde adım atabilmelerini ve bu
“ata(a)mayan öğretmen” kavramını bir daha
çıkmayacak çıkamayacak biçimde tarihe gömebilmelerini dilerim.