Türk Gençliği’nin 657 ile imtihanı
Bu gün 18 Mart 2015 Çarşamba. Takvim yapraklarında bu günün “Şehitler Günü” ve “Çanakkale Deniz Zaferi”nin 100. yıldönümü olduğu yazılı.
Bu gün 18 Mart 2015 Çarşamba. Takvim yapraklarında bu günün “Şehitler Günü” ve “Çanakkale Deniz Zaferi”nin 100. yıldönümü olduğu yazılı. Yazıya başlamadan önce vatanı için, değerleri için, din-i mübin-i İslam için gözünü kırpmadan canını feda eden tüm şehit ve gazilerimizi bir kez daha şükran ve minnetle anıyorum.
Geçtiğimiz Pazar günü Yenişafak gazetesi Pazar Eki’nde Çanakkale Zaferi’nin 100. yıldönümü münasebeti ile ilgili olarak edebiyatçılara, ülkemizin önde gelen sanatçılarına düşüncelerinin sorulduğu bir bölüm vardı. Maalesef verilen cevaplar yüreğimizi derinden etkiliyordu. Çanakkale Zaferi’nin 100. yılında konu ile ilgili olarak dünya çapında bir edebiyat eserimiz, ses getiren bir sinema filmimiz, bilimsel çapta bir yayınımız, bir belgesel çekimimiz… meydanlarda yoktu. Doğru söze ne denir, boyunlarımız yine bükük kaldı. Yayınlarımız var olan, bilinen öyküleri tekrardan öte gidemiyor; kutlamalarımız salon programlarının hamasi nutuklarını bir türlü aşamıyordu. Temennimiz önümüzdeki yıllarda bu durağanlığın kaliteli çalışmalarla aşılmasıdır.
Yine dün Salı günü, iş yerime giderken İstanbul’un sıkışık trafiğinde bir yandan da radyo dinliyorum. Radyodaki konu “işsizlik”. Konuşmacıya göre ülkemizde işsizlik yok. İlk önce bu sözleri duyunca şaka yapılıyor sandım. Fakat konu ilerledikçe verilen istatistiklerden ülkemizdeki işsizlerin, özellikle de gençlerin masa başı, tatili bol, işi az fakat maaşı çok iş aradıkları; bu nedenle bir iş beğenmeme söz konusu olduğu belirtildi. Haksız sayılmazlardı. Devamında 25 yıldır “yufkacılık” yapan bir meslek sahibinin diyaloğu paylaşıldı. Yufkacı mütevâzi dükkânının camına “Bay bayan eleman aranıyor.” ilânını asmış. İlân camda aylarca asılı kalmasına rağmen, hiç kimse ben bu işi yapmak istiyorum, ya da “Daha önceden tecrübeli yufkacığım hangi şartlarda çalışabilirim?” diye soran bir Alah’ın kulu olmamış.
Hemen aklıma nerede ise ülkemizdeki işsiz sayısına eş, hatta ondan daha fazla kişinin milyonların KPSS adı ile anılan devlet memurluğu sınavına girmesi geldi. Büyük çoğunluğunu gençlerimizin oluşturduğu işsizlerin, meslek seçimini 657 sayılı devlet memurluğu olarak belirlemesi, işlerin bir yerde tıkandığının en somut göstergesidir.
Evde ebeveynler olarak anne-baba çocuğuna sürekli “Oku oku da adam ol. Bizim gibi zorluk çekme. Masa başında rahat bir işin olsun.” güdülemesini yapıyor. Yine geçtiğimiz günlerde bir sunum için gittiğim okulda öğrencilere hangi mesleği seçmek istediklerini soruyorum. Aldığım cevaplar tahmin edebileceğiniz gibi “Doktor, öğretmen, polis..” olarak sıralanıyor. Nadiren farklı meslekler çıkmıyor da değil. Problemin merkezinde biz büyüklerin çocuklarımızı yetiştirirken meslekleri sınıflandırmamız ve çocuklarımızı buna göre yönlendirmemizin etkisinin büyük olduğunu düşünüyorum. İlk düğme yanlış iliklendiğinde devamındaki düğmelerin doğru iliklenmesinin de imkânı yok.
Çocuk bu zorlukları aşıp büyüdüğünde 657 sayılı kanuna tabi devlet memuru olduğunda büyük bir hayal kırıklığına uğruyor. Niye? Çünkü ona söylenen rahat hayata kavuşamıyor da ondan. Tamam işi yok demeyelim de masa başı ve büyüklerin tabiri ile rahat. Fakat aldığı maaş hayalindeki hayatı yaşamaya yetmiyor. O tavsiye edilmeyen otomobil tamircileri, teknik bir servis işi yapanlar, yufkacılık mesleğini icra edenler, eskilerin boya-badana işi şimdilerde dekorasyon işi yapanlar… çok daha kazançlı işler olarak karşımıza çıkıyor.
Demek ki toplumun her kesiminin meslek seçimine bakış açısının değişmesi gerekiyor. O söylemlerde kalan kutsal meslek hamasi nutuklarının, masa başı rahat mesleklerin, başını sıcak bir yerde tutan mesleklerin değil, insanlık için bir hizmet üreten her işin, her mesleğin değerli olduğu bilinci genç-ihtiyar herkese verilmelidir. Yoksa 657 sayılı devlet memurluğuna yönlendirilen gençlerimizin, mutlu bir hayat süremedikleri için ülkemizin geleceğinin de daha müreffeh, daha gelişmiş, daha medenice yaşanacak bir platformda görünmediğini söylemek için müneccim olmaya gerek yoktur.
Bu bakış açısı değiştiğinde; daha mutlu, işini seven, güzel çalışmalar orta koyan bir anlayış yerleştiğinde muasır medeniyete ulaşmış hatta onu aşmış bir Türkiye görmemiz hiç de zor değildir. Kalın sağlıcakla. (18.3.2015)