KESK'ten kamu personel rejimi sempozyomu
KESK tarafından düzenlenen “Nasıl Bir Kamu Personel Rejimi ve Toplu Sözleşme” sempozyumunda konuşan katılımcılar konunun farklı yönlerini ele alan sunumlar gerçekleştirdi.
KESK'in “Nasıl Bir Kamu Personel Rejimi ve Toplu Sözleşme” sorularına cevap aramak üzere Ankara Barolar Birliği Konferans salonunda gerçekleştirdiği sempozyumda konuşan katılımcılar konunun farklı yönlerini ele alan sunumlar gerçekleştirdi.
İşte KESK'in sempozyum sonrası yayınladığı bildiri:
Sempozyumumuzda sunumları ile bizlere ışık tutan değerli bilim insanlarımıza,
Sempozyumumuzda açılış konuşması yapan Uluslara arası Çalışma Örgütü (ILO) Türkiye Ofisi Direktörü Sayın Ümit Deniz Efendioğlu’na,
Devlet Personel Başkanlığını (DPB) temsilen konuşmacı olarak katılan Devlet Personel Başkan Yardımcısı Sayın Enes Polat’a,
Sempozyumumuzdan ilgisini esirgemeyen değerli misafirlerimize, basın emekçilerine, sendikalarımızın yönetici ve üyelerine, tüm kamu emekçilerine bir kez daha teşekkür ediyoruz.
Sempozyumumuzu en kısa süre içersinde kitap olarak yayımlanacağımızı tekrar hatırlatıyoruz.
Sempozyumdan Kısa Kısa….
KESK Genel Başkanı Lami Özgen: “AKP Piyasa Devletini kurumsal Bir Yapıya Dönüştürmeyi Hedefliyor”
Sempozyumun açılışında konuşan KESK Genel Başkanı Lami Özgen, Kamu Personel Sisteminin değiştirilmesi konusunun son günlerin ana gündem başlıkları arasında önemli bir yer tuttuğuna işaret ederek, “Bununla doğrudan bağlantılı olarak kamu emekçilerinin özellikle 6111 sayılı torba yasa ile daha da sınırlı hale getirilen iş güvencesini tamamen ortadan kaldırmak için hazırlıklar yapıldığı da artık bir sır olmaktan çıkmış durumdadır” dedi.
Son on yıl içerisinde kamu hizmeti sunanların ve bu hizmetten yararlananların ekonomik, sosyal yaşamını, çalışma koşullarını, sendikal hak ve özgürlüklerini alt üst eden yasal düzenlemelerin fiili uygumlaların ardı sıra hayata geçirildiğini kaydeden Özgen, bu durumun sonuçlarına ana başlıklar halinde yer verdiği konuşmasını, “İşin özü AKP, devleti küçültme adına kamu hizmetlerini yeni liberal politikalar doğrultusunda özel sektöre açarak piyasalaştırma, tasfiye etmede önemli mesafe kaydetmiştir. Ancak emekçilerin bugününü ve geleceğini karartan tablo AKP hükümetine yetmemektedir” diyerek sürdürdü.
Özgen, kamu emekçileri ile AKP hükümetinin değişimden anladığı şeyler arasında uçurum olduğuna dikkat çekerek “Çünkü AKP’nin ‘küresel rekabetin gereği’ diye tarif ettiği değişimin gerçek adı “piyasa devletini” kurumsal bir yapıya oturmaktan başka bir şey değildir” dedi. Kamu personel sistemini kendi ihtiyaçları üzerinden yenilemeye hazırlanan hükümetin “bizim gizli bir ajandamız yok” demesinin manidar olduğunu ifade eden Özgen, “Aslında gizli değil ortada açık bir ajanda vardır. O da Hükümetin Ulusal istihdam Stratejisi ve 2023 vizyon programıdır” diye konuştu.
Özgen, hükümetin Kamu Personel Rejiminde düzenlemeler yapılırken, sadece KESK’in değil 3 milyon kamu emekçisinin de sahiplendiği temel ilkeler göz önünde bulundurması gerektiğini vurgulayarak, “Kamu hizmetlerinin piyasalaştırılarak tamamen tasfiye edilmesine karşı verilen mücadeleyi etkisiz hale getirmeyi hedefleyen saldırılarını sürdürenler her zaman olduğu gibi karşılarında KESK’i bulacaktır” dedi.KESK Genel Başkanı Lami ÖZGEN'in konuşma metni için tıklayınız
ILO Türkiye Ofisi Direktörü Efendioğlu: “Grev Hakkının Kamu Çalışanları İçin Öngörülmüyor Olması, Atılan Olumlu Adımlara Gölge Düşürüyor”
Sempozyumun açılışında konuşan Uluslara arası Çalışma Örgütü (ILO) Türkiye Ofisi Direktörü Ümit Deniz Efendioğlu, ILO normlarının hayata geçirilmesindeki en önemli kriterin örgütlenme özgürlüğünün hiçbir ayrım gözetilmeksizin tüm çalışanlara sağlanması olduğunu vurguladı. Bu açıdan Türkiye’nin onayladığı ILO’nun 87, 98 ve 151 sayılı sözleşmelerin önemine dikkat çeken Efendioğlu “Her üç sözleşme de küresel ve ulusal ölçekte sendikal hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması ve geliştirilmesi açısından çok büyük bir öneme sahiptir” diye konuştu.
Efendioğlu, Türkiye’nin, yürürlükteki yasalarının uzun yıllar ILO sözleşmeleri ile uyumsuzluğu nedeniyle eleştirilmiş olduğunu hatırlatarak “2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği ve bunu takiben 2012 yılında 4688 sayılı yasayı değiştiren 6289 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile kamu çalışanlarına toplu iş sözleşmesi hakkının tanınmış olması önemli bir gelişmedir. Ancak, en temel çalışma haklarından birisi olan grev hakkının kamu çalışanları için öngörülmüyor olması, atılan olumlu adımlara gölge düşürmektedir. Benzer şekilde, örgütlenme hakkının kullanımına yönelik getirilen istisnaların büyük ölçüde korunuyor olması ve belediyelerde toplu iş sözleşmesinin imzalanması konusunda getirilen kısıtlamalar dikkate alınması gereken diğer önemli konular arasında yer almaktadır” diye konuştu. ILO Türkiye Ofisi Direktörü Efendioğlu'nun konuşma metni için tıklayınız.
I.Oturum Nasıl Bir Kamu Personel Rejimi?
DPB Başkan Yardımcısı Enes Polat: “Kamu Personel Rejiminde Yapılacak Düzenleme Radikal Bir Değişim Olamaz”
Sempozyumun, KESK Genel Sekreteri İsmail Hakkı Tombul kolaylaştırıcılığını yaptığı “Nasıl Bir Kamu Personel Rejimi” oturumunda söz alan DPB Başkan Yardımcısı Enes Polat, Kamu Personel Sisteminin anayasadan başlamak üzere kapsamlı bir külliyata sahip olmasına rağmen sadece 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu (DMK) ekensinde ele alınmasının eksiklik olduğuna dikkat çekti.
657 sayılı DMK ‘da değişen koşullara cevap verebilmek için bugüne kadar 691 adet değişiklik yapıldığını kaydeden Polat “ Ben personel uzmanı olarak yasanın sistematiğinin güçlü olduğunu düşünmekteyim. 657 sayılı DMK bu kadar değişikliğe rağmen uygulanabilir bir yasa görüntüsü vermektedir” diye konuştu.
Polat, kökleri 140 yıl öncesine dayanan modern anlamda Kamu Personel Sisteminin tevhid (birleştirme) ve teadül (denkleştirme) kavramaları ile özetlemenin mümkün olduğunu vurgulayarak bugüne kadar sistemde yapılan tüm değişikliklerin bu iki kavramla ifade edilen amaca hizmet ettiğini kaydetti.
Kamu Personel Sistemimin kamu çalışanları, emekliler ve bunların aileleri ile birlikte milyonlarca insanı yakından ilgilendirdiğini kaydeden Polat, “Bu kadar geniş bir kesimi yakından ilgilendiren Personel rejiminde yapılacak düzenleme kavisli bir yol izleme durumundadır. Radikal bir değişim olamaz” diye konuştu.
Polat, yapılan düzenlemelerin yaşanan tüm sorunları çözmeye yetmediğini ifade ederek Kamu Personel Rejiminin bundan sonraki seyrine Kamu Personel Danışma Kurulunun karar vereceğini kaydetti.
Yard. Doç. Dr. Didem Sevgili Gençay: “Statü Hukukunun Geçerli Olduğu Fransa’da Kamu Çalışanlarının İş Güvencesi de Grev Hakkı da Var”
Oturumda söz alan Yardımcı Doçent Doktor Didem Sevgili Gençay Türkiye kamu personel sisteminin yapılandırılmasında Fransa örneğinden yola çıkıldığını ancak kavramsal düzeydeki benzerliğin sendikal haklar ve grev konusunda yaşanamadığına dikkat çekti.
Çalışma süresi haftalık 35 saate indirilmesine rağmen tüm Avrupa’da en verimli memurların Fransız Memurları olduğunun istatistiklerde de görüldüğünü kaydeden Gençay, “Çalışma süresinin uzunluğu ile verimlilik arasında bir bağ yoktur. Aksine çalışma süreleri kısa tutulduğunda çalışanlar yapması gereken işİ daha verimli bir şekilde yapılabiliyor” diye konuştu.
Fransa’da kamu çalışanlarının 1946 yılından bugüne grev hakkını kullandığını ifade eden Gençay, bu haktan yararlanmayan kamu çalışanlarının çok sınırlı bir kesimi oluşturduğunu kaydetti. Türkiye’de kamu çalışanlarının grev hakkı konusunda “iş güvencesi olanın grev hakkı olmaz, statü hukuku kamu çalışanlarına grev hakkı verilmesine engel” gibi bir bakış açısı olduğuna dikkat çeken Gençay “Fransa’da da statü hukuku var. Ancak kamu çalışanlarının iş güvencesi de grev hakkı da var” diye konuştu. Lokavt ile grev hakkının birlikte değerlendirilmesinin de yanlış olduğunu kaydeden Gençay, Fransa’da ve pek çok Avrupa ülkesinde lokavtın olmadığını çünkü lokavtın bir hak olarak görülmediğini vurguladı.
Prof. Dr. Ali Murat Özdemir “ Neo Liberal Söyleme Ait Kavramların Karşısına Toplum Odaklı Söylemi Koymak Gerekiyor”
Daha sonra söz alan Haccettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr Ali Murat Özdemir ise Kamu Personel Sistemi değişiklikleri çerçevesinde yapılan tartışmaların topluma karşı piyasayı koruyan neo-liberal söylemin kavramları ile yapıldığının altını çizerek bu kavramlardan beslenen söyleme dayalı mücadelenin başarılı olmasının mümkün olmadığını vurguladı.
Neo-liberal söylem tarafından içi boşaltılan kavramlara dikkat çeken Özdemir “Öncelikle ‘verimlilik’, ‘rekabet’, ‘kalite’, ‘sosyal diyalog’, ‘esnekleşme’, ‘paydaşlık’ ‘tüketim’, ‘tatmin’, ‘bireysel haklar’, ‘mobbing’, ‘performans’, ‘halkla ilişkiler’ gibi terimlerle kendisini açığa vuran ve topluma karşı piyasaları koruyan neo-liberal söyleme ait kavramların yerine ya da karşısına, ‘nitelikli hizmet’, ‘liyakat’, ‘işbirliği’, ‘dayanışma’, ‘katılım’, ‘topluma karşı sorumluluk’, ‘toplumsallığın korunması’, ‘kolektif haklar’, ‘endüstriyel ilişkilerin gereklerine saygı’ gibi terimlerin hâkim olduğu toplum odaklı bir başka söylemi koymak gerekir” dedi.
Özdemir, kamu yönetiminin sermaye birikiminin gerekliliklerine indirgenemeyecek bir yanı olduğunun unutulmaması gerektiğine işaret ederek farklı statülere son verilmesi için kamuda özlük hakların geniş tutulduğu, herkesi kapsayacak bir modelin yaratılması gerektiğini kaydetti.
Kamu hizmetini yerine getirenlerin toplu sözleşme ve grev haklarına sahip olduklarının her daim akılda tutulması gerektiğini vurgulayan Özdemir “Toplu sözleşmelerin kapsamı bütün çalışanlara sirayet edecek şekilde genişletilmelidir” dedi.
KESK Genel Sekreteri İsmail Hakkı Tombul: “Değişimin Kimin Lehine ve Ne Yönde Olduğu Önemli”
Birinci oturumun kolaylaştırıcısı KESK Genel Sekreteri İsmail Hakkı Tombul ise konuşmasında bütçeden kamu emekçilerine ayrılan payın yüksek olduğu yönündeki tespitlerin, ortaya konulan rakamların tek başına gerçeği ifade etmede yeterli olmadığını kaydetti. Bu yaklaşımın belli bir anlayışın ürünü olduğunu belirten Tombul “ Bütçe bu ülke topraklarında üretilen toplam değerlerin ne kadarını kapsıyor, gayri safi hasılanın bütçeye oranına da bakmak lazım. Her geçen yıl bütçenin gayri safi hasılaya oranı daralmaktadır. Yani bütçe dışına çıkan başka kaynakların olduğunu ve çoğaldığını görüyoruz. Bütçenin daralmasının anlamı, bütçenin kaynaklarından kamu hizmetlerine aktarılan payın azalması demektir. Bu kapsamda sadece bütçenin yüzde 28’i kamu personeline ayrılıyor demek bu durumu karşılamaya yetmez” dedi.
Tombul, Kamu Personel Rejimi değişiklikleri ekseninde yapılan tartışmalarda oyunu kimin ve neyin üzerine kurulduğunun ve ne çıktı elde edilmesinin hedeflendiğinin belirleyici olduğunu vurgulayarak
“Değişmeyen tek şeyin değişimin kendisidir. Fakat ne yönde değişiyor, asıl sorumuz budur. Bugün yönü sağlık, sosyal güvenlik ve eğitim alanının yönetimini işletmecilere, CEO’lara devreden bir değişimden bahsediyoruz. Kamuda taşeron olarak istihdam edilenlerin sayısını ı on yılda 20 binden 600 bine çıkaran bir dönüşümden bahsediyoruz. Elbette ki KESK, kamu emekçilerini güvencesizliğe, geleceksizliğe iten bu dönüşüme karşı haklarını özgürlüklerini genişleten bir dönüşümden yana olacaktır” diye konuştu.
II.Oturum : Nasıl Bir Toplu Sözleşme?
Dr. Murat Özveri: “Türkiye’de Sendikala Haklar Konusunda ‘Mış’ Gibi Oyunu Oynanıyor!
Kolaylaştırıcılığını Prof. Dr. Mesut Gülmez’in yaptığı sempozyumun ikinci oturumunun konuşmacılarından ilk sözü alan DİSK’e bağlı Birleşik Metal İş Sendikası Hukuk Uzmanı Dr. Murat Özveri bir toplu sözleşmenin gerçek anlamada bir toplu sözleşmesi olabilmesi için sosyolojik olarak amacına uygun olarak düzenlenmiş, özerk, koruma işlevine sahip ve grev hakkı ile tamamlanmış olması gerektiğini ifade etti.
Özveri “Sosyal haklar içersinde mutlak bir hak olan Toplu Sözleşme hakkı çıkarları çatışan iki sınıfın belirli bir mücadelesi uzlaşmasının ürünüdür. Kimsenin bahşettiği bir hak değildir. Türkiye pratiğinde olduğu gibi toplu sözleşme masasında uzlaşıldığı düşünülen bir şey ancak Bakanlar Kurulu kararı ile hayata geçirilebiliyorsa toplu sözleşme özerkliğinden bahsetmek mümkün değildir” diye konuştu.
Gerçek anlamada bir toplu sözleşme hakkından söz edilebilmesi için ayrıca toplu sözleşmenin imzalanmasından yürürlülük tarihinin sonuna kadar güçler dengesini eşitleyecek bir hukuki yapı olması gerektiğini vurgulayan Özveri, “Bu yoksa ne oluyor? Ya toplu sözleşme imzalandıktan bir süre sonra yargı hukuki değil, sosyal- siyasal mülahazalarla toplu sözleşmeyi çöpe atıyor. Ya da işveren sizi toplu sözleşmeden ödün verme pazarlığına davet ediyor” dedi.
Türkiye’de sendikal haklar konusunda hep “mış” gibi oyunun oynana gelindiğini vurgulayan Özveri, “Sendika olsun ama belirlenen sınırları çizilmiş alanın dışına çıkmayacak makbul sendika olsun” anlayışının öteden beri süre geldiğini ifade etti.
ILO Uzmanı Özge Berber Ağtaş : “ILO Sözleşmelerinde Özgürlük Kural, Sınırlama İstisnadır”
İkinci oturumda konuşan ILO Türkiye Ofisi Uzmanı Özge Berber Ağtaş örgütlenme özgürlüğü ve toplu sözleşme hakkının ILO’nun her zaman vurguladığı temel haklardan olduğunu kaydederek bu durumun Türkiye’nin imzaladığı 87, 98 ve 151 sayılı sözleşmelerde açık bir şekilde ifade edildiğini belirtti.
ILO üyesi olan, ILO anayasasını kabul eden tüm ülkelerin sözleşmeleri onaylamasa bile aslında bu sözleşmelerle bağlı olduğuna dikkat çeken Ağtaş “ILO sözleşmelerinde özgürlük kuraldır, sınırlama istisnadır” diye konuştu. Ağtaş, geçtiğimiz üç-dört yılın ILO komite raporlarında sendikal haklar konusunda Türkiye’ye önemli uyarılarda bulunulduğunu hatırlattığı konuşmasında ILO’nun taşeron-sözleşmeli olarak çalışanların haklarına yer verdiği 94 Sayılı Kamu Sözleşmelileri Sözleşmesinin Türkiye’de yeterince gündeme getirilmediğini ifade etti. Ağtaş, “94 Sayılı sözleşme kamu ihalelerinde ve yatırımlarında emek maliyetinin bir rekabet unsuru olmamsı gerektiğini kritik ilke olarak belirlemiş bir sözleşmedir. Bu kritik ilkeye bağlı olarak da taşeron, sözleşmeli olarak istihdam edilenlerin ücretler, çalışma saatleri gibi koşullar açısından ayrımcılığa uğramaması, çalışma haklarının güvence altına alınması gerektiğini kapsar” dedi.
Güvencesiz çalışama denilince tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ilk kadınların akla geldiğini belirten Ağtaş, konuyla ilgili olarak ILO’nun 100 Sayılı Eşit Ücret Sözleşmesi, 111 Sayılı İş ve Meslek Alanındaki Ayrımcılık Sözleşmesi ve 122 Sayılı İstihdam Politikası Sözleşmesinin Türkiye tarafından onaylanan sözleşmeler arasında olduğunu kaydetti.
Doç Dr. Aziz Çelik: Grevli, Hukuka Uygun, Uluslar Arası Normlara Uygun Bir Toplu Sözleşme”
İkinci oturumda son sözü alan Doçent Doktor Aziz Çelik Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 4688 sayılı yasada yapılan değişikliklerin ve 6356 sayılı yasanın uluslar arası örneklere nazaran son derece ileride olduğu propagandası yaptığını hatta Avrupa Sosyal Şartının 5 ve 6. Maddelerinde yer alan hakları sağlayan düzenlemeler olduğunu iddia ettiğini hatırlatarak “o halde Türkiye Avrupa Sosyal Şartının 5 ve 6. Maddelerine neden çekince koymuştur ve bu çekincelerin neden devam etmektedir? diye sormak gerekiyor” dedi.
Nasıl bir toplu sözleşme sorusuna yanıt ararken hangi çerçeveden ve hangi zihniyetten bakıldığının büyük önem taşıdığını kaydeden Çelik,” Nasıl bir toplu sözleşme? Kuşkusuz grevli, hukuka ve uluslar arası normlara uygun bir toplu sözleşme” dedi.
Çelik, 4688 Sayılı yasada yapılan değişikliklerle “grev yasaklı, tek sendika rejimi” getirildiğinin altını çizerek Türkiye’de kamu emekçilerinin %68’inin sendika üyesi gözükmesine rağmen toplu pazarlık ve grev hakkı bir bütün olduğu için bu hakların bir arada olmadığı bir durumda aslında gerçek anlamada bir sendika hakkından da söz etmenin mümkün olmadığını vurguladı.
ILO sözleşmelerinin genel prensipleri gösteren metinler olduğunu ifade eden Çelik, bu metinlerin Sendika Özgürlüğü Komitesi gibi denetim organlarının kararları ile anlam kazandığını kaydetti. Çelik, ILO Sendikal Özgürlükler Komitesinin üyelerinin çıkarlarını korumak için kurulan bir örgütün bu çıkarları korumak için uygun araçlara sahip olması gerektiğini açık bir şekilde ifade ettiğine dikkat çekerek, “bu grev hakkının özgür toplu pazarlığın bir unsuru ve sendikal hakların bir parçası olduğunu tartışmasız bir şekilde ortaya koymaktadır” diye konuştu.
Çelik, kamu çalışanlarının grev hakkı ile ilgili olarak ileri sürülen” Kamu çalışanlarının güvencesi var, statü hukukuna göre çalışıyorlar, dolayısıyla grev hakkı olmaz” iddiasının uluslar arası normlara, örneklere aykırı saçma bir iddiadan ibaret olduğunu vurgulayarak “grev hakkının personel rejimi ve kamu görevlisinin statüsü ile hiçbir alakası yoktur. Sadece belirli kategorilerdeki kamu görevlileri için, belirli durumlarda sınırlandırılabilir” diye konuştu.
Prof. Dr. Mesut Gülmez “Yeni Çıkarılan Yasalarla Örgütlenme Özgürsüzlüğünü Güvence Altına Alınmıştır."
İkinci oturumun kolaylaştırıcılığını yapan Profesör Doktor Mesut Gülmez konuşmasında 1982 Anayasasının birçok şeyi tepkici ve ayrıntıcı bir yaklaşımla kaleme aldığını fakat unuttuğu bazı “deliklerin” olduğunu ifade ederek kamu emekçilerinin bugün sendika kurabilmelerini sağlayanın da bu delikler olduğuna dikkat çekti.
ILO sözleşmelerinde özgürlüklerin kural sınırlamalarınsa istisna olduğunun altını çizen Gülmez bu açık duruma rağmen hükümetlerin hatta bazen sendikaların yanlış çıkarımlar yaptığını vurguladı. Bu durumla doğrudan bağlantılı olan 87,98 ve 151 sayılı ILO sözleşmelerin gerçekte neyi ifade ettiğini yıllaradır bıkmadan, usanmadan anlattığını vurgulayan Gülmez , “ 87 ve 98 sendikal hak ve özgürlükler konusunda tüm çalışanlar için ana sözleşmelerdir. 151 ise 87 ve 98’in kamu hizmetlerine, kamu hizmetlerini yerine getiren çalışanlara özgülenmiş özel bir biçimidir. Bunu karıştırmamak gerekir. Bu Mesut Gülmez’in ya da bu görüşü savunanların kişisel görüşü değildir. Böyle olduğunu zaten 151 sayılı sözleşme daha başında, birinci maddesinde kendisi söyler. Sözleşme birinci maddesinde sendikal haklar konusunda benden daha elverişli düzenlemeler yapan, hükümler içeren, başka sözleşmeler varsa, benden önce o uygulansın der. Yani sözleşmenin dediği ben yedek bir sözleşmeyim, önce bana gelmeyin 87 ve 98’e gidin, onların kapsamına girmiyorsanız eğer o zaman 151’e gelindir. Fakat biz de bu unutulur, 1. madde okunmaz ve kamu görevlisi diyince 87 ve 98’den önce 151’e yönlendirilir” diye konuştu
Gönüllü ve özgür toplu sözleşmenin toplu sözleşmenin tarafı olacak sendikaların yapacakları toplu sözleşmenin düzeyini ve içeriğini belirleme konusunda tamamen özgür olması anlamına geldiğini söyleyen Gülmez, “ Buna kamu yetkilileri karışamaz. 87 ve 98’in ruhu budur. İstedikleri kuruluşları kurabilir, önceden izin almaz-dilediklerini seçebilir derken, çalışanın ve sendikaların özgür iradesine üstünlük tanımıştır, yasa koyucunun iradesine değil. Yasa koyucunun iradesi hiçbir şekilde çalışanların ve sendikaların özgür iradesinin önüne-üstüne geçemez, çıkamaz. Ruhu budur, suyun çıktığı yer özgür iradedir. Sendika özgürlüğü komitesinin, uzmanlar komisyonunun bütün kararlarını okuduğunuz zaman kimilerini beğenmeyebilirsiniz, ama altında yatan mantık, ruh, öz budur” dedi.
Gülmez, yeni çıkarılan sendikal yasaların örgütlenme özgürlüğünü yok eden yasalar olduğunun altını çizdiği konuşmasında “ Örgütlenme özgürlüğünü değil, örgütlenme öz-gür-süz-lüğünü güvence altına alan yasalardır. Yeni ama ileri olamayan, ileri demokrasinin gerçekten trajikomik örneklerinden ibaret olan yasalardır. A’dan Z’ye kadar. Sendika hakkından başlar, ve zincirleme olarak toplu sözleşmeye sirayet eder, oradan grev hakkına uzanır. Hepsine bulaştıktan sonra ortaya varmış gibi görünen sendika özgürlüğünün gerçekte sendika öz-gür-süz-lüğüne dönüştüğünü görürsünüz. Var olan ve düzenlenen bir sendikal vesayet rejimidir” diye konuştu.
kesk.org.tr